Yutmi

Van’a yolculuk

Mayıs 29 2019

Van’a ilk seyahatim. Van’a yolculuk… Vurgusu sanki aya yolculuk der gibi değil mi? Belki de bende öyle bir çağrışım yaratıyordur. Zira öyle bir kaç şey gördüm ki aya gitsem beni ancak o kadar şaşırtırdı herhalde. Küçük havaalanı beni şaşırtmadı. Küçük ama düzenli göründü gözüme. Bununla birlikte konaklayacağımız otele geldiğimizde yüzüme manalı manasız bir sırıtış yerleşti. İşte şimdi şaşırmaya başlamıştım. Kahkahalarla gülmek geliyordu içimden ama yakışık almaz deyip bastırıyordum. Üstelik Ankara’da ya da başka büyük şehirlerde de buna benzer hatta bin beter ne manzaralar var… İstanbul’da olsa bir nebze daha anlaşılabilir belki hani Bizans dönemi ile ilişkilendirmek açısından filan… ama içiiii, dışıııı… sanırım mesleğin getirdiği bir bakış açısı olsa gerek gördüklerim karşısındaki duygularımı kontrol etmekte zorlandım. Bari buraya yazayım da kafaya takmaktan kurtulayım dedim.

Otel, Van’ın merkezine çok yakın bir oteldi. Merkeze yakın olması benim pek işime yaramıyordu -zira Ankara’daki herhangi bir semtten pek de farkı yoktu bence- ama özellikle Van’ın gece hayatını görmek isteyenler için çok iyi oldu.

Daha girişte absürtlükler başlıyordu. Giriş kapısının iki yanındaki büstler (kime ait bilmiyorum) ve kapının tam üzerinde yer alan ahşaptan aslan kafası “Nereye geldim ben acaba?” dedirtiyordu. Otelin adı da Ronesans Life Hotel… Nedense aslanın dişlerine takıldı gözüm. Yazıyı yazarken de internetten araştırdım gerçekten aslanın dişleri öyle mi diye. Bir aslanın dişleri nasıldır hiç merak etmemişim hayatımda onu farkettim. Ama buradaki aslan kafası heykeli kendine baktırtıyordu. Ben de baktım. Öndekiler gerçek aslan dişlerine benziyor da arkadakiler ı-ıh. :)) Arka dişleri insan dişi gibi. Aşağıda fotoğrafları var. Bakın, sizce de öyle değil mi?

Bu bir başlangıçmış. ikinci adımda rüzgarlığa giriyorsunuz. Sağlı sollu duvarlarda ince kesimli ayna dekorları, yerde yine mermerden rüzgarlığın zemininin tamamını kaplayan bir yüz resmi. Ama o, nedense çok ilgimi çekmediği için es geçmişim. Otelin içine girince de lobisinde nereye bakacağımı şaşırdım. Şaşaalı avizelere mi bakayım, püsküllü duvar apliklerine mi, yoksa rönesans ressamlarının etrafa saçılmış resimlerine mi? Sanat tarihi bilgim çok iyi değildir, ama otelin adından ve kendi hafızamda kalanlardan yola çıkarak öyle olabileceğini düşünüyorum. Hatta otelden bir fotoğraf gönderdiğim arkadaşım “Siz İtalya’ya mı gittiniz?” demez mi? Neyse ben haddimi daha fazla aşmadan yorumu iç mimarlara ve sanat tarihçilerine bırakayım. Lobide bir de bar vardı ki… İnsan kendini, barmene; “Bana demli bir çay lütfen” dememek için zor tutuyordu. :))) Çay içenler bu cümleyi sık sık kurdular tabii ama ben çay içmem ki. Bunların haricinde yatak odalarındaki banyo tasarımı ve kullanılan malzemelerin kokoşluğu hariç, otel odaları ve mutfağı oldukça iyiydi. Evet bence kokoş bir oteldi, sanırım doğru sözcük bu; kokoş. Uyumsuzluğun uyumu bile yoktu. Hatta gördüğüm en kokoş otellerden biriydi diyebilirim. Hepsi bir yana, çalışanları son derece güler yüzlü, içten ve yardımcıydı ki kaldığım yerlerde lüks ve konfor aramayan biri olarak bu zaten benim için en önde gelir. Buyurun otelemize girelim.

