Yutmi

Vurmayın Kelepçeler…

Temmuz 21 2014

Trabzon havaalanına indiğimizde saat sabahın sekiziydi. İstanbul’dan bize katılacak olan arkadaşımız Yıldızı’ı da aldıktan sonra ilk konaklama yerimiz olan Şavşat’a doğru yola koyulduk.

Rehberimiz Şener, kaptan pilotumuz Şener’in erkek kardeşi Ali bu gezide bizimle olacaklar. Ekibimiz yandaki fotoğrafta. Önden arkaya doğru sayıyorum (burada tagleme yok da… 🙂 ) Yıldız, Seyra, Zafer, yüzü görünmeyen kıvırcık saçlı gizemli adam Şener, yine hemen arkasında yarı gizemli kadın Ayfer, Ülkü, Pınar, Ünal, Elif (namı diğer Küçük Kara Keçi) ve bu gezinin müsebbibi Saniye Özsan. Şener ve Ali Rize’li. Karakter yazma çalışmalarıma onlarla başlamaya karar verdim. Bu yazıya mı yetişir, ayrı bir kitap mı olur yoksa beceremem de çöp mü olur artık onu zaman gösterecek ama iki birbirinden renkli insan tipi… En az karadeniz kadar da deli dolu… 🙂

Yol üzerinde Sürmene’deki Memişağa Konağını gezdik. Özellikle kapı işlemeleri ve tavan bezemelerine hayran kaldım. Tavanlar bana Tibet’teki süslemeleri çağrıştırdı.

Yol üzerindeki ikinci durağımız Mençuna Şelalesiydi. Buraya ikinci gelişim olacaktı. İlkinde olduğu gibi bu gelişimde de fotoğraf çekmekle yetindim. Şelaleye tırmandığımız yol üzerindeki karşıdaki tepeleri ve arkadaşları da kattım bu sefer karelere. Bir de Adem’i 🙂 Ben mi? O buz gibi suya tabii ki yalnızca ayaklarımı soktum 🙂 Mençuna şelalesi ve Çifte Köprü ile ilgili yazarken, buraya ilk gelişimle ilgili notlara da gönderme yapacağım ama yeni fotoğrafları paylaşacağım.

https://www.yutmografim.com/daglar-dumanli-daglar-sahit-olsun-ormanlar/

Mençura Şelalesi ve çifte köprüden ayrılıp Şavşat’a giderken Artvin yolu üzerinde güler yüzlü çocuklar karşılıyor bizi… Borçka üzerinden geçip Borçka Baraj gölünü ve bir HES Projesini yakından görüyoruz.  Rehberimiz Şener Rizeli. Bu HES projelerinin zararları hakkında bize bilgi verdi. Bu projeler doğanın dengesini bozuyor ve bir çok olumsuzluğu da beraberinde getiriyordu. Örneğin yağmurların azalması… Bu da Karadeniz’in yeşilini olumsuz etkiliyordu.

Yol üzerinde Borçka baraj gölünü gören bir seyir terasında duruyoruz. Seyir terasına çıkan tepede ulu bir ağacın kurumuş kökleri sanki HES’ler devam ederse olacakları simgelercesine duruyor orada. Bir tarafta baraj gölü, betonlaşan tepeler, diğer tarafta gövdesi olmayan kurumuş dev kökler… Benim terastan ve araçtan çekebildiğim bunlar ama bu bile olayın vahametini anlatmaya yetiyor bence.


Uzun bir yolculuğun sonunda, akşam 9.30 sularında Şavşat’ta konaklayacağımız “Yeşil Vadi” tesislerine geldik. Hepimiz bu uzun yolculukta oldukça yorulmuştuk. Hızlı bir biçimde yemeklerimizi yedikten sonra odalarımıza çekildik. Sıcak duş beni kendime getirmişti. Oda arkadaşım Ayfer çok tatlı biriydi. Günün getirdiklerini yazdıktan sonra Ayfer’le sohbet ederken uyuyakalmışım.

