Yutmi

2. ve 3. Bölümler

KUVVAYI MİLLİYE

              . 2 .

NADİR ŞENER HATUNOĞLU

(matematikçi-bilim uzmanı)

Önceki yazımda, öğretmen (92 yaşında.) Türkân hanımı tanıtmıştım. Sürekli resim yapan Türkân hanım, tablolarını eşe-dosta armağan etmekte. Bilindiği üzere 1914 yılında savaş başladığında, Damat Ferit Paşa iktidardaydı ve işbirlikçi olarak düşmanların emrindeydi. Şimdi, Türkân hanımdan üç yaş küçük olan kız kardeşinin, gazete röportajından el yazısı ile aktardığı bilgileri, aynen sunuyorum:

“Beybam (bey babam: n.ş.h.) liseyi Kastamonu’da bitirmek üzereyken, son sınıf imtihanlarına çalıştığı günlerde savaş patlamış: 1914. Beybam 17 yaşında bir delikanlı. Bir-iki sınıf arkadaşıyla birlikte (Hüsnü, Tahir), yedek subay olarak askere alınıyor. Beybamın, Batum’da subay kıyafetiyle çekilmiş resmi var: Ayağında dize kadar deriden, önden çapraz bağlı çizmeleri, süvari pantolonu, başında astragan kürkünden kalpağı, elinde kırbacı…

“Anadolu’nun bütün şehirleri zapt ediliyor. Beybam, arkadaşlarıyla birlikte  Kastamonu’ya dönüp, yarım bıraktıkları lise bitirme imtihanlarına çalışıyor. Bu satırdan sonraki bilgiler, Milliyet’in O yıllardaki röportajında, aynen şöyle:

“Zavallı İstanbul! .. Seni bu halde mi görecektik? Hayır! Artık hayır İstanbul!

“Bugün bütün Anadolu nazarında İstanbul ( Padişah ve yönetimi: n. ş. h.) , vazifesini suiistimal etmiş bir mücrim (suçlu) gibi ve Türk’ün hakkını çiğnemiş bir günahkârdır. Yazıklar olsun İstanbul (seni yönetenlerin: n.ş.h.) bu haline! Böyle bir zamanda şahsî ihtiraslarıyla kavrulacak, şahsî menfaatler peşinde koşacak mı idi?! Evlâtların nezaret (hapishane: n.ş.h.) sandalyesinde vicdanını, her şeyini, bütün mukaddesatını feda edecek miydi? Hayır!!! Artık hayır! İstanbul (duy beni: n.ş.h.)! Yazıklar olsun İstanbul’un (yönetenlerin: n.ş.h.) bu haline!

“şimdi size hitap ediyoruz, Ey Anadolu vilayetler, kazaları, köyleri! İstanbul’u (yönetimini: n.ş.h) doğru yola getirmeli ve İstanbul’daki bütün fırka ( parti ) görüntülerine nihayet (son) verdirerek, ‘Millî İttihat’ (ulusal birlik:n.ş.h.) ve intihaba (seçime: n.ş.h.) davet etmeliyiz. Türkleri kurtaracak, İstanbul’u (Yönetimi: n.ş.h.) inşa edecek, bütün milleti ‘İttihata’ (birleşmeye) davet edecek Anadolu’dur.

“Uyan ey Anadolu ahalisi (halkı)! Uyan, uyan uyku devresi çoktan geçmiştir.

İstanbul’da Kuvvayı Milliye’yi destekleyen bir gazetenin yazı işleri odasında, yazı (işleri: n.ş.h.) müdürü, elindeki tek yapraklı gazetedeki yazıyı –kimbilir- kaç defa okumuştu. Makalenin altında bir imza vardı; kimdir acaba?! Bir de 15 Temmuz 1919 ve tek yapraklı gazetenin geldiği şehir Kastamonu, (adı n.ş.h.) ‘Açıksöz.’ Mustafa Kemal Samsun’a çıkalı iki ay olmuş. Erzurum kongresi bile toplanmamış. Sivas kongresine ise bir buçuk ay var. Devamı var.


KUVVAYI MİLLİYE

                   .3.

NADİR ŞENER HATUNOĞLU

“Durum böyle iken Anadolu’nun orta yerinde bir gazete, bütün Anadolu’yu İstanbul’a, padişahın hükümetine karşı isyana davet ediyor (çağırıyor: n.ş.h.) Hayret! Acaba kim çıkarıyor bu gazeteyi?

