Yutmi

Zulme sözü yoksa neye yarar dil

Ocak 07 2015
Önemli olan yaşamak değildir, başarmak hiç değildir. 
Önemli olan insan kalmayı bilmektir.

George Orwell / 1984

Küçük İnci soruyordu “baba ben neden giremiyorum içeri? Beni neden almıyorlar?”

Bizimle hiç sıkılmadan her yere girip çıkan, yaşının çok üzerinde bir olgunlukla gezinin tüm zorluklarına katlanan bu İnci tanesi soruyordu şimdi “neden baba neden?” Baba susuyordu, biz susuyorduk, sanki tüm dünya susuyordu… O küçük, tertemiz yüreğe nasıl açıkladılar bir buçuk milyonu çocuk, altı milyon insanın katledildiği bir tarihin görüntülerinin onun yaşındaki bir kız çocuğu için sakıncalı olduğunu bilmiyorum ama küçük İnci’nin sesi, boğazımdaki o yumruk ile beraber hala kulağımda “neden baba neden ?”

http://www.youtube.com/watch?v=WD5qFnh38D4

Savaş boğar sözü düşünemezsin

Cevap veremezsin dilin dolanır

Yazdıklarımın başında, Kudüs’de ziyaret ettiğimiz Soykırım müzesini ayrı bir bölüm olarak ve bu yazı dizisinin sonunda kaleme alacağımı belirtmiştim. Bu bölüm, yazı dizinin en zor bölümü benim için. Yazarken çok zorlanacağımı, içimin çok acıyacağı biliyorum ama yazmak lazım. Bazı acılar vardır ki, eğer acıtmıyorsa ve bu acılara rağmen ders alınmıyorsa, insanlık o zaman bitmiş demektir. Bu acıyı bilfiil yaşamak yerine yalnızca içimde duymak bir şans mıdır onu bile yanıtlayabilecek durumda değilim. Ama dünyada yaşanan zulümler unutulmamalı, zaman zaman dile getirilmeli ve tekrarlanmaması için dersler çıkarılmalı.

Zulme sözü yoksa neye yarar dil

Sözün hikmetinden soralar seni

İsrail’deki Soykırım müzesinin her bölümünü -zira dünyanın bir çok yerinde soykırım müzeleri var ve alttaki fotoğraflarda da bunlardan bazılarını göreceksiniz- yazılanları okuyarak ve filmleri izleyerek gezmeye kalktığınızda bir tam güne yakın zaman alabilir. Ancak kendi adıma Hitler ve Nazi Almanyası ile ilgili o kadar çok şey okudum ve film izledim ki (Shindler’in Listesi, Hayat Güzeldir, Piyanist, Okuyucu, Çöküş, Kötülüğün Sıradanlığı, Vahşetin Çocukları… ) bu müzede de o acıları tekrar tekrar yaşamak fazla ağır gelebilirdi. Bununla birlikte Yahudi Soykırımını duymuş ancak çok bilgisi olmayan ve Kudüs’e gidecek olanların da bu müzeye geniş zaman ayırmasını öneririm. Bu müzeyi kısa bir zaman da olsa ziyaret etmiş olmak, dünyanın neresinde olursa olsun zulmü kınamak, öldürülenlerin anısına karşı bir saygı, bir insanlık görevi gibiydi benim için… Tıpkı Sivas’a gittiğimde Madımak Otelini ziyaret ettiğim gibi.

Ruti, bizi, soykırım müzesi içinde, öldürülen bir buçuk milyon çocuğun anısına yapılmış bir bölüme götürdü. Ana binayı daha sonra gördüm ama bu bölüm beni gerçekten çok etkiledi. Bu müze içinde size bir tek bu kısmı anlatacağım yoksa müze alanı içinde nereye baksanız -ağaçların bile- bir anlamı, bir hikayesi var.

Fotoğrafta da görüyorsunuz, mağara girişi gibi bir girişin yanında yarım kalmış kolanlar, -belki fotoğrafta çok iyi seçemeyebilirsiniz- hemen girişin üzerinde demir filizleri var. Bunlar bitmemişliği, tamamlanamamış bir yapıyı ifade ediyor tıpkı büyüyemeden, hayatları ellerinden alınmış çocuklar gibi.