*    *    *

Yol yorgunu olduğumuz için Şener sabah kahvaltı saatini 9 olarak duyurdu. Bense sabahın 6’sında ayaktaydım. Ama baktım ki yağmur yağıyor ve hava da kapalı, biraz da canım sıkkın, vurdum kafayı uyudum. Saat 7 sularında yeniden gözlerimi açtığımda yağmur dinmiş, bulutlar gitmiş güneş ışınları etrafa saçılmıştı. Acele giyinip kendimi otelin kahvaltı salonuna attım. Hemen birşeyler atıştırıp çıkmak niyetindeydim. Kahvaltı yaparken işletme sahibi ile sohbete başladık. HES’leri konuşuyorduk. Ben yol üzerinde gördüğüm Borçka barajından bahsetmiştim. Borçka barajı açık sistem Hidro Elektrik Sanrali (HES) imiş. Bu HES’lerin üç tipi varmış; baraj tipi, tünel tipi (3,5km. boyunda olup, yeraltı sularını topluyormuş. Kapalı oluyor ve yerin altından gidiyorlarmış.) -bu sistemde, dereler kapalı kanallarla toprağıın altından geçirilerek ana havuza taşınıyormuş ki bu da derenin geçtiği yerlerdeki bitki örtüsünü börtü böceği yok ediyor, yağışları azaltıyormuş. Yani yerli halkın tabiri ile can suyu filan kalmaz ki… 2009’da Bakanlığın bir yazısı ile Doğu Karadeniz’deki Tünel tipi HES’lerin durdurulması önerilmiş ama bu uygulamaya geçmemiş)  Bir de kanal tipi HES’ler varmış. Bazı derelerde derenin başından denize ulaştığı noktaya kadar 4 tane HES yapıldığı bile oluyormuş.

Tabii HES’lere neden ihtiyaç duyduğumuzu da ayrıca sorgulamakta ve bunda bize düşen payı da görmekte fayda var. İnsan oğlu teknolojiyi daha fazla hayatına aldıkça enerji ihtiyacı da o oranda artıyor. Peki ama ya gerçekten ihiyacımız olmadığı halde yapılan enerji tüketimleri…???

Biz bu konulardan konuşurken restorana sonradan gelen orta yaşın üzerinde bir bey de bizim sohbetimize dahil oldu. Meğer kendisi “Derelerin Kardeşliği Platformu”ndanmış. Tabii kaynak ayağımıza gelince ben Yutmi’ye “kuzucum bana biraz izin ver” demek zorunda kaldım. Neyse ki o meraklı bu konuya da mızırdanmadı… Derelerin kardeşliği platformundan olan bey bize Türkiye genelinde 4000, Doğu Karadenizde 750 HES projesi olduğunu, Karadeniz’dekilerin mikro HES’lerle beraber 2500-3000’i bulduğunu söyledi. Bunların bir kısmı yapılmış, bir kısmı yapılmakta bazıları da proje olarak beklemekteymiş.

Veliköy Mansurat çayı üzerinde 300-400 kişilik bir insan zinciri oluşturarak HES’leri protesto etmişler.

Bir gerçek hikaye de şöyle; Borçka’da yapılan Erenler HES’den kuruyan dere yatakları sinek, pislik yatağı haline gelmiş… Köylü kaymakama gidip, hiç değilse bir miktar can suyu istemiş. Hani dere yatağını temizlemek için en azından. Kaymakam da Eren’ler HES’den can suyu istemiş. Yanıt; tabii olur ancak 2 saati 200.000TL… Artık varın siz anlayın köylünün halini…

Kahvaltı salonuna gelenlerle beraber bizim sohbet de sonlandı… Ben de biraz keşif gezisi yapmak üzere yollara düştüm.

 

“Vurmayın Kelepçeler…” için 23 Yorum

  1. yıldız Diyor ki:

    Başakcım,

    Gezimiz muhteşemdi ama daha güzeli harika insanlarla birlikte olmaktı.Seni tanımak beni ayrıca çok mutlu etti.Yazılarını kızlarımla birlikte keyifle okuduk,çektiğin fotolara da şapka çıkarttım:))) Bundan sonra yakın takipcinim.Seni sevgiyle kucaklıyorum.

  2. Saniye Özsan Diyor ki:

    Sen görüntü sihirbazısın, kesin. Devamını çok merakla bekliyorum Başakcım.

