Yutmi

Bir mahalle, bir proje, bir geçmiş

Bu kitaplar, birçoğumuzun ortak geçmişi olabilir.

Odaya girdiğimde, rafların büyük bir kısmı boşalmıştı. Ansiklopediler ilk partide gitmiş olmalıydı. Sıra hikaye kitaplarına gelmişti. Büyük bir kısmı bizim evin kütüphanesinden, bir kısmı da gönüllüler tarafından toparlanan kitap ve ansiklopedilerdi bunlar… Annem radyo evindeyken “Çocuk Saati” programını yaptığı için bizim evde, o dönemde çıkan tüm çocuk kitapları vardı. Anlayacağınız şanslı çocuklardandım 🙂 Ve işte o kitaplar, on yıl boyunca başka çocuklarla buluşmuştu.

Çocuklar henüz gelmemişti. Annemle Türkan, raflardaki kitaplara tek tek bakıp ayırıyorlardı. Boztepe Mahallesi’ndeki bu gecekondudan bozma evde, bir oda dolusu çocuk kitabı, ansiklopedi ve bir kaç bilgisayar vardı. Salon ve diğerinden biraz daha büyükçe olan bir oda da soba, masa ve sandalyeler duruyordu. İlk öğretime giden -70’e yakın- kız çocuğu, yaklaşık 15, 20’şer kişilik gruplar halinde, her gün okul çıkışı buraya gelir, gönüllü öğretmeler, onlara okulda öğrendikleri derslerle ilgili testler çözdürür, eğitimlerine destek verirlerdi. Gönüllü öğretmenlerin içinde üniversiteyi bitirip meslek sahibi olmuş Çalışan Çocuklar Vakfı’nın(*) burslu gençleri de vardı. Tüm bunlar, ekonomik durumları iyi olmayan, şehrin içine sıkışıp kalmış gecekondu bölgelerindeki kız çocuklarının daha fazla okuyabilmesi, üniversite veya meslek okullarına gidebilmesi içindi. Neden mi? Çünkü içlerinde daha fazla okuyabilecek kapasitede olup, kursa gidecek imkanı olmayan çocuklar vardı. Belki de okumaya devam edip kendi bağımsızlıklarını kazanamadıkları sürece, erken yaşta evlenmeye mecbur kalacaklardı. Onların bilgisayar ve kaynak kitap bulma olanağı neredeyse yoktu. Zaman zaman derslerin boş geçtiğini söylüyorlardı. Ne mi oldu? 4+4 eğitim sisteminden sonra bu mahallede oturan çocukların gittiği okulu 4.sınıfa kadar yapıp, diğer 4’ünü yani 4.sınıftan 8.sınıfa kadar olan kısmı kaldırmışlar. Bu sınıflara devam edecek çocukları da başka mahallelerdeki okullara dağıtmışlar. Böyle olunca bu genç kız evinin de bir anlamı kalmadı tabii ve şimdi kapanıyor. Çünkü çocuklar bu mahalledeki okullarından çıkıp, koşa koşa buraya geliyorlardı. İki saat bile olsa burada eğitim desteği alabiliyorlardı. Artık uzak yerlere gittikleri ve dağıldıkları için gelemeyecekler.

İşte bu kitaplar, bu proje için burada toplanmıştı. Çocuk romanları ve hikayeler… “Arkadaş Kitaplar”ını göndermemelerini rica etmiştim. O kitaplar benim çocukluğumun kitaplarıydı ve saklamak istiyordum. Zaten kimileri defalarca okunmaktan dağılmaya yüz tutmuştu. Bir başka çocuk kütüphanesinde ömrünün çok uzun olmayacağı apaçıktı. Raflardan tek tek -arkasında çıplak bir çocukla, boyu çocuk kadar olan siyah köpeğin olduğu- kitapları ayırmaya başladım. Arkadaş Kitaplar, en çok sevdiğim kitap serisiydi… Belki birazcık da bencilce, bana geri dönmelerini istemiştim. Ama dedim ya, başka bir kütüphanede de fazla uzun yaşamazlardı. Ellerim kitap kapaklarının üzerinde geçmişi okşayarak dolaşıyordu; “Bir Şeftali Bin Şeftali” en çok sevdiklerimdendi. Sonra “Küçük Kara Balık”, “Balina ile Mandalina”, “Palavracı Baron”…

Beyaz kitapların arasında gözüme sırtı yeşil olan “Baskan Yayınları” takıldı. “Kare As” adlı kitabı elime aldığımda, ağzımın içinde, kitabı okurken yediğim petibör bisküvisinin tadını hissettim 🙂 Yaz tatillerinde çokça okuduğum bu kitap serisinde en çok sevdiğim bu “Kare As” olmuştu. İlkokuldayken okuduğum bu kitaplar; “Gizli Yediler”, “Afacan Beşler” tadındaydı.

