Yüzünde ne pudra ne boya
Belki biliyorsunuz, belki bilmiyorsunuz ama ben yeni öğrendiğime göre benim gibi bilmeyen de olabilir, işte onun için paylaşmak istedim.
Ulus’a en son ne zaman gittiniz? Peki ya Yahudi Mahallesi’ni biliyor musunuz? Ben Ulus’a çok sık olmasa da giderim. Daha çok Saman Pazarı taraflarında dolaşırım. Kale ve etrafındaki müzeler, çıkrıkçılar yokuşu, hal, Sulu Han… Daha yeni kalenin arka mahallelerine gittim ve paylaştım sizinle. Bununla birlikte Yahudi Mahallesi’ni yeni gördüm. Yahudi Mahallesi’ne gittiğiniz zaman oradaki binaların mimari değerinin farkına varmanız için mimar olmanız gerekmiyor. Evlerin çoğunun yıkılmak üzere olduğunu anlamak için de inşaat mühendisi olmaya gerek yok ya da orada yaşayan insanların sıkıntılarını duymak için psikolog… Yok olup gitmekte olan bir tarihi görmek, o bölgenin ve o bölgede yaşayan insanların terk edilmişliğini anlamak için insan olmak yeterli diye düşünüyorum.
Koray, “Yahudi Mahallesi’nde fotoğraf çekmeye gidelim mi?” deyince gitmeden önce bu mahalleyi Hz. Google’da araştırdım. Çok da ilginç bilgilere ulaştım. Enver Arcak bu mahalle ile ilgili güzel bir çalışma yapmış, adı da “Hermana” ve Serdar Korucu da “Avlaremoz” adlı sayfada paylaşmış. Ciddi emek verilmiş ve gerçekten güzel bir belgesel olmuş. Bu konuda yazılmış başka makaleler ve videolar da var İnternet’te. Deniz Avcı Hosanlı, A. Güliz Bilgin Altınöz’ün “Ankara İstiklal (Yahudi) Mahallesi: Tarihi, Dokusu ve Konutları” başlıklı bir makalesi var mesela.
Yutmi Cunyır’ın yuttuğu görüntüleri -ki bu görüntüleri ilk yutan o değil- Janet & Jak Esim’in müziği eşliğinde paylaşacağım. Yahudi Mahallesi ile bilgi edinmek isterseniz size Enver Arcak’ın çalışmalarına göz atmanızı öneririm. (*)
Küçük bir Çınar büyüyordu
yıkıntılar arasında
karda patinaj yaparken beyaz araba
çekin diyordu bir adam,
çekin yok olacak buralar,
çekin de kalsın fotoğraflarda
ne elliyor, ne elletiyorlar,
tepemize yıkılacak bu damlar.
gözüm dalmışken
kırık penceredeki kırmızı yastığa,
sepetçi kadın bağırıyordu,
-yüzünde ne pudra ne boya-.
karda oynayan torununa,
küçük Çınar büyüyordu
yıkıntılar arasında
bağıra çağıra sepetçi kadına
karların ortasında
bitmemiş kardan adamına
burun yaparken damdaki sarkıtlarla
Küçük bir Çınar büyüyordu
bağıra çağıra
yıkıntıların arasında.
Bu yaşamları gördükçe, bu yazıları okudukça ben yine aynı soruyu soruyorum; teknoloji ilerlerken insanlık geriliyor mu? Bu soruyu tek ben sormuyorum mutlaka. Peki ama yanıtı? Bunları bilmek, paylaşmak ne işe yarıyor öyleyse? Hiç bilmemekten, hiç paylaşmamaktan daha iyi olduğunu düşünüyorum. Sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, ellerinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama bu tip çalışmalar ancak demokratik ortamlarda sonuç verir. Demokrasi de ancak “bilinçli” toplumlarda olabilir. Bizler de belki kendi yakın çevremizle paylaşabiliriz, çocuklarımıza bazı değerleri anlatarak belki ileride onların bu değerlere sahip çıkabilecek bilince ulaşmasını sağlayabiliriz. İddialı cümlelerden hiç hoşlanmıyorum, bununla birlikte iddialı bir cümle ile bitirmek istiyorum yazıyı; bilinç, kendiliğinden oluşmaz, ne bizlerde ne de çocuklarda. …ve “bilinç” yalnızca “bilmek” demek değildir. Kaşıntı olmadan bilinç olmaz. Ne mi demek istiyorum; insan bildiğini sandığı şeyi sorgulamaz, özünü farkedip, anlayamaz, algılayamazsa, bildiğini sandığı şeyi de olanı biteni de kavrayamaz ve üzerine doğru düşünce üretemez. Böyle olunca da bilinç oluşmaz. Bunun için emek vermek, çaba göstermek gerek. Doğan Cüceloğlu’nun bir sözü var, pek severim; “Bilinciniz gelişmeden, o bilince uygun olan olayları algılayamazsınız” der.
http://www.avlaremoz.com/2017/03/14/ankarali-yahudilerin-izinde-bir-belgesel-hermana-serdar-korucu/
02 Ocak 2019 Çarşamba, 12:17 at 12:17
Başakcım, çok duygulandım, gözlerim dolarak okudum, verdiğin linkleri de seyrettim hayran kaldım.
