Yutmi

Pireli Yazı

Bu bir dalış yazısı değildir.

Ancak nasıl baktığınıza bağlı olarak değişede bilir.

Uzun zamandır aklımın keçilerini bir araya getirmeyi başaramıyorum. Her biri bir tarafa dağıldı… Sanki yaşamım Shark Reef ve Yolanda Reef arasında geçiyor. Kızıldeniz’deki ilk dalışlarım arasında, en unutulmazı bu reeflerde yaptığım dalıştı. Ters akıntılar, düz akıntılar derken akıntının hangi yönden geleceğini, ne zaman biteceğini kestiremezsiniz. Bir YANINIZ 750mt. derinliğinde bir uçurum… (Yanda bu bölgenin dalış haritası var ve orada mor oklar akıntıları gösteriyor). Bu akıntılar, herhangi bir şeye odaklanmanızı zorlaştırır. Ama ben rehberin bir çift sarı paletine odaklanabildiğim için dalışı da sağ salim bitirmeyi başardım. O bölgede, 21 kişi ile başladığımız dalış parkurunu 2 kişi tamamlayabilmiştik. Diğerlerine ne mi oldu? Bir kısmı daha ilk akıntıya yenik düşerek su üstüne çıktı ve dalışı bıraktı, bir kısmı ikinci akıntıda patlattı (devam edemeyip su üzerine çıkmak zorunda kaldı), bir kısmının da parkur bitmeden havası bitti. Hatırladın mı Oğushan 😉 ? Peki tüm bu anlattıklarımın şimdi yazacağım konu ile ilgisi var mı? Aslında dolaylı yoldan evet 🙂

Malum burası -Aklımın Keçileri- benim Yutmoğraf’ta yazarak düşündüğüm ve her şeyin serbest olduğu bir alan. Atölye KA’da (fotoğraf atölyesi) Oğuz’un yönettiği “Açık Atölye” ye katılıyorum ve konumuz “KIYI”. Ben de bu aralar “kıyı” üzerine biraz düşünüyorum. Kıyı deyince aklımıza ilk gelen deniz kıyısı ya da nehir kıyısı olur. Ya da karşı kıyı. TDK’nun sözlüğüne bakılırsa ( artık o da ne kadar güvenilir ben emin değilim 🙂 ); Kenar, veya ıssız tenha yer olarak da tanımlamalar görmek mümkün. Orhan Cem Çetin’e göre kıyı statik değil, gelgitleri olan dinamik bir alan. Kıyıda hiç bir şey aynı kalmaz. Aynı zamanda bir Araf’ta olma olma hali. Uyku ile uyanıklılık arası ya da sarhoşlukla ayıklık arası gibi. Aklın kıyısı, yaşamın kıyısı da var örneğin…

Arkadaşım Nurgök de çalışmalarımda faydası olur diye bana bir kitap tavsiye etti; Tezer Özlü’nün “Yaşamın Ucuna Yolculuk” adlı kitabı. Bu kitapta da biraz yaşamın kıyısında olma hali ile aklın kıyısında olma halini anlatıyor sanki. Ben şimdi bu kitaptan alıntılar yapıp üzerinde konuşurken, kıyıda bir yolculuğa çıkmış olacağız. Ama hangi kıyı, neyin kıyısı bilemem :))) Hadi gidelim…

Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin “medeni durum” dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böyle saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzene erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, akalını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki… Bırakıyorsun insan onları kendisiyle gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzüne haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için…

Soruyorum şimdi; bu bir kıyı mıdır? Neyin, nerenin kıyısıdır? Peki ya siz? Bu kıyıdan hiç uzaklaştığınız oldu mu? (bu soruyu sorunca bunun bir kıyı olduğu düşüncesini kabulleniyorum demektir 🙂 ) Yani onaylanmış güvenli kıyılardan? Ya da kısa tekne turları sonunda tekrar “güvenli” kıyınıza geri mi dönüyorsunuz? Bazen de şunu soruyorum kendime; herkes bu kıyıları terk ederse ne olur? :))) Kitabın kahramanı, insan ilişkilerini değiştirmek için yaşadığını, hiç bir şeyin değişmeyeceği umutsuzluğuna kapıldığı kısa anlar kadar ( neyse ki kısa zamanda tekrar umuduna kavuşuyormuş ) korkunç ve umutsuz anlar tanımadığını yazıyor. İnsanları değiştirmekten bahsetmiyor bakın, insan ilişkilerini değiştirmekten bahsediyor. Bu da önemli bence… Ben de “ayna tutmak” için aynı sözleri söyleyebilirim. İnsanlar o kadar kendilerine bakmayı bırakmışlar ki, ya da bazıları öyle yalnızca kendilerine bakar olmuşlar ki kendilerini veya başkalarını göremiyorlar sanki ve bazen ben de aynı umutsuzluğa kapılıyorum.

