Yutmi

İSYAN !

Aklını seven bu sayfaya hiç bulaşmasın. Ya da benim gibi yemeğin güzel tarafını sona saklayan buyursun… 😉

Aklımın keçileri sonunda isyan etti. “Yetti gari senin kel keyfini mi bekleyeceğiz biz” deyip, çalışma masamın üzerindeki notlara, çantamdaki küçük defterlerime hücum etmeye, sayfaları tek tek kopartıp dişlerinin arasında öğütmeye başladılar. Cinnet geçiriyor gibiydiler. Hangi birinin peşinden koşacağımı şaşırmıştım. Giden sayfalardan kalanları toplamaya çalışıyordum;

anlama, diyalogdaki soru-cevap ile oluşabilir. Soru sormaksa yanıtlamaktan zordur” diyordu sayfanın birine aldığım küçük bir notta ve devam ediyordu “Sorunun sınırı, sorunun ufkudur ve varsayımlar da sorunun ufkunu oluşturur”. Buyurun bakalım. Devam eden sayfanın son satırları kalmıştı keçinin dişlerinin arasında; Gadamer’in diyalog yönetiminden bahsediyordu. Soru-cevap kimin arasında olabilir? Ya diyalog?; iki insan, insan-kitap, insan-söylem, insan-resim, insan-fotoğraf… “Ben” sözcüğünün otoritesinden bahsediyordu Gadamer. Ancak “ben” “sen”i, “sen” de “ben”i kabul ederse diyaloğun olabileceğinden bahsediyordu. Son kelimeyi okuduktan sonra sayfa çoktan keçinin midesine inmişti bile…

Diğer bir keçi, ne zamandır masamın üzerinde duran, nedense atamadığım bir not kağıdını koklamaya başlamıştı. “Sen yalnız önünde diz çöküldüğünde dinliyorsun” yazıyordu kağıtta. Sanırım son izlediğim filmden bir cümleydi. Yalnızca filimlere özgü değildi elbet bu durum ! Keçinin sırıta sırıta geviş getirmesine bakarken bir diğer keçinin bilgisayar ekranını yaladığını gördüm.

Ekranda Elif Köksal’ın güzel bir yazısından bir bölüm vardı;

aradan uzun seneler geçiyor, bir gün evde kitabının (Hüseyin Avni Dede’den bahsediyor) birini ilk defa elime alıyorum, şiir konusunda huysuz bir insanım, bir de insan arkadaşlarını kolay kolay açıp okumuyor, aklına gelmiyor.

insan arkadaşlarını bir şeklin içerisine koyuyor, orada unutuyor.

Hüseyin Avni Dede ve Nesin Vakfı ile ilgili bir anısını anlatmış Elif köksal burada. Beni etkilemişti, eğer okumak isterseniz; https://dunyaguzel.wordpress.com/2015/07/11/ilkgenclik-hatiralari/

Dizüstü bilgisayarımı keçiden kurtarır kurtarmaz diğerlerinin peşine düşüyorum. Normalleştirmeyi çiğnemeye başlamış biri. “Normalleştirmenin iktidarın kendini korumak için yaptığı bir şey olduğunu, normal olmayan şeyi bir tehdit unsuru olarak gördüğünü” yazıyor kağıtta. Bir de kitap adı not almışım. Sanırım bir seminerdeki konuşmacının tavsiyesiydi. Okumak istemişim belli ki ama henüz okuyamadığım bir kitap; Kelimeler ve Şeyler / Foucault;

Theophile Gautier, Velazquez’in “Las Meninas”ını ilk kez gördüğünde, kendini “Tablo nerede?” diye haykırmaktan alıkoyamamıştır.