Güzel yüreğin, yaratıcılığın sayesinde biz de genişliyoruz, hafifliyoruz, bilgileniyoruz. Sağol, varol canım benim <3
02 Ocak 2019 Çarşamba, 12:42 at 12:42
Ankarada doğup büyüyen biri olarak ilk kez duydum başakcım.. yeni bir bilgi..
02 Ocak 2019 Çarşamba, 14:28 at 14:28
Kapı girişinde tavan desenini çektiğin konağın hemen karşısı sinagog, kaç kez gitti isem hiç açık olduğuna tanık olmadım…
Çeşitli söylentiler var açık olduğu günler ile ilgili ama ben üstüne pek düşmedim…
Orta 2’de sınıf arkadaşım Moris te yakın zaman önce öğrendiğime göre bir zamanlar bu mahallede yaşamış…
Hamamönü gibi oraya da el atılsa ne güzel olur… :-))))
02 Ocak 2019 Çarşamba, 16:40 at 16:40
Başakcım, çok güzel kareler yakalamışsın. Oraları bilen biri olarak bu yaptığının çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Jak, Janet Esim de çok yakışmış. İnci Gürbüzatik’in bir romanı var: Misket. Okumadıysan sana armağan edeyim. Eski Ankara’da geçiyor, 50’ler… Yutmi’ne sağlık… Yok olanı kaydetmeye devam…
02 Ocak 2019 Çarşamba, 20:56 at 20:56
O büyük konağın hastasıyım. Birkaç fotoğrafı da ben de var.
03 Ocak 2019 Perşembe, 14:15 at 14:15
Hep düşündüğüm ve üzülerek kabul ettiğim soruyu sormuşsun Başak… evet insanlık geri gidiyor teknoloji ilerledikçe ve her geçen gün hızlanarak… bazen kendimizi maya gibi düşünüp ortamı düzeltiri diye mücadeleyi bırakmadık ama enseyi de karartmıyor değiliz.
04 Ocak 2019 Cuma, 21:39 at 21:39
Başakcım hem fotoğraflar, hem yazın /şiirin, hem de müzikler alıp götürdü başka yerlere, masum ve bozulmamış bir yerlere. Belki de çocukluğumuza. Teşekkür ederim.
11 Ocak 2019 Cuma, 14:31 at 14:31
avukatlık stajına Anafartalar adliyesinde başladığım için ulus ve civarı benim favori yerlerimdendir. İsrail gezimizden sonra bir kaç defa Sinagog’u gezmek için özellikle gitmeme rağmen hiç açık bulamadım. Maalesef eskiye sahip çıkmayan bir toplum olduk. Umarım yok olmadan bir şeyler yapılır. Eline, yüreğine sağlık…
06 Şubat 2019 Çarşamba, 12:10 at 12:10
Sevgili Başak,
Selamlar ve sevgiler..
Yutmografa uğramayalı uzun vakit olmuştu..Malum proje işleri..Araya ikiAfrika seyahati falan girdi..4 ülke 8 şehir..Çok farklı gözlemlere sahibim..Konuşuruz.. 🙂
Yahudi Mahallesi,Anadolu da yıkılan uygarlıkların son dilimlerinden biri maalesef..Aslında hem Ankara Yahudileri,hem de 1900 lerin başında büyük Ankara Yangınında yanan Ermeni Mahallesi, sivil mimarinin 19. yy.daki en özgün örneklerini içerirdi.Ahilik gelenekleri de,son örflerini,kurallarını ”Moderen” AVM ler ile kaybetmedi mi?Hemen bu mahallelerin yanıbaşında,Cumhuriyetin en özel yapılarından İller Bankası binası,Gökçek isimli yıkımcı tarafından;üstelik mahkeme koruma kararlarına rağmen bir gecede yıkılıp ,arka alanda yaptığı taklit 16.yy.kopyası,Çin mermeri kaplı cami manzarasına feda edilmedi mi?
Aslında yıkılan ve yerine hiçbirşey konulmayan ÇINAR’ların geleceği..Geriye kalan İZ’ler, Onların anılarındaki eski ,solmuş fotoğraflar;senin bıraktıkların..
Yılmadan ve yorulmadan belgelemeye devam Beyaz Atlı Prenses..Nal izlerin kalacak sokak taşlarında..