Ben böyle dalıp gitmişken gözüme Ali Dincer zamanında basılmış bir kaç çocuk kitabı ilişti. O kitaplar da benim için çok özeldir, o nedenle onlardan da kalan 3 tanesini götürmek üzere ayırdım. Ali Dinçer, çok anlamlı bir kampanya ile çok değerleri yazarların, ressamların ve karikatüristlerin yer aldığı bir dizi çocuk kitabı bastırmıştı 🙂 Onun da hikayesini Ali Dinçer’in kaleminden okuyalım mı? 🙂

Fişek Entitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı (*)

http://www.fisek.org.tr/projeler/genc-kiz-evi/sunum/

“Bir mahalle, bir proje, bir geçmiş” için 6 Yorum

  1. Oguzhan Diyor ki:

    Cocukluguma dondum yine o beyaz kitaplarla… ne guzel gunlerdi

  2. Seyra Diyor ki:

    Karlı Dağın Esrarı, Afacan Beşler’in en sevdiğim ve defalarca okuduğum serüveniydi. Biraz büyüyünce vedalaştım Miço ve Reis ile. Sıra Baskan’ın Esrarengiz Oduncular’ına, Uzaklarda Bir Yerde, Kare As serisi gibi harika maceralarını yaşamaya gelmişti. Cem Yayınları mı o ikinci fotodakiler? Nuh’un Gemisi’yle hatırlarım… Mavi bez ciltli Milliyet Yayınleri kitapları içinden favorim tabii ki Küçük Kadınlar ve Demiryolu Çocukları idi, Ömer Seyfettin’den Kaşağı’yı okurken ise can verecek kadar sıkıldığımı hatırlarım. Hepsini bağışladık bir kütüphaneye ben büyüyünce, Baskanlar hariç. Bir gün, kocamanken, Baskan koleksiyonu yapan bir arkadaş buldum ona verdim gönül rahatlığıyla. Camlı antika bir dolapta dururlar şimdi tüm kardeşleriyle… Kitaplar üzerine konuşmaktan bıkılır mı… Biri beni sustursuuun. Bu güzel paylaşım için teşekkürler. Beni ben yapan tüm o güzel kitaplara döndüm yine…

  3. basak Diyor ki:

    Evet Seyra’cım Cem yayınları çıkarıyordu “Arkadaş Kitaplar”ı 🙂

  4. servet Diyor ki:

    O sıralarda Ankara’nın nüfusu 1. 870.000 cıvarında. “Bir milyon Kitap” heyecan yaratmış, abartı gibi gelmişti. Ben de yeni doğmuş oğlum için bir takım almıştım. Samet Behrengi’yi o sebeple tanımış ve sevmiştim. Bizim eve gelen bir çok çocuk o kitapları okudu ve halen kütüphanemizde durur.
    Ali Dinçer’den dinlemek keyifli olur sevgili Başak,
    Sevgilerimle

  5. basak Diyor ki:

    ALİ DİNÇER


    “Ankara Belediye Başkanlığı’na aday olduğunda yirmi dokuz yaşındaydı… Yakınları mahkeme kararı ile yaşını büyüttüğünü söylerler…
    ODTÜ mezunuydu… Bulgaristan’dan gelme bir göçmen çocuğuydu… Alabildiğine yoksuldu… O parti içinde belki de vizyon sahibi tek adamdı…
    Nitekim “Ankara Metrosu”nu projelendirdiğinde memleket daha “metro” sözcüğünü telafuz etmiyordu…”

    “Belediye’nin kasasında beş kuruş yoktu… Çalışanlarına yedi sekiz ayda bir maaş verebiliyordu…
    Çalışanlar ikide bir greve gidiyor, şehri pislik götürüyordu…
    Bir keresinde yüksek bürokratların, paşaların oturduğu lojmanların kanalizasyon borularını saman dolu torbalarla tıkattı…
    Bürokrasi de halk gibi bağırınca grevcilere para verildi, Ankara nefes aldı…
    Ona rağmen Türkiye Belediyeciliği’nde ilk olan yığınla proje yarattı, çoğunu uyguladı…
    ilk tercihli yollar, yaya bölgeleri, yer altı geçitleri…
    Bir önceki başkanın dört yıllık dönemde yaptığı yol açma, asfaltlama çalışmalarının altı yedi katını bir yılda o parasızlıkta yaptı…
    Türkiye’nin o siyasi kargaşasında övünme keyfini bile yaşayamadı… Nasıl övünsün ki?
    Günde dört, beş kişinin siyaseten katledildiği kanlı bir iç savaş yaşanırken kim yolu, asfaltı dinlerdi?”

    “Balkan komitacılığına özgü tekniklerini geliştirmişti… Belediye’nin boş kasası ile iş yapabilmek için haraç alıyordu…
    iş adamısın… imkânın çok.. Belediye’den milyarlık bir isteğin mi var? “Git, filanca marka iş makinasını al…” diyordu önce…
    Böyle böyle Ankara’da Türkiye’nin en büyük asfalt şantiyesini kurdu..
    Bir milyon çocuk kitabı bastırdı… Kaynağını çöpe atılan kırpık kağıtlardan çıkararak… Ankara bebelerine bedava dağıttı…”

    Onurlu adamdı… Onuruyla siyaset yaptı… Dünya malının bir katresine tenezzül etmeden bu dünyadan çekip gitti…
    Tanıyanların, bilenlerin yüreklerini acıtarak…
    Selahattin Duman

  6. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    :-)))))))))
    Onları ciltletelim mi?

Yorum Yazın