Yutmi

Eğriova’da Bir Pazar Günü

Eylül 19 2011

En nihayet” dedi. Sesindeki siteme rağmen mutluluğu hissediliyordu. “Bataryalarımı şarj etmeyi unutma”. Daha yürüyüşe iki gün vardı ama bizimki şimdiden hazırlıklara başlamıştı. İki hafta önceki dere yürüyüşüne benim yüzümden gidememiştik. Sonbaharın hiç bir anını kaçırmak istemediğini bildiğimden onunla bir anlaşma yapmıştım. Eylül sonundaki hafta sonu dalışına karşılık, onu bütün gün bir derenin içinde yürüneceği Gürleyik deresi yürüyüşüne götürecektim. Ama gidemedik işte. Neyse ki beni anlayışla karşıladı. E ne de olsa büyüdü, bir yaşına geldi, artık biraz daha olgunlaştı 🙂

Cumartesi günü, sabahın yedisinde başladı; “çantanı hazırlamadın”, “ne giyeceksin?”, “benim çantamı da seninkinin yanına koy”. Yürüyüş çantamı salonun ortasına getirtti. Giysilerimi de büyük kanepenin sırtlığına sıralattı, kendi de geçti yanlarına kuruldu. Oğlum daha yirmidört saat var yola çıkmamıza ne bu acelen diyorum, sıpa cevap bile vermiyor, bataryasını, hafıza kartını filan kontrol ediyordu. Akşam arkadaşlarla buluşacaktım, beni sıkı sıkı tembihledi “alkol almak yok ve en geç gece onbirde evde olacaksın.“ “Peki söz” dedim. Anlaşılan Yutmoğrafımın bu sefer işi şansa bırakmaya hiç niyeti yoktu ve beni pazar yürüyüşünde iyi koşturacağa benziyordu. Sonbaharın ilk yürüyüşünü nasıl heyecanla beklediğini görünce içim birden bir tuhaf oldu. İyi ki varsın dedim içimden. İyi ki Selçuk zorla da olsa seni bana getirmiş 🙂

Cumartesi günü sporu biraz fazla kaçırmışım, eve geldiğimde uzandığım kanepeye tüm bedenimin aktığını hissettim. Tam biraz şekerleme yapmak üzereydim ki bizimki kanepenin üzerinden bana seslendi; “Dizliklerini çantaya koymadın!” Doğru söylüyordu, dizliklerimi unutmuştum. Dizlikler yutmoğraf için çok önemli çünkü istediği şeyi yutabilmesi için benim zaman zaman dizlerim üstüne çökmem gerekiyor ve dizlikler olmadı mı benim diz kapaklarım acıyor, o da rahat rahat istediğini yutamıyor tabii 🙂 Evin altını üstüne getirmeme rağmen dizliklerimi bulamadım. Aman canım bu seferlik böyle olsun diye tekrar kanepeye uzandım ama bizimki rahat vermedi ki. “Olmaz, dizliksiz olmaz, gidip yeni bir tane alalım” diye tutturdu. Önce duymamazlığa geleyim dedim ama susmadı bir türlü, başımın etini yedi. Baktım olacak gibi değil, Kızılay’a gidip yeni bir çift dizlik aldık. İyi ki de almışız çünkü yürüyüş sırasında Gökhan’ın kafasındaki tüyü çekeceğim derken ayağım kaydı ve tam dizimin üstüne düştüm. O dizlikler olmasaydı sol dizkapağım kesin parçalanmıştı 🙂

Neyse fazla uzatmayayım yoksa yürüyüşü yazacak yer kalmayacak. Aslında ben yazarım da sizin okumaya haliniz kalmayabilir 🙂

