Yutmi

İPUCU

 

Sadomazoşist ilişkinin ipuçlarını troleybüsün elektrik kesilmelerinde yaşamışım da, mesafelerin koyduğu öfkelerin acısını çıkarttığımın farkına varmam için yıllar geçmesi gerekmiş meğer. Hızla yürüyerek uzaklaştığım kendi gölgemin nice anılara gebe olduğunu da.

O mesafelerin yarattığı suçluluk duygusu hayatım boyunca peşimi bırakmadı. İzlerini silemediğim, kendini ifade edebilmenin elimizden alınmışlığı yaralamış olmalı. Utanma duygusundan nereye kadar kaçabilirsiniz ki?

Gündüz uykularına yattığımız keyfe doyum olmazken, ilk bisikletimizi kırmızı rujla boyadığımız ve ardından apartman terliklerle kovalandığımız anın tadı o zaman olmasa da şimdi gülümsetiyor beni. İyi ki de yemişiz o dayakları.

Aradan kırk yıl geçse çocukluğumuzun izleri saklı oldukları yerden çıkıp sobelerler. Körebeler birer birer açtıkça bağlarını, görünmez siz olursunuz. Onlar bir pencere ardından bakıp açılmasını beklerler, siz izleri kanamasın yakarışlarına teslim olursunuz. Bilirsiniz, bir gün açılacaktır, yer yerinden oynasa ortaya çıkacaktır sarsılmış kendiniz. Yüzleşmeye inat geçer zaman, ta ki bir gün siz de ebe olduğunuzu anımsayıncaya kadar. Ya da oyun sona ersin, yenisi başlasın artık diye saklanmaktan vazgeçtiğiniz bir an.

Öz geçmişimiz aslında bu değil mi? Bize dayatılan mahremiyetlerimizin aynalardaki masum görüntüsü. Bir bir kırılsa da, o aynaların çatlamış yüzeyinde arar dururuz bulmacanın parçalarını. Görüntülerin yaşamımıza dokunuşlarını keşfedişlerimiz ya daha bir yaklaştırır kendimize, ya da uzaklaştırır kendimizden. Kabul edişlerle reddedişlere mahkumuzdur artık. Hesabını bilen hangi tarafta durur ki?

Dirençlerimizin kırılma anları kaçış anlarımızla çakışır. Direnemediğimiz her an bizi size yakınlaştırır. Bambaşka biri olmanın geçici sarhoşluğunu yaşamanın bedelini düşünmenin ne anlamı var ki? “İşte “ben buyum” diye kendi kendimize dikte ettiğimiz umarsızlıklar, karşınıza asla bir daha çıkmayacağını düşündüğünüz sonrasına muhtaçtır. Öyledir. Çünkü siz düşünürsünüz. Kaybetmekten korkmak öğretilmiştir çünkü.

Ben ben olsam neye ihtiyacım var? Varsayalım beklentilerim, kaygılarım boş, onaylanmaların ötesi hoş. Ne hissediyorum şu an diye sormaları kim tutacak? De ki karanlık yüzünde görmek istemediklerini atmışsın yaşamın ince köşelerine. Sızıntıların bir gün ışığa çıkacaklarından haberin var mı?

Derinliğinde akıl ermez mahremiyetin bir gün isyan ederse eğer, kullanabileceğin silahın kalmıyor. Bir başına kalmanın yalnızlığı darmaduman ederken kalbinin akılla bütünlüğünü, kendine sormadığın tek bir soru kalıyor geriye:

Sorsam mı sormasam mı?

Serdar Zeren / Çandarlı

23/01/2011

 

Yorum Yazın