Bu fotoğrafı internetten aldım. Fotoğrafta görünen çocuk fotoğraflarını görmedik sanırım bir süre sonra çıkıyorlardı.Tünelin sonundan kapalı mekana girince birden zifiri karanlığın içinde buluyorsunuz kendinizi. Buna yakın bir karanlığı, İstanbul’daki görmeyenlerin dünyasında yaşamıştım. Bir farkla; burada önümüzü çok zor da olsa görüyorduk ve derinliği ile yüksekliğini tam olarak kavrayamadığım bir karanlığın içinde milyonlarca mum ışığı yanıyordu. Ya da mum ışığını temsil eden küçük ışıklar yanıyordu. Işıklar oldukça zayıftı çünkü o kadar ışığa rağmen etrafımızı pek seçemiyorduk. Yürürken sol tarafımızdaki tırabzana tutunmak zorunda kaldık. Biz nefesimizi tutmuş şaşkınlık içinde yürürken bir ses arka arkaya isimler okuyordu. Bu isimler öldürülen bir buçuk milyon çocuğa aitti.

Hadi kısa bir mola ara verip, Pink Floyd’un Filistin için söylediği bir parça ile biraz soluklanalım. Fotoğraflara bakarken soluklanır mısınız nefesiniz mi daralır bilemem ama en azından Pink Floyd’un Filistin için seslendirdiği bu parçada umut var…

üstesinden geleceğiz

ileride bir gün

üstesinden geleceğimize gönülden inanıyorum

ve elele yürüyeceğiz

ileride bir gün elele yürüyeceğimize gönülden inanıyorum

bir gün hapishane duvarlarını yıkacağız ve o gün gerçek hepimizi özgür kılacak

ileride bir gün gerçeğin hepimizi özgür kılacağına gönülden inanıyorum

ve bir gün üstesinden geleceğiz…

Savaş, insan oğlunun kendi eliyle yaratabileceği en büyük vahşet, insanın insana zulmü… Bu çağa hiç yakışmayan, onaylanması bence olanaksız bir hal. Soykırım müzesinden yola çıkarak insanın insana zülmünü her nerede olursa olsun, her ne için olursa olsun kınıyorum. Savaşın ne demek olduğunu bilen, onun derin yaralarını taşıyan insanların, güç ellerine geçtiğinde savaşmasını, insanları öldürmesini anlayamıyorum. Çocukları savaşmaya, öldürmeye zorlayan zihniyetleri ne anlaşılabilir ne de kabul edilebilir buluyorum.

Yazının başında ve sonunda özellikle çaldığım, Israil gezisi boyunca dilimden düşmeyen Serap Tamay’ın “Zulmet” şarkısını sözleriyle birlikte dinlemenizi öneririm. Aslında ben ne yazarsam yazayım, hepsinden çok daha etkili bu şarkı. Tabii anlayana…

Sözlerini Zerrin Kurtoğlu’nun yazdığı bu şarkı için bakın Serap Tamay, bir söyleşide neler demiş;

Yeni albümünüzde barış’ı işaret ederek ‘Zulme sözü yoksa neye yarar dil’ diyorsunuz. Bundan biraz bahseder misiniz?

Yeryüzünde söze sahip olan tek varlık insandır. İnsan sözünü zulme karşı kurduğu müddetçe insan olarak var olabilir. “Baş dille tartılır” diye bir atasözü var.