İlk bakışta, tablo basit bir konuyu işlemektedir. Kralın beş yaşındaki kızı “infante” Margarita, nedimeleri (“las meninas”) ve soytarılarıyla çevrelenmiş olarak tablonun ortasındadır; en dip tarafta, saray nazırının silueti görülmektedir. Dip duvarın üzerinde bir ayna vardır ve aynadan İspanya kralı IV. Felipe ile kraliçe Avusturyalı Maria-Anna’nın görüntüleri yansımaktadır. Ve ressamın kendisi, üzerinde çalıştığı tuvali bize ters dönmüş olarak görünmektedir. O halde, resmi yapılan kimdir, kimlerdir? Nedimeler mi, küçük prenses mi, yoksa kral ve kraliçe mi? Tablonun mekanı nerededir? Ressamın çalıştığı atölyede mi, yoksa kral ile kraliçenin bulunduğu yerde mi? Acaba iki tablo mu vardır? Öyleyse, asıl tablo hangisidir? “Las Meninas”, bakanın bakılan olduğu ve tablonun kişilerinin arasına katıldığı tek resimdir; ayna, kral ile kraliçenin görüntüleriyle birlikte, bizimkini de yansıtmak durumundadır.

Yangından mal kaçırır gibi, keçilerime yem olmuş notlarımdan kurtarabildiklerimi Yutmoğraf’a saklamaya çalışıyorum. Neyse ki bir kısmı kapalı dolaplar ardında 😉 Ama ortada unutuklarım bu çıldırmış keçiler için yeter de artar bile. İşin kötüsü ben onların hızına yetişemiyorum. Çünkü onlar doğrudan yemeğe geçiyorlar ben ise ne yediklerini anlamaya çalıyorum :))))

AAAAA Calvino !!! Keçinin biri son okuduğum kitabın kapak sayfasını götürmüş bile… Bu kitabı Atölye KA’daki bir fotoğraf çalışması için okuyorum. İlginç bir çalışma olacağa benziyor. Yalçın Savuran’ın kolaylaştırıcılında bir atölye bu. Adı da foto-roman. Fotoğrafta imgeler kullanmayı öğreneceğimi umut ediyorum :))) Henüz fazla gerçekçi fotoğraflar çekiyorum. Fotoğrafla da öykü yazılabiliyor ya da bir öykü fotoğraflanabiliyor. Bakalım ben becerebilecek miyim? Becersem de beceremesem de öğretici ve zihin esnetici bir çalışma olacağı kesin. Kitapları çizerek okumak gibi bir alışkanlığım var ne yazık ki. Etkilendiğim yerleri çiziyorum. Bunu yapmamdaki amaç aslıda daha sonra bir konu üzerinde yazarken ya da konuşurken onlardan destek almak. Ünlülerin yazıp çizdikleri, düşündüklerinizi desteklemekte bazen çok yararlı olabiliyor :))) Ama yazacak zaman ya da konuşulacak an geldiğinde ben o satırları çoktan unutmuş oluyorum. Umarım onlar kanıma karışıp, düşüncelerimi şekillendirmemde katkı sağlıyorlardır. Ama hazır her şey serbestken ve ben keçilerden kurtarabildiklerimi buraya aktarmaya başlamışken bari bunu da paylaşayım. Hoşunuza giderse belki siz de okursunuz 😉

Esas bölüme geçemeden önce kitaptaki karakterlerden Irnerio’nun okumakla ilgili düşüncesini de yazmadan geçemeyeceğim. Irnerio’nun kitap okumayan bir insan olduğunu da belirtmem gerek sanırım :))

Bize küçükken okumayı öğretiyorlar ve bütün bir hayatımız boyunca burnumuza dayadıkları yazılı malzemenin kölesi oluyoruz. Okumamayı öğrenmek için belki başlangıçta biraz kendimi zorlamış olabilirim, ama artık bana çok doğal geliyor. İşin sırrı yazılı sözcüklere bakmayı reddetmek değildir; tam tersi onlara yok olana dek dikkatle bakmaktır.

Sahi sizin de etrafınızda yazılı malzemelerin kölesi olmuş ya da okumamayı öğrenmiş insanlar var mı? Benim var. Hatta çok fazla köle-okumayanlar bile var :)))

Gelelim esas olana ;

Mesleği, eşi, kenti, kıtayı -şu kıtadan bu kıtaya derken dünya turu atarak- alışkanlıkları, dostları, işleri, müşterileri değiştirmeyi düşünürdüm. Bu bir hataymış, ama fark ettiğimde çok geç olmuştu.