Cumartesi sabah her zamanki gibi sabah 7:10’da Milli Kütüphane’nin önünden bizi Eğriova’ya götürecek araca bindik. Yolumuz uzundu. Eğriova mevkii Beypazarı’nın 50 km kuzeyindeydi. Yolun yarısını hoplaya zıplaya gittik desem fazla abatmış olmam. Tabii bunda benin arka beşlide oturmamın payı da büyük 🙂

Ayaş’dan geçerken bol bol domates tarlası gördük. Ve tabii dönüşte çoğumuzun elinde birer ikişer kilo domates vardı 🙂

Yürüyüşe DSİ’nin oluşturduğu bir baraj gölü olan Eğriova gölünden başladık. Yürüyüşe başladığımız noktada bir piknik alanı vardı ve orada gördüğümüz manzara bizi oldukça üzdü. Her taraf çöp içindeydi. İnsanlar o çöpün içinde piknik yapıyorlardı ve muhtemelen onlar da kendi çöplerini oraya bırakıp, bu manzarayı daha da kötü bir hale getiriyorlardı. Gördüğümüz çöpler bir gün öncesinden mi kalmaydı yoksa Belediye’nin ihmali mi söz konusuydu bilemiyorum ama gördüklerimiz hiç hoş değildi. Keşke bu güzellikleri korumak için herkes elinden geleni yapsa. Doğayı böyle kirletmek hiç hoş değil. Şehirler zaten yaşanası yerler olmaktan çıktı, bari geride kalan doğayı koruyabilsek…

Çöplerin içinden geçerek ormana daldık. Neyse ki ormanın içlerinde böyle manzaralar yoktu. Artık doğanın tüm güzelliği ile başbaşa kalmıştık. Henüz sonbaharın o sarı sıcak renkleri yoktu. Tamamen yeşilin içindeydik. Karaçam ve köknar ağaçları arasında yürüdük. Yürüyüş sırasında Gökhan’ın tepesine tüy dikmekten başka anlatabileceğim macera yok. Orta düzey bir parkurdu. Hava sıcaktı ama orman içinde olduğumuz için sıcak pek hissedilmiyordu. Yutmoğrafım gördüklerinden mutlu mesut karnını doyurmakla meşguldü. Yürüyüşü yine Eğriova gölünde tamamladık. Dediğim gibi fazla söylenecek söz yok. Yemyeşil bir doğa, bol oksijen ve nefis bir terapi… En iyisi mi sizi Yutmoğrafımın yuttukları ile başbaşa bırakayım.

“Eğriova’da Bir Pazar Günü” için 4 Yorum

  1. nesrin özmen Diyor ki:

    başakcım yutmografla gözlerimiz senin yorumlarınlada ruhumuz şenlendi sabah sabah. uzunca bir süreden sonra çok severek yaptığın bir aktiviteye katılmanın heyecanı ancak bu kadar anlatılabilir :)) bu arada img 20 ve img 26 favorimdir yutmografı öpüver benim i,çin :))

  2. Müge Ateş Diyor ki:

    Sevgili Başak ve Sevgili Yutmograf , günaydın….çok keyifli bir gün geçirdiğinizi hissediyorum…bunu bizlerle paylaştığınız için elinize emeğinize sağlık…haftaya başlarken enerjimizi artırdınız ço0ok teşekkürler…( hepsi çok değerli ve renkli; ama benim favorilerim de image 12, 20 ve 27)…öpüyporum sizi…sağlıkla hoşkalın…

  3. gokhan kocak Diyor ki:

    Yazın ve fotografların pek hoş olmuş, Grafik fotolar bir başka birhoş….
    Basakcım, ellerine gözlerine, dizlerine saglık…gk

  4. gülden Diyor ki:

    başakçığım,
    uzun zamandır gözatamamıştım ama seni ne çok özlediğimi bu sayede farkettim hepsi de çok güzel yeni sergi için ufaktan hazırlıklar başlamış galiba.
    emeğine sağlık çok güzel yazmış ve bir o kadar da güzel fotoğraflamışsın. sevgiler

Yorum Yazın