Bu, insan dille tartılır demektir. Diliniz zulüm karşısında suskunsa, bir dile sahip olmanızın size kattığı bir değer de yoktur. Zulmün karşıtı adalet olduğu içindir ki insan, zulmün karşısında sus pus olursa ya da zulmü görmezden gelirse, öncelikle kendisine karşı mahcup olur… Kendi insanlığından utanır… Çünkü insanın iç sesi olan vicdan, dilin, sözün sağlamasını yapar sürekli olarak. O sağlamadan yanlışlanarak çıkan bir dil (söz), artık insana ait değildir. Dil, insanı şereflendiren bir yeti de olabilir; tam tersi de… Dünya üzerinde herhangi bir yerde yaşanan zulme, savaşa ve şiddete sessiz kalmamak gerektiğini düşünüyor ve şarkılarımızda da aynı mesajlar olsun istiyoruz. Sınır tanımayan şarkılar ve türkülerle barışa biraz daha yaklaşmayı umarak insanları vicdanlarına ve insanlıklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Sözleri Zerrin Kurtoğlu’na ait ‘Zulmet (karanlık)’ adlı şarkı ise Irak savaşına göndermeleri olan bir eser. Bu türkünün hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Irak savaşı tüm dünyada vicdanları yaralayan bir savaştı. Bu savaşta ölen insanların sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Ama mesele yalnızca ölen insanların sayısı değil. Hepimiz, her gün canlı yayınlarla savaşın vahşi ve acımazsız şiddetini izledik ve savaşın parçası olduk. Diğer yandan sanki gün geçtikçe savaşı kanıksayan ve ölümler karşısında duyarsızlaşan insanların vicdanları işgal edildi. Yine o günlerde ülkemizin de savaşa katılmasını isteyen seslere karşı Zerrin ‘gitme zulüm katarının yoluna’ dizesiyle başlayan o müthiş sözleri yazdı; İsmet o sözleri besteledi ve aslında bir barış türküsü olan Zulmet (karanlık) doğdu.
Çünkü Zulmet, evet Irak işgali ve savaşı vesilesiyle yazıldı ama hem yok olan vicdanlara, barışa yakılmış bir ağıt, hem de bütün zamanlarda savaşa, şiddete, zulme direnmenin yolunu gösteren; vicdanları içine gömüldükleri karanlıktan çekip çıkarmak isteyen bir çığlıktı aslında… Ve bu çığlığa hala ihtiyacımız var…

.
SERAP TAMAY – ZULMET paylaşan: muzikdinle
Gitme zulüm katarının yoluna
Bebeler kan ağlar dünyan kararır
İhanet edersen insanlığına
Hesap veremezsin dilin dolanır

İnsan ölümünü koy kendi yazsın

Sen insansın kana susayamazsan

Savaş boğar sözü düşünemezsin

Cevap veremezsin dilin dolanır


Yeryüzünü kendi yüzün gibi bil
Yüzündeki utanç yaralar seni
Zulme sözü yoksa neye yarar dil
Sözün hikmetinden soralar seni

Aman dostlar bu ne kara zamanmış

Zulüm gelmiş kapılara dayanmış

Gökten rahmet değil ölüm yağarmış

Vicdanlar körelmiş vay benim başım

Utançtan bir daha doğrulmaz başım

Vicdanlar körelmiş kan olmuş yüzüm

Zulmetten bir daha kurtulmaz özüm

Evet İsrail-Filistin yazı dizisinin sonuna geldik. Her nereye gidersek gidelim, her nereye bakarsak bakalım, her kiminle konuşursak konuşalım, anlamak niyetiyle bakmak, görmek ve dinlemek gerektiğini düşünüyorum. Anlamaksa her zaman onaylamak anlamına gelmeyebilir. Bir insan, başka bir insanı kendince çok da geçerli bir nedenden ötürü öldürebilir. O insanı ve o insanı buna iten şartları belki anlayabiliriz. Ama bu, öldürme eylemini onaylacağımız, ona hak vereceğimiz anlamına gelmez.

Ya da insanlar birbiriyle farklı sosyal yapılarda yaşamayı arzuluyor olabilir, bu anlaşılabilir. Üstelik bunu gerçekleştirmek için yalan söylenmesi, dinin kullanılması, insanların cahilleştirilmesi veya tektipleştirilme çabası, farklı düşünen azınlıkların susturulmaya çalışılması ve/veya onlara işkence edilmesi de anlaşılabilir. Başka türlü kendi istediklerini gerçekleştirme olanağı yoksa, ne yapacak bu bir takım insanlar, tabii ki böyle davranacaklar? Zaten böyle davranan insanları tarihte çokça gördük ve hala da görüyoruz. Ve insanlar, bu kötülükleri yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar…

Tüm bunları tek bir ülkeyi, yönetimi veya insanı işaret ederek söylemiyorum.  Ama şunu söylüyorum; ne bu yapılanları, ne de bu yolu seçenleri onaylanabilir ve haklı bulabilirim. Aklım ve yüreğim buna izin vermiyor.