Çünkü bu biçimde arkamda sayısız geçmiş biriktirmekten başka bir şey yapmadım; geçmişlerimi çoğalttım; tek bir hayat bile peşimden sürükleyemeyeceğim kadar yoğun, dallı budaklı, karmaşık geliyorsa, siz bir de pek çok hayatı düşünün; her birinin kendi geçmişi vardı ve başka hayatların geçmişleri birbirlerine düğümleniyordu. Her seferinde keyifle şöyle derdim; şimdi ferahladım, kilometreyi sıfırlıyorum, tahtayı siliyorum; Yeni bir memlekete geldiğim günün ertesinde bu sıfır çoktan pek çok basamaklı bir rakama dönüşmüş olurdu ve göstergelere sığmazdı; insanlar, mekanlar, sevgiler, nefretler, yanlış adımlar tahtanın bir ucundan öteki ucuna kadar uzar giderdi.

* * *

Of neyse kurtaramadıklarımı buraya geçirerek kurtarmış oldum. Sanırım keçiler susadılar. Neyse ki susadılar da gittiler. Ben de gidebilirim artık. Ortalık sakinledi nasılsa…

Cesaret edip bu yazıyı okuyan sevgili arkadaşlar, hepimize geçmiş olsun…

Hadi size de iyi günler.

Müzik mi? Ne o öyle her bölümde müzik mi olurmuş !!!

Yok müzik.

“İSYAN !” için 12 Yorum

  1. Yasemin Şenyurt Diyor ki:

    Müzik yok ama yazının kendi müziği var 🙂
    Sevgiler

  2. Yasemin Şenyurt Diyor ki:

    Calvino’nun Görünmez Kentler kitabını da öneririm.
    Sevgiler

  3. Necla Aytuna Diyor ki:

    İyi ki gelmiş keçiler, bu yazıyı yazdırmış:-) Her alıntı üzerine konuşulacaklar var. Soru sormak en zoru bence de, Sokrates bunu ne de güzel yapar. Bu tablo üzerine makale okuduğumu hatırlıyorum, bulursam paylaşayım. Calvino nun bu kitabına ilgimi çekmeyi başardın yutmi:-)

    Buldum:
    http://www.e-skop.com/skopbulten/nedimeler-las-meninas-ustune/1451

  4. ibrahim şepitci Diyor ki:

    Müzik, radyo ilef’den bu seferlik 🙂

  5. ülküseyhan Diyor ki:

    Yaşasın Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitabını görmek beni mutlu etti. Okuduğum kitaplar arasında. “rahatla toparlan .Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin . Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin” kitapların başlangıç cümleleri benim için çok önemli.. Hayatı sadeleştirmek gerekiyor çoğu zaman..
    Enis Batur’un kitapların etkileyici başlangıç cümlelerinden oluşan “İncipitler” isimli bir projesi vardı , sonra takip edemedim. ” sık bir ormana dalmışcasına okumanın içinde ilerliyorsun”

    Kelimeler ve Şeyler ile de ilgileneceğim

    Başak’cığım teşekkürler zihnimi zorladım

  6. ülküseyhan Diyor ki:

    Ayrıca soru sormakla ilgili daha önce paylaştım mı bilemiyorum

    ” İlk istediğin nedir sorusu çok çok zordur son istediğin nedir sorusundan çünkü kimse kimseye soramadı o soruyu korkusundan” Franz Kafka

  7. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Aklımı sevdiğim için bulaşmadan kaçıyorum… Görüşürüz…;-)))

  8. servet Diyor ki:

    Olmalı mı olmamalı mı… Okumalı mı okumamalı mı? derken bi güzel keçilerin peşine düşürdün yine.
    Güzeldi, şenlikliydi.
    Elif Köksal’ın yazısı da güzelmiş.
    Teşekkürler, sevgiler Başakcığım.

  9. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Aklımı sevdiğim için hiç bulaşmadım…;-)))
    Kısa yoldan kaçmayı tercih ettim…

  10. oya Diyor ki:

    başak ordamısın

  11. zafer Diyor ki:

    Bu keçileri seviyorum! 🙂
    Sayelerinde okunacak iki kitap daha çıktı 🙂

  12. Necla Aytuna Diyor ki:

    http://rahmiogdulbirgun.blogspot.com.tr/2015/07/las-meninas-zeki-muren-de-bizi-gorecek.html

    “Las meninas” lı bir yazı daha, ne yazık ki tarihi geçmiş serginin…

Yorum Yazın