  3. ülkü seyhan Diyor ki:

    Başak’cığım

    Kafka der ki…” iki sayfa yazı yerine iki saat yaşamak daha iyi demeyin, yazı daha yoksul ama daha gerçek” eline yüreğine sağlık. yazıdaki görsel ve işitsel zenginlik de olağanüstü.. beynimden yüreğimden vuruldum…seni tanıdığım için çok mutluyum

    Karadeniz Hırçın Kız

    devamını merak ediyorum

  4. servet Diyor ki:

    Başakcığım yine güzellikler getirmişsin bize.
    Fotoğraflarda bile insana yaşama sevinci veriyor.
    Ellerine, gözlerine sağlık.
    Şu güzelliklere kıyanlar bundan sonra huzur bulmasın, buradan kazandıklarını yiyemesinler.
    Sevgilerimle

  5. Seyra Diyor ki:

    Başakcım bu yazı dizisi hiç bitmesin isterim. Harika fotoğraflar, bizi yeniden o anlara taşıyan, hafızamızı tazeleyen bir anlatı… Eline, emeğine sağlık. Bu güzellikleri birlikte paylaştığımız tüm güzel insanlara da buradan öpücükler yolluyorum…

  6. Zafer Erdaloğlu Diyor ki:

    Selam Başakcım,

    Yıllardır dilimizden düşürmediğimiz ” Bu yaz tatil için Doğu Karadeniz’e gidelim ” sözümüzü , dünyayı gezmekten ve yeni şeyler öğrenmekten hiç bıkmayan sevgili eşim Seyra ( Hadi aşkım bu sene gidelim artık! ) ve tabiki senin gayretlerin ile gerçekleştirmiş olmaktan çok büyük mutluluk ve huzur duyduğumu söylemek isterim. Doğu Karadeniz gezimiz boyunca gördüğüm muhteşem doğadan kareler, yeni tanıştığım doğa dostu insanlar ve hem güldüren hem de insanın icini sızlatan hikayeler beni benden alıp çok uzaklara götürdü.

    Öncelikle bu bölgeyi bilen ve buralarda doğup büyümüş iki güzel insan Şener ve Ali ile geziyor olmak bambaşka güzeldi.Bu coğrafyanın mücadeleci, yüreği tertemiz insanlarının acı, tatlı ve komik hikayelerini onlardan başkası bu kadar güzel anlatamazdı. Ali, ben ve abim Ünal’ı gülmekten var ya kırdı geçirdi adeta anlattığı hikayelerle. Gülmekten ağzımız kulaklarımıza, sesimiz dağlara ovalara ulaştı::)))). Sırtımızda çantalarımız ve ellerimizde fotoğraf makinalarımızla başladığımız 7 günlük gezimiz türlü türlü anılarlarla doldu taştı zihnimizde ve çektiğimiz karelerde.

    Ben Ali’nin anlattığı bir hikaye ile bitirmek istiyorum.İki Karadenizli arkadaş yayladan inmiş şehire ve elektrik için jeneratör almaya karar vermiş. Almışlar jeneratörü ve yüklemişler katıra ve yaylaya doğru yol almaya başlamışlar.Neredeyse yolu yarılamışlar ve içlerinden biri diğerine dönüp;

    – biz bu jeneratörü aldıktan sonra çalıştırmadık hiç ya bozuksa ne yaparız yaylada?
    – diğeri hemen atlamış o zaman şimdi çalıştırıp bakalım demiş ve katırın üzerindeki jeneratörü çalıştırmışlar.Katır jeneratörün sesi ve titreşimini duyar duymaz başlamış deli gibi koşmaya. Tabiki bizim iki arkadaş da peşlerinden koşmaya başlamışlar.Gitmişlerr gitmişler epeyce katır yok ortalarda.Tam yaylaya yaklaşıyorlamış ki yolda yaşlı bir teyzeye rastlamışlar.Hemen sormuşlar.
    – Teyze buradan bir katır geçti mi gördün mü?
    Teyze;
    – Evladım ben katır falan görmedim ama buradan bir motosikletli geçti hızla fakat üzerinde adam falan yoktu demiş.

    Sonuç olarak, önümüzdeki senelerde de tekrar bu coğrafyaya geleceğiz ve yine zihnimizde unutulmaz doğa manzaraları olacak ve doğa dostu yeni insanlarla tanışacağız.Biz bu doğayı ve insanları çok ama çok sevdik.Sevgilerimle…

    Zafer Erdaloğlu

  7. Ayfer Toğulga Diyor ki:

    Başakcım, çok duygulandım, okurken 8 gün film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Her anlamda muhteşem bir geziydi. Varlığın, yazıların ve fotoğraflarınla anlam kattın.
    Nice etkinliklere…
    Sizi seviyorum…

  8. Zafer Erdaloğlu Diyor ki:

    Başakcım,

    Hep beraber çıktığımız bu gezide hepimiz farklı farklı kareler yakalamışız makinalarımızla.Bir çift göz olarak bakıyoruz etrafımıza ve doğaya ama farkındalıklarımız bizi biz yapan tabiki. Hepimiz güzel kareler yakalamışız ama seninkilerin içinde adeta yaşam ve hareket var.Ellerine ve yüreğine sağlık.