Bir de insanları buna iten sistemler var ki -o da insan aklından çıkma- onları da unutmamak gerek. Dün nasıl “ben yalnızca görevimi yaptım” diyen bir Alman subayı vardıysa, bugün de -hangi milletten olursa olsun- ben görevimi yaptım diyen askerler, polisler, jandarmalar, çalışanlar var.

Tabii bir de ekonomisinde savaş sanayinin payı büyük olan ülkeler var. Peki ya onlar? Nasıl para kazanacak savaşlar olmazsa?

Ya enerji kaynakları. Sınırların ardında kalan o enerji kaynakları…???

İyi bir eğitim, soran, sorgulayan bir kafa, erdemler ve bilim ışığında, bize, savaşarak değil, konuşarak, dinleyerek, düşünerek, insanca ve barış içinde yaşamayı öğretebilir mi? Neden olmasın… Fakat bu da birilerinin işine gelmeyebilir…Öyle ya sormayan, sorgulamayan, düşünmeyen, okumayan, tartışmayan, karşı çıkmayan bir toplumu bölmek de yönetmek de daha kolay değil midir?

….

Ben de bir çoğumuz gibi tüm insanlık için barış ve sevgi dolu bir dünya, güzel bir yıl diliyorum…Size bir de yeni yıl armağanı vermek istiyorum; Goerge Orwell’in 1984 isimli kitabı… Karanlıktan aydınlığa çıkabilmenin tek yoludur çoğu zaman okumak…

“Zulme sözü yoksa neye yarar dil” için 20 Yorum

  1. Saniye Özsan Diyor ki:

    Başakcım, Hayat Güzeldir ve Piyanist filmlerini izlemiştim ama Schindler’in Listesi’ni seyretmek için kendimde güç bulamadım. 2014 yılında
    Oscar ödülü alan 12 Yıllık Esaret filminin ilk yarısında çıktım.
    Ben, vahşetin film olduğunu bilerek bile izlemeye güç bulamazken, içinde olanlar nasıl hayatlarına devam edebiliyor diye düşünüyorum. 2. Dünya savaşını yaşamadık ama 1991-1995 yılları arasında herkesin gözü önünde, sözde çağdaş ve ileri demokrasi kıta Avrupa’sında yaşanan Bosna-Srebrenitsa katliamını gördük. Avrupa, ABD gibi ülkelerin ve NATO gibi kurumların ne kadar kayıtsız davrandıklarına şahit olduk. Bence insan(lık) var oldukça kötülük bitmiyor.

  2. ibrahim şepitci Diyor ki:

    Teşekkürler Başak, güzel ve doyurucu bir yazı dizisi oldu. Tüm temennilerinin gerçekleşmesi dileğiyle güzel bir yıl diliyorum.

  3. Necla Diyor ki:

    Katliamlar, savaşlar, zulümler, soykırımlar… “Zulme sözü yoksa neye yarar dil”… Demek ki ben dilsizim… Bu yazıyı, ağıtı paylaşacağım…

  4. zafer Diyor ki:

    Heyecan veren, meraklandıran, düşündüren ve bilgilendiren yazı ve fotoğrafların için çok teşekkürler.
    Kalemine ve Yutmi’nin iştahına sağlık 🙂

    “İnsan, insan derler idi
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can can deyu söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim.

