Yutmi

Masada, Lut Gölü ve Batı Şeria

Aralık 16 2014

Bugün Filistin bölgesine geçeceğiz. Onun için heyecanlıyım ama programda önce Masada ve Lut gölü var. Masada, İsrail’in güneyinde, Necef çölünde bir dağ. Onun için de çok heyecanlıyım çünkü hayatımda hiç çöl görmedim ve görmeyi çok istiyordum.

Murat Abi Abudabi’ye davet etmişti, ben de çok istemiştim ama kısmet burayaymış… 🙂

Yola çıkmadan önce, -ya da hazır yola çıkmışken mi demeliyim- biraz rehberimiz Ruti’den söz etmek istiyorum. İstanbul’da büyümüş, üniversite çağına geldiğinde, anne ve babasının İsrail’e taşınması üzerine Kudüs İbrani üniversitesinde okumuş, bugün Telaviv’de yaşayan, iki çocuk annesi, gözleri kadar ruhu da anlamlı bir güzelliğe sahip olan bir kadın Ruti. Türkçe’ye, Türkiye’ye çok hakim bir Yahudi. Düz bir rehber değil. Ne demek düz rehber?; yalnızca gezdireceği bölgeleri ve kendi kültürünü bilen biri değil… Ruti bunun üzerinde bir rehber, güzel okuyan, entelektüel biri, yeri geldiğinde bizim kültürümüze yönelik olayları da anlatan dolu bir insan. Sanatla ilgili, dünyada olup bitenleri izleyen, düşünen, soran, sorgulayan bir kafaya sahip. İşitme duyusu da çok ama çok gelişmiş. Bunu da söylemden geçemeyeceğim 🙂 Onu tanıyanlar ne demek istediğimi anladı. Bu geziye daha önce katılan kim varsa Ruti diyor başka bir şey demiyor. Gittiğim ülkelerde bize eşlik eden çok cici rehberler oldu, Küba’daki rehberlerimiz örneğin… Ama Ruti başka… Beni bilen bilir, içimden gelmeyeni asla yazmam yazamam… Ruti için içimden gelen budur. Ne mutlu ona ki severek yaptığı bir işi var, ne mutlu bize ki Ruti gibi bir rehberi tanıma şansına sahip olduk. İsrail’de bulunduğumuz süre boyunca yürekten yanımızda oldu. Ve ben bunu yürekten hissettim. Tekrar tekrar teşekkürler Ruti, seni tanımak bizim için bir şans…

Ruti’yi anlatırken zaman çabucak geçiverdi ve biz, 800mt’den deniz seviyesine indik 🙂 Evet, Masada’ya giderken geçtiğimiz yol, bir noktada deniz seviyesine ulaşıyor ve tam bu noktada bir takım atraksiyonlar var 🙂 Örneğin seyyar bir büfe var ve bu büfede çöl gülü var. Deve var bir tane isteyen deveye binebiliyor. Ama esas benim dikkatimi çeken, yol üzerindeki heykelimsi şey oldu. Herkes çöl gülüne bakarken ben bu devasa heykelin etrafını tavaf ettim 🙂 Tabii bu arada çöl gülünü fotoğraflamayı unuttum :)) Gruptan çeken varsa burada paylaşabiliriz demeye kalmadı, daha ben bu satırları yazarken İnci Göle iki tane fotoğraf gönderdi. Gözlerime inanamadım. Ya bilgisayarıma ajan sokmuş ya da altıncı hissi çok kuvvetli biri olmalı. Bir kez daha teşekkürler İnci’cim. 🙂

Yol ilerledikçe çöl havası iyice kendini belli etmeye başladı. Ruti, geçtiğimiz tepelerin hikayelerini anlatıyordu. Diyorum ya her karışında ayrı bir hikaye gizli bu toprakların. Çoğu da kutsal kitaplardan… Yol üzerinde keçi görüyoruz, Masada keçisi taktım ben adını 🙂 Bir de kunduz kadar ama hamster kılıklı bir hayvan görüyoruz. Hepsi de çok şirinler 🙂 Hele keçi!!! Ben bir tane kapıp getirdim bile 🙂 Hamster’a benzeyen hayvan da bavulumdaki bir kutuya saklanmış, beni çıkart diye tıngırdayıp durdu kutuda. Neyse ki Ankara’ya gelince bir arkadaşın yardımı ile çıkarttık hayvancağızı kutudan :))) Bir de vaha gördük. Ben ilk defa bir vaha gördüm (televizyon haricinde tabii 🙂 )