“Bir ay kadar önceydi. Kastamonu’da Nasrullah köprüsü civarında küçük bir oda. Ayakta duracak yer yok. Hepsi de Kastamonu lisesini yeni bitirmiş, diplomalarını almış gençler. Yazısı iyi (güzel: n.ş.h.) olanlar, duvar afişlerini hazırlamakla meşguldü. Bir de yeni çıkacak gazetenin son tashihlerini (düzeltme) yapıyorlar: ‘AÇIKSÖZ… AÇIKSÖZ… Şimdi çıktı!!!’

“Kastamonu’nun sokakları, müvezzi (posta dağıtıcı) Külhan RAŞİT’İN tok sesiyle çınlamıştı. Bu yeni gazeteyi ellerine alanlar, o sırada Kastamonu’da çıkmakta olan, Damat Ferit taraftarı ‘Zafer’ gazetesinden (n.ş.h.) değişik (n.ş.h.) olduğunu fark etmişlerdi. Daha ilk nüshasında ‘fırkacılıktan’ (particilikten: n.ş.h.), şahsî ihtiraslardan dert yanıyor, yurt büyük tehlike karşısındayken, halâ tırnaklarımız birbirimizin gırtlağında, halâ birbirimizin bağrına basıp tekmeliyoruz diyordu. Yurt menfaatleri etrafında birleşmeye davet eden bir bayraktı bu gazete. AÇIKSÖZ gazetesinin (n.ş.h.) öncülüğünü, üç liseli yapmıştı: Hüsnü, Tahir ve Ahmet Hamdi (beybam: bey babam: n.ş.h.) Kastamonu Sultanisi’nin (lise) son sınıfında iken bu üç arkadaşı da cihan harbi (Birinci Dünya Savaşı: n.ş.h.) yakalayıverdi.

Kafkas cephesindeyken (Batum), mütareke akdi ile terhis olan Ahmet Hamdi (Çelen: n.ş.h.), Hüsnü, Tahir buluşmuşlardı. Bir taraftan –savaş nedeniyle- yarım bıraktıkları imtihanlarını tamamlamaya çalışıyor, diğer taraftan sözleşiyorlardı: ‘İmtihanlardan sonra gazeteyi çıkaralım.’

İtilaf (anlaşa: n.ş.h.) devletlerine ( İngiltere, Fransa, Yunanistan) boyun eğen eğen İstanbul (padişah) hükümetinin  Kastamonu’da sözcülüğünü yapan ‘Zafer’ gazetesi, halkı her gün biraz daha uyuşturuyordu. Halbuki O günlerde milleti değil uyuşturulmak, yeni mücadelelere hazırlamak, uyandırmak gerekiyordu.1919 Haziran’ının ilk günleri. Gençler (n.ş.h.) diplomalarını almışlar; Lise’nin merdivenlerinden iniyorlardı. Hüsnü ortaya bir isim attı: ‘AÇIKSÖZ’

Böylece (n.ş.h.) gazetenin ismi konulmuştu bile; fakat ‘gazetecilik’ nedir bilmiyorlardı, siyasetten anlamıyorlar, ayrıca da paraları yoktu, mevkileri (makamları: n.ş.h.) yoktu.  Yalnız gönüllerinde uyanan bir kıvılcım (vardı: n.ş.h.).  Hepsi de liseyi yeni bitirmiş sekiz-on genç; kilit olmuşlardı. Aralarından ikisi, Ahmet Hamdi (Çelen: n.ş.h.) ile Hüsnü gazeteyi çıkaracak, diğerleri şehirlerde, kazalarda (ilçelerde: n.ş.h) yardımcı olacak; yazı, haber temin edecek; daha mühimmi ( önemlisi: n.ş.h.) aboneleri sağlayacaklardı. Öğretmenleri ve lisenin müdürü Behçet bey, İsmail Hakkı (Uzunçarşılı) yazı vaat ediyorlardı. Bütün mesele (sorun: n.ş.h.), ilk birkaç nüshayı çıkaracak parayı bulmaktı. Parayı büyüklerinde, dostlarından temin edebilmişlerdi; fakat daha mühimi (önemlisi: n.ş.h.) ‘matbaaydı’. Kastamonu’da tek bir matbaa var; vilayet matbaası. Damat Fert’çi gazete ‘Zafer’, orada basılıyor. Şüphe yok ki ‘Açıksöz’ün çıkmasına karşı geleceklerdi. Vali İbrahim bey için Kuvvayı Milliyeci olduğu, müsamahakâr (hoş görülü: n.ş.h.) olduğu söyleniyordu. Fakat jandarma kumandanı, alay komutanı vekili, üçüde Damat Feritçi… (4. Sayıda buluşmak dileği ile..)

Yorum Yazın