    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim.”
    – Muhyiddin Abdal

  5. Nur Canoğlu Diyor ki:

    Çok önemli değil ama o foto Auschwitz degil Birkenau’nun fotosu. Internet kafa karsitiriyor. Aus’ta “Arbeit ..” yazisi altindan gecip bir suru binayla karsilasiliyor.
    Orada bazı Turk gencleri Yahudi birilerine bogaz kesme hareketi yaptigi icin mahkemeye verildi , yargılanıyorlar! Ne utanç bizim için. Yeğenim gecen ay oradaydı, yine Turk gencler gulerek bakıyorlarmış soykırım “eserlerine”! Ya o korkunçlukla başa çıkamadıkları için kendilerini koruma yolu ya da duyarsızlığın daniskası! Yegenim çok etkilenmiş ve “hadi valizinizi toplayın gidiyorsunuz denen ailelerden olmadığına şükretmiş. Hepimiz şükretmeli ve bundan sonra kimsenin başına gelmemesini sağlamalıyız. Ama Israil’in Filistin’lilere yaptığını görünce umudum kırılıyor…

  6. basak Diyor ki:

    Sevgili Nur, belki bu bilgi kafa karışıklığını giderir; http://tr.wikipedia.org/wiki/Auschwitz-Birkenau

  7. mehlika Diyor ki:

    Başakçığım, öldürülen 1,5 milyon çocuğun isimlerinin okunduğu karartılmış yeri sevgili küçük gezginimiz İnci Bade ile ele ele yürüyerek geçtim ve tüylerim ürperdi. İnsanların buraları gezip, ders alması ve aynı felaketlerin yaşanmaması için çaba harcaması lazım, aksi takdirde tarih tekerrürden ibaret olarak devam edecektir. İsrail gezisi ile ilgili yazı dizin için harcadığın emeği takdir ediyorum. Eline, gönlüne sağlık…

  8. çekirgenin hocası Diyor ki:

    çok etkilendim,,

  9. basak Diyor ki:

    Çok teşekkür ederim Mehlika’cım. Gerçekten her bir yazı emek istiyor, özen istiyor. Fotoğrafları ayıklamak, düzenlemek, tüm bunları uygun müzikle desteklemek, metinle birlikte bir düzen içinde sunuma geçmek için her bir bölüme en az bir, bir buçuk gün ayırıyorum. Bu bölümdeki gibi yazıları hazırlarken içim dağlanıyor ve yazarken de beni oldukça sarsıyor.
    Elimden geldiğince iyi birşeyler yapmaya çalışıyorum. Ne mutlu bana ki bu yolda arkadaşlar, dostlar ediniyorum. Bak gördün mü, yalnız İsrail’de değil, sen ve diğer arkadaşlarla beraber bu yazı dizisinde de yol arkadaşı olduk birbirimize … 🙂
    Bir geziden daha ne isterim…

  10. Nur Canoğlu Diyor ki:

    Çok ilginç. Ikisini de gordum. Birkenau’nun hicbir yerinde Auschwitz sozune rastlamadım.

  11. servet Diyor ki:

    Yine görsel ve sözel olarak mükemmel bir sunum.
    Sıradan bir gezi yazısını aşan siyasi, tarihi ve sosyal yanlarıyla da insanı saran doluluk. Okudukça insanlıktan umudum azaldı. Sadece bu değil tabii, insanlığın geçmişi ve bugünü pek ümit vermiyor artık. İnsan türü kendini bile sevmiyor.
    Bizim için harcadığın emekle yarattığın güzellilere içten teşekkürler sevgili Başak.

  12. pınar Diyor ki:

    O günü hatırlayarak, göz yaşlarıyla okudum yazdıklarını…Umutsuz olmak istemiyorum, insanlar neden bu kadar kötü olabiliyor diye düşünmek istemiyorum…ama korkuyorum bir yandan insanların yaşadıklarından ders almadan yaptıklarını gördükçe. Umarım yeni yılla birlikte bütün dünyada, farklı inançların, farklı düşüncelerin, farklı insanların…aslında bir armağan olduğunu anladığımız, savaşların olmadığı, çoçukların acı çekmediği, kardeşce, kabulle, yargılamadan, sevgiyle, huzurla…yaşadığımız günler görürüz…
    Çok teşekkürler Başak…

  13. meral cebecioğlu Diyor ki:

    insan üzüldüğü şeyleri bilinç arkasına atıyor..yazılarınla ve görsellerinle birçok şeyi tekrar yaşıyorum ,ağlıyorum. emeğine sağlık…seni tanıdığım için çok mutluyum.