Bu kadar laftan sonra, fotoğraflara eşlik edecek bu otele yakışır bir müzik çalmak da farz oldu :)))

Tabii ki ilk günün tamamını otelde geçirmedik. Öğleden sonra Çavuştepe ve Hoşap Kalesi’ne gittik. Van’ın içi, avm’leri, kavşakları, mağaza ve apartmanlarıyla bildiğimiz şehir. Eski Van filan yok. Varsa da biz görmedik. Van kalesi -ki orayı daha sonra yazacağım- ve çevresinde eski yerleşimler varmış ama artık o da pek kalmamış. Ama Van’ın yolları farklı. Dağlar nefis. Hele biz gittiğimizde yolları ve dağların üzerini bezemiş pufidik bulut kümeleri vardı ki tam C.Yutmi ile benim sevdiğimden… Dağlardaki karın bir kısmı erimiş ama siyah beyaz görüntü onları daha da güzelleştirmiş. Çavuşkale’den Hoşap Kale’ye giderken bir de Zernek Baraj Gölü’nün yanından geçtik. Çavuştepe ve Hoşap Kale yolları bu anlamda zengindi. Çavuştepe Kalesi, çoğu toprağın altında kalmış olan M.Ö. 764-735 yılları arasında hüküm süren Urartular’dan kalma bir yerleşim alanı. Kazı çalışmaları halen devam ediyor.

Hoşap Kalesi daha görkemli. Daha yoldayken tüm ihtişamıyla kendini gösteriyor. Uzaktan fotoğraf çekmek için duruyoruz. Durduğumuz eski bir benzinliğin arkasında birkaç köy evi var. Birinin önünde bir kadın ve dört çocuk… Kadın bize el sallıyor. Ben de ona el sallıyorum. Ondan aldığım cesaretle onlara doğru ilerliyorum. Köylü kadın bana benzinliğin arkasından da yol olduğunu söylüyor. Dediğini dinleyip arka tarafa dolanıyorum. Tam orada bir inek, üç çocuk, bir buzağı var. Çocuklardan biri, -elinde dondurma olan- buzağıya yanışıyor. Sanki dondurmasını ona uzatır gibi. Fotoğrafları çekip otobüse geri dönerken gencecik bir jandarma yanımıza yanaşıyor ve karakolun fotoğrafını çekip çekmediğimizi soruyor. Biz de yalnızca kaleyi çektiğimizi söylüyoruz. Tedirgin belli. Ama ekipte o kadar çok anne var ki onların sıcak yaklaşımı genç jandarmayı rahatlatıyor. Bize iyi yolculuklar dileyerek yanımızdan ayrılıyor. Biz de kaleye doğru yolumuza devam ediyoruz.

Kalenin eteklerinde bir köy var. Köy çocukları bizi görünce kalenin eteklerinden koşarak tırmanıp yanımıza geliyorlar. Tıpkı Ankara Kalesi’ndekiler gibi bize kale hakkında bilgi vermek istiyorlar. Tam bu sırada benim gözüm karşımızdaki keçi ve koyun sürüsündeki bir minik keçi yavrusuna (oğlak mı, teke mi, çebiç mi bilemiyorum) takılıyor. Sonra da kalenin giriş kapısının yanındaki kayalıklara tırmanın iki insan yavrusuna…

Eski, işlemeli, demir kale kapısı bir karanlığa açılıyor. Aydınlatma olmadığı için teknolojinin nimeti cep telefonlarımızı fener niyetine kullanıp büyük taş merdivene ulaşıyoruz. Çocuklar her yeri ezbere bildiklerinden onlar keçi gibi önümüzden koşturuveriyorlar. Bir geçitten geçerken oğlanlar tepemize kır çiçekleri atıyorlar yukarıdan. Bundan çok keyif aldıkları yüzlerinden okunuyor. Kaleyi sevdim ama Hoşap Kale’nin çocuklarını daha çok sevdim. 🙂

Daha önce de yazmıştım. Ben gezilerimde çok bilgi içeren metinler yazmayı tercih etmiyorum. Zira ilginizi çeken şeyler olursa zaten onlarla ilgili tonlarca bilgi bulabilirsiniz internette. Ben burada daha çok duygularımı, heyecanlarımı, gezinin kendi hikayesini paylaşmayı seviyorum.