Yazarın Pavese’e (İtalyan edebiyatçı) olan hayranlığı, belki de yanıtını onda aramaya götürüyor yazarı. Pavese;

Dünya nasıl olması gerekiyorsa öyle. Kendi kendini kurtaramayanı hiç kimse kurtaramaz.” Bu aynı zamanda itiraz edilebilecek de bir cümle ama eğer itiraz etmeye niyetleneniniz varsa bir kere daha düşünsün derim. Devam ediyor Paseve, diyor ki; “Bir insan olabilmek, bu apayrı bir olgu. Şans, cesaret, istek gerektiren bir olgu. Özellikle dünyada başka hiç kimde yokmuş gibi yalnız kalabilme cesaretini gerektiren. Ve yapmak istediğini düşünmek yalnızca. İnsanlar umursamazsa korkmamak.” Bu da bir kıyı mıdır? İnsan olabilmenin kıyısı…??? Kıyıda kalırsak mı, kıyıdan uzaklaşırsak mı insana daha çok yaklaşacağız ? Kıyıdan uzaklaşmadan, karşı kıyıda olanları ya da suda olanları nasıl anlayabilir ki insan? Nasıl görebilir ki boğulma riskini de göze almadan sualtındaki güzellikleri. Başka kıyıları nasıl keşfedebilir?

Sizi bilmem ama ben kıyıdan sık sık ayrılıyorum. Hem de her çeşit kıyıdan :)) Geri dönüyor muyum? Dönüyorum. Ama her seferinde bir başka ben olarak. Bendeki bu sürekli gitme isteği ile yazıdaki kahramanın da bir derdi olsa gerek bakın ne demiş “ Sürekli gitmek istemek de, bir yerde, hiç bir yerde olmak istemek değil mi?” Ama ben gidiyorsam merakımdandır. :)) Bu son cümlemi, kitabı okuyan ya da kitap ve yazar hakkında fikir sahibi olan anlayabilir ancak, o da belki :)). Eh onu da ben yazmayayım artık. Çok merak ederseniz bakarsınız. Baktınız yine olmadı, o zaman sorarsanız söylerim 😉 🙂

“Pireli Yazı” için 9 Yorum

  1. Nurgök Diyor ki:

    Bazı filmlerin jeneriğinde uyarı yazısı olur ya; o geldi aklıma. “Bu filmde adı geçen kişi ve olayların gerçekle ilgisi yoktur; film tamamen kurmacadır ” diye.
    Filmi izlerken bu uyarıya inat; kişi adları ve olaylar gelir aklıma.
    Yani demem o ki;
    Bu bir dalış yazısıdır! :)))
    Sevgiler

  2. Hanife Altuntaş Diyor ki:

    Sevgili Başak,
    Kitabın kahramanı dediğin kişi bizzat Tezer Özlü’nün kendisidir senin de bildiğin gibi. Sırf herkes gibi olmayı reddettiği için yıllar boyu elektroşok tedavilerine maruz kalan, kimsenin anlamadığı, anlayamadığı, edebiyatımızın hüzünlü prensesidir.

  3. Ali güngören Diyor ki:

    Başak hanım sanırım insanların derinine inebilirsek ,işten güçten zaman bulurda oturup kelli felli bir sohbet edebilirsek ,yaşanılagelen hayatın çoğuna uymadığını fakat o yada bu sebeblerle herkes ‘in farklı maskelerle dolaştığını görüyoruz. Bireysel olarak doğru bulmadığımız şeyleri her ne oluyorsa toplumsal olarak doğru buluyoruz.Birkaç cesur öncü çıkıp kral çıplak dese peşinden ona katılan çok olacak.
    Toplumda her farklı bireyin ayrı bir renk olarak kabul görülüp, iyiki böyle insanlarda var denilebildiği zamana kadar maskeler çıkarılmayacak .

  4. Yasemin Şenyurt Diyor ki:

    Kıyının gelgitlerinde olmak bana kalırsa insan olmanın en zor ve aynı zamanda en anlamlı yanı…

  5. Başakkk Hocam :) Diyor ki:

    İçinde felsefe var, balıklar var, doğa var, varoluşun kutsallığı var, yön var, güzellikler var. Özledimmm

  6. basak Diyor ki:

    Açıklama yapmak zorundayım beni narsist sanmayasınız diye :))) Bu Başakkk Hocam ben değilim ama yazanı da açık etmeyeceğim bu arada :))) Ben de özledim arkadaş 🙂

  7. ibrahim Diyor ki:

    Bu aralar kıyıya vuran bir kütük gibiyim, kah dalgayla gidip geliyorum, kah kuma oturuyorum, kah akıntıya kapılıyorum…saldım çayıra, mevlam kayıra :))

  8. SEVİM Diyor ki:

    Kızıldenizin reef lerinden kıyılardan köşelerden yine bizi başka yerlere götürüp geri kıyıya getirdin 🙂
    Bende kızıldenize gitme fırsatı elde eden şanlı kişilerdenim.
    Dev bir akvaryumda gibi hissettim kendimi 🙂

    Gün ortasında gezdik geri geldik,

    Eline sağlık Başak ,

  9. ülkü seyhan Diyor ki:

    Başak’cığım kalbimden vurdun

    Tezer ÖZLÜ yazdığı gibi yaşayan , yaşadığı gibi yazan yazarlardan kitaplarını çok severek okudum
    “yaşamın ucuna yolculuk” “çocukluğumun soğuk geceleri” ayrıca Nilgün MARMARA’yı anımsattın içim acıdı “Kırmızı Kahverengi Defter”

    Sevgiler

Yorum Yazın