    Enerjin, güleryüzün ve doğa sevgin hiç bitmesin. Sevgiyle kal…

  9. basak Diyor ki:

    paylaşabilmek güzellikleri…
    yeşili görebilmek,
    derenin sesini duyabilmek,
    gökyüzündeki buluta bakıp,
    sis basmış tepelerde yürüyebilmek…
    Güzel yol arkadaşları da varsa yanında insanın…
    Zafer’in de dediği gibi
    Ali ve Şener gibi bu yaylaların, derelerin tepelerin insanları da varsa…
    Sınırda tek teker üzerinde giderken,
    bir tarafı uçurumken, tıpkı yaşam gibi,
    yürek dokuz atarken hem de,
    gülme krizine girebiliyorsa insan
    daha da ne ister???
    (not: bu ne şiir ne de bir şiir girişimidir… sakın yanlış anlaşılmasın 🙂 )
    Şaka bir yana Zafer ve Ünal olmayaydı ben o Macahel yollarındaki uçurumun kenarında yüreği stop ettirirdim maazallah 😀

  10. Dilber Ulaş Diyor ki:

    Eline, kalemine sağlık Başak, bir an önce ağustos sonu gelsin ve ben de gideyim istiyorum istiyorum Karadenizime 🙂 çok özendim çokk HES lerle ilgili verdiğin bilgiler çok önemli, bakanlıkların birbiriyle uyum içinde çalışmaması sonucu nereye HES yapılabilir, nereye yapılamaz bu konuda doğru adımlar atılamadı, keşke herkes doğa sevgisi ve bilinciyle dolu olsa ve çevresini doğru bilgilendirse, sevgiler….

  11. nazın gümüşsoy Diyor ki:

    harika başakcık. yöre insanının hes işi için farkındalıkları çok hoşuma gitti. gezdiklerinin devamını da bekliyoruz.

  12. Zehra Diyor ki:

    Başakçım selam! Geçen sene de güzel ve uzun bir Karadeniz yazı dizisi okumuştuk senden. Bu da bir nevi ikinci ayak galiba..O güzellikler bozulmaz inşallah :s Tavan süslemeleri çok güzel ve dediğin gibi, Tibete özgü süslemeleri andırıyor..Devamını bekliyoruz 😉

  13. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Kahrolmuş bu psikoloji ile bir şey yazmak gelmedi içimden… :-(((((

  14. Nadir Şener Hatunoğlu Diyor ki:

    Saygı ile.. Hani deveye sormuşlar: “Boynun neden eğri?” diye. Demiş ki: Nerem doğru ki! Bunca güzellik karşısında, dilim tutuldu sanki… Hangisinden başlasam? Hızımı alamam: sınırımı taşarım diye korkarım. Dostumuz Başak hanım geziye gitmemiş; canım Karadeniz’i kucaklayıp bizlere getirmiş. Yüreğinize sağlık..