  14. Nadir Şenwer Hatunoğlu Diyor ki:

    Saygı ile.. Soğuk bir gün. Almanya’nın Adolf HİTLER döneminde Yahudi halkı, ölüm fırınının önünde toplanmış, sıralarını bekliyorlar. Bu insan yığınının en önünde, sekiz yaşlarında bir çocuk. Babasının büyük ceketi içinde. Kıpır-kıpır oynuyor. Belli ki içinden bir melodi mırıldanıyor, ayak ve elleriyle tempo tutuyor. Çocuk demek, içi oyun ve müzik dolu varlık demektir. Bu çocuk, bir saat sonra fırına atılacağından habersiz. Öyle saf, öyle çaresiz… Çocuklarımı ve öğrencilerimi doldurdum yüreğime. Ve eridim…
    Buradan, devletimize, Türk halkına yamanmak istenen ‘1915 Ermeni soy Kırım’ safsatasına geçmek istiyorum. Türk gençleri cephelerde. Evlerde ihtiyar, kadın, çocuk kalmış. Kimi Ermeni koşular, -düşmanların da kışkırtmasıyla- evlerde katliama başladılar. Erzurum’da bir Kurbani Dede olayı var ki her şeyi açıklıyor. Kurbani Dede’yi mezbaha götürüp, orada işkence ile şehit ettiler. O yıllarda çocuklar, köşe-bucak ölülerini aramaya koyulmuşlar. Bu zulüm üzerine komşular göç etmeye başladılar. Şimdiki yapı taşıt yok; Evden sırtladıkları birkaç kilo yiyecek vb. yükle yola çıkmışlar. On yaşındaki babam, sırtındaki yükle üç buçuk ayda Kayseri’ye varmışlar. Bugün Develi, Tokat, Zile, Sivas kentlerinde yaşayan, geri dönmeyen akrabalarımız var. Batılı devletlet, kendi iç politikalarına alet etmet için, ‘soy Kırım’ iftirasını kullanıyorlar; hiç yakışmıyor…

  15. Sultan KOÇ Diyor ki:

    Başak’cım çok etkilendim bütün bu yaşanılanların zulmün bitmesini ve tüm insanların barış ve sevgi ile yaşayacağı bir dünya diliyorum…
    Sevgiler

  16. Meral Diyor ki:

    Charlie Hebdo trajedisinden sonra bu dizini okudum. Ama insanlar için halen umutsuzum. Güzel anlatımın için teşekkür ederim. Vaşington’daki Soykırım müzesine Mert ile gitmiştik ve çok etkilenmiştik. 1930 yıllarında, teknolojinin bugünkü seviyesinden çok uzak bir dönemde, 4 yıl içinde sistamatik olarak ölüm makinasını nasıl oluşturmuşlar ve uygulamaya koymuşlar diye hayret etmiştim. Son detaya kadar düşünmüşler.
    2015’i kötü başladık, bakalım başka neler olacak…

  17. Ruti Bahar Diyor ki:

    Başak ,israil gezisi bahane ,ozanlık şahane .
    Teşekkürler

  18. basak Diyor ki:

    Sevgili Ruti,

    İsrail’i ve Filistin’i seninle gezmiş olmak, senin gibi güzel bir insanı tanımış olmak, bu özel topraklarda bulunmak kadar değerli benim için. Yüreğinin söylediğini gözlerinde okuduğum nadir insanlardansın. Bu İsrail ile ilgili son yazı belki ama umarım sesini duymaya devam ederiz.
    Ben ve Yutmoğraf’ım buradayız, ne zaman istersen bekleriz. Sana tekrar teşekkür etmek istiyorum; HER ŞEY İÇİN… 🙂

  19. Ruti Bahar Diyor ki:

    Güncel olmak için fransızca birşeyler yazıyım .
    Ce n est qu un aurevoir ,Başak ..
    İçi dolu ,başını eğmeyen Başak lardansın sen ,
    Sevgiler

  20. sevilay Özcan Diyor ki:

    Bizler,
    neden bu kadar iyi ve neden bu kadar kötüyüz?
    Yine boğazımda kocaman bir yumruk, yok olması ise şiir ve sarkılarla olacak.

Yorum Yazın