Yarın Akdamar adasına gidiyoruz . İsteyenlerle orada buluşmak dileğiyle… 😉

“Van’a yolculuk” için 11 Yorum

  1. Ali Gökmen Diyor ki:

    Sevgili Başak güzel yazılarını okuyorum. Ben de Van ve Tatvan’ı görmüştüm. Eğer fırsat bulabilirsen Tatvan da doğa harikası bir yer. Nemrut yanardağı krater gölünin bir kısmı yeşil (sıcak su) diğer yarısı ise derin mavi.
    Sevgiler,
    Ali Gökmen

  2. servet Diyor ki:

    Dağlar muhteşem gerçekten, ve bulutlar.
    Ufkun derinliği, gözleri sürekli duvarlara toslayan kent insanına ilaç.

    Diş teknisyeni, kalender birini tanımıştım; Kutular dolusu damak ve diş vardı atölyesindeki raflarında. “..hekimin geri çevirdiği veya eski dişleri atmam ben abi. Fukara, gariban birileri gelir hep… Onlara takarız.” demişti. Acaba Vanlı mıydı?

    Akdamar’da buluşuruz.
    Sevgiyle

  3. selmin Diyor ki:

    yarın görüşürüz, benim için Ahtamara olan yerde…çok keyifli anlatım için alkışşşşş…

  4. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Okiirem…
    Okiirem…
    Yurum yapmiirem…
    ?

  5. Aysel Diyor ki:

    Harika fotoğraflar, harika bir anlatım. Tebrik ederim.

  6. Necla Diyor ki:

    Bulutlar ve dağlar şahane, teşekkürler yutmi:-)

  7. Sevim Dalkara Diyor ki:

    Başak sen çok yaşa emi!! (Allah allah galiba ilk kez emi? yazıyorum; çok tuhafıma gitti. Sanki e-mi? yazmak gerekiyordu diye düşündüm!! Neyse hadi hayırlısı… ne diyeyim herşey güzel olacak). Bulutlar ve dağlar harika ama senin otelinizi anlatışın daha da harika! Çok güldüm. Merakla Akdamar’ı bekliyorum. Ama orda otelde kalmayacaksınız değil mi? Yazık…

  8. Sevim Diyor ki:

    Başak bir de Geçki Gezgin’in YORUMLARIna bayılıyorum!!

  9. Erhan Uzunhasanoğlu Diyor ki:

    Sevgili Başak ,ne kadar güzel ve espirili anlatmışsın gezimizi bayıldım,sayende tekrar canlandı gözümde o günler ,ayrıca benim göremediğim ne çok ayrıntı yakalamışsın tebrikler.

  10. mehtap yıldız Diyor ki:

    Başakcığım orada gülemeyeceğim kadar çok güldürdün beni :-))))

    Benim de ilk kez denediğim bir oteldi ama otel müdürünü önceden tanımam referanstı ve gerçekten de çalışanlar kendimizi evimizde hissettirecek kadar içten ve iyiydiler. Hizmet de iyiydi. Sanırım insani artıları gözüme perde yapıp binanın dekoratif absürdlüğüne takılmamaya çalıştım. :-)))

    Her zamanki gibi sıkı gözlem, iyi fotoğraflar; ve işte Başak…
    Öpüyor ve devamını bekliyorum.

  11. İbrahim şepitci Diyor ki:

    Merhaba Başak, güzel ve ilginç bir şehir Van, gitmen güzel olmuş. Van merkezde urartu otelin dekorasyonunu yapmıştık, vesilesi ile tanıştım orayla. Keyifli gezmeler dilerim.

Yorum Yazın