  15. Saniye Özsan Diyor ki:

    Başakcım, ben de sana teşekkür ederim, hem çağrıma uyup geldiğin, hem güzel seyahat arkadaşlığın, hem de bizi yeni arkadaşlarla tanıştırdığın için.
    İZ TV’de “Enerji: Yarının Şeytan Üçgeni” isimli bir belgesel dönüyor. Denk geldikçe tekrar tekrar izliyorum. Şu anda bu notu sana yazmak için de enerjiye gereksinim var, kaçınılmaz bir durum. Yenilenebilir enerji diye söyleyip duruyoruz da hiç bir enerji kaynağı, tam anlamıyla masum değil. 5 yıl önce İstanbul’da “Küresel İklim Değişikliği ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları” ile ilgili 2 günlük bir seminere katılmıştım. Nükleeri savunanlar ilgimi çekmişti. Atıkları doğru düzgün saklanabildiği/korunabildiği sürece en temiz enerji kaynağı aslında. Ama sonuçları ürkütücü.
    Almanya güneş enerjisi tarlaları oluşturuyor. Bunun için kullanılan malzeme bile çevreye zarar veriyor.
    Bugün gazetede bir haber vardı, Çeşme’de zeytin bahçesi olan bir teyze, rüzgar enerjisi santrali yapılmak için arazisinin kamulaştırılmasına karşı çıkmış ve davayı kazanmış. O da bahçesini korumak istiyor.
    Gezi sırasında konuşmuştuk, enerji nakil hatlarında, işin doğası gereği % 40 kayıp oluyormuş. Bunun önüne geçebilecek bir teknoloji yok mu yani bu çağda?
    HES’ler gerçekten baş belası, her dereye yapmaya kalkıldığında, insanların, hayvanların, bitkinin yaşam hakkını elinden alıyor. Bunun da bir ölçüsü olmalı, eğer HES yapmak kaçınılmaz ise.
    Ben o güzelim cennet doğada bir taşın bile yerinden oynatılmasını istemiyorum, HES sadece Karadeniz’de değil, Anadolu’nun her yerinde sorun olmaya devam ediyor. HES’e karşıyım ama yerine ne yapılabilir, bilemiyorum. Karadeniz’de rüzgar ve güneş enerjisi yeterli olur mu bilmiyorum. İki ucu pis değnek anlayacağın.
    Ben şimdiden seneye Laz yaylaları turunu düşünmeye başladım.
    (Not 1: Seyracım, yazım hatalarım varsa affet canım)
    (Not 2: Ünal’ın fotoğrafı harika)
    (Not 3: Şelale fotoğrafları sansürlü yayınlanır di mi? 😛 )

  16. Saniye Özsan Diyor ki:

    Bak burada ne diyor? Ölene kadar direneceğum
    http://www.youtube.com/watch?v=aXFjREKgT1Y

    Burada da;
    http://www.youtube.com/watch?v=qxkrgS1np58
    Üç beş kuruş liraya
    Memleketi sattiler
    Ha bu yalan dünyanun
    Çilesini çekerum
    Memleketi satanın, anasinu severum

  17. çekirgenin hocası Diyor ki:

    sen hep gez! bizde hep; hem güzelliklere hemde bilgiye doyalım,, ohhhhh ne ala 🙂

  18. Gürcan Diyor ki:

    Selam,

    Yazı bilgi ve samimiyet açısından her zamanki güzellikte.
    En alttaki dört katmanlı yeşilin renkleriyle müthiş zevk aldığım fotolar nedeniyle de tebriklerimi sunuyorum.

    Gezen çok ama yazan pek yok. Elinize, emeğinize sağlık.

  19. şener Diyor ki:

    Ellerinize sağlık devamını sabirsızlıkla bekliyoruz..

  20. ibrahim Şepitci Diyor ki:

    Çok güzel Başakcım, kıskançlık duygularım tavan yaptı ve nutkum tutuldu kardeşim :)))) kebapçı dükkanına bakan mendilci çocuklar gibi şu anki duygularım :))) hayır hayır daha fazla yorum yapamıyacağım……:)

  21. oguz Diyor ki:

    İçimiz kan ağlıyor, dereler kuruyor, bitki örtüsü ve canlı popülasyonu tahrip oluyor. Bazen düşünüyorum Ankara’dan ben mi sadece bunu dert ediniyorum. Niye derseniz? Son yapılan 30 Mart 2014 yerel seçim sonuçlarına bakmak belki açıklayıcı olur: Doğu Karedeniz illerinden akpye giden oy dağılımı: Sinop: % 55; Samsun %62; Giresun %59; Ordu % 60; Trabzon %59; Gümüşhane % 65; Rize % 69; Bayburt % 63; Artvin % 47… Türkiye geneli akp oy oranı % 49.9, bir başka ifade ile akp’ye yerel yönetimlerde en büyük destek Doğu Karedeniz illerinden gelmiş… Sadece bu sonuçlar bile doğu karedenizlinin Hes’leri ve heslerin doğa tahribatını pek de önemsemediğini gösteriyor…

  22. Pinar nadirler Diyor ki:

    Ben daha bu fotolara da yeni bakabiliyorum başakçım ellerine sağlık, muhteşem fotolar, herkese tekrar teşekkürler harika bi geziydi… Ben de laz yaylalarını iple çekiyor olacağım:) saniye bizi yaylalara götür

  23. Sultan KOÇ Diyor ki:

    Başak’çım, Karadeniz gezisi ile ilgili yazını keyifle okudum devamını bekliyorum. Şavşat’da
    bizde aynı otelde kaldık. Muhteşem güzelliklerle doğada olmak hepimize iyi geldi. Herşeyi hoyratça tüketiyoruz ve tüketmeye devam ediyoruz….

Yorum Yazın