UNESCO Kültür mirası listesinde yer alan Masada dağının eteklerine geldiğimizde karşımıza çıkan bina, mimari olarak etkileyici geldi bana. Bendeki meslek hastalığı Yutmi’ye de bulaşmış olsa gerek, üç beş lokmada yutuverdi koskoca binayı bizimki…

Teleferiğe giderken, binanın içinde, dağın maketini gördük. Üst katta da arkeoloji müzesi vardı. Teleferiğe binmeden önce bizi bir sinevizyon odasına aldılar ve bu dağın tarihçesi ile burada yapılan arkeolojik çalışmalar hakkında bilgilendirdiler. Peter O’Toole^in de yer aldığı ve Masada’da çekilmiş olan, Yahudilerle Romalıların savaşını anlatan filmden kısa bölümler izledik. Ve teleferik bizi bu efsane tepeye doğru taşımaya başladı.

Masada’nın tarihçesinden özetle bahsedeyim;

Masada, İbranice’de kale anlamına geliyormuş. Romalılara teslim olmak istemeyen Masada’daki 960 Yahudi, bu dağda intihar etmiş. İnanca göre, sarp tepelere kurulu masada kalesi içerisinde gizlenen Yahudiler, kurtuluş ümitlerinin tükendiği anda, aralarından silah kullanmayı bilen 10 kişiyi, kendilerini öldürmeleri için görevlendirmişler. Kural gereği bu 10 kişi, diğer 950 kişiyi öldürdükten sonra, birbirlerini de öldürerek kimse hayatta kalmaksızın toplu intihar gerçekleştirecekmiş. Toplu intihardan sadece 2 kadın ve 5 çocuk hayatta kalmış. Hikayenin tarihsel arkaplanında da, hayatta kalan bu kişilerin aktarımları rol oynamış.

Hala arkeolojik çalışmaların sürdüğü bu dağda bir de yetişkinliğe geçiş törenine tanık olduk. Kızlarda 12, erkeklerde 13 yaşına gelen çocuklar yetişkinliğe geçmiş oluyorlar. Bunun için yapılan törende erkek çocukları sinagogda Tevrat okuyor ama kız çocuklarının sinagogda Tevrat okuması yasakmış. Bir de hamur açıyorlarmış. Yahudi dinide bana göre çok fazla ritüel var 🙂

Masada dağından inip, Lut Gölüne (ölü deniz) geçiyoruz. Burası deniz seviyesinden 422mt aşağıda!!! Dikkat dikkat ! Burada bazı arkadaşlar göle girip, daha sonra çamur banyosu (gölün dışında bir yerde) yapıyorlar. Gölde batamıyor ve yüzemiyor olma fikri bana hiç cazip gelmediğinden ben göle girmiyorum. Dönüşte bu konuda çok tepki alıyorum. Neden girmemişim, bir daha böyle bir fırsatı nereden bulurmuşum. Haklılar tabii sonuna kadar haklılar ama yüzemediğim ve dalamadığım bir suda ne işim var diyorum soranlara :))) Öyle hacı yatmaz gibi :))) Hem de çok tuzlu. Ya su yutsam… Neyse ki öksürürken boğularak ölemezsin :)))

Lut gölü faslı da bitince bu sefer Filistin topraklarına doğru yönleniyoruz. Sanırım şimdi bir haritaya ihtiyaç var… Haritada Jerusalem olarak görünen yer Kudüs. Sağda Lut Gölü (ölü deniz var), nokta nokta görünen bölge, Filistin özerk bölgesi. Biz orada Batı Şeria’da bir kent olan Bethlehem’e (Beytüllahim alarak da yazılıyor) gittik. İsa’nın burada doğduğuna dair bir inanış var ve İsa’nın doğduğu söylenen bir de kilise var. Yine Filistin’de bir yerleşim bölgesi olan Jericho’ya (Eriha diye de yazılıyor) gittik. Ürdün nehri yanındaki bu yerleşim bölgesi de 1517-1918 yılları arasında Osmanlı yönetimindeymiş.

Sınır geçişleri çok kolay oldu, arama filan yok. Ama sanırım biz yerel tur firmasının aracı ile gittiğimiz için böyle kolay oldu. Normal şartlarda sınır polisleri var ve arama yapıyorlar. Bunlar da Batı Şeria bölgesindeki bu yerleşimden bir kaç kare. Bir de yolda bir tabela gördüm. Üzerindeki kurt resmini görünce “yok artık burada bir de ülkücüler mi var?” demişim kendi kendime. Ruti’ye sordum, öylesine bir yerleşim bölgesiymiş. Kurt niye bilemedik 🙂 Jericho ve Bethlehem de çok fazla zaman geçiremediğimiz için fotoğrafların bir kısmı otobüsün içinden çekildi, o nedenle fotoğraf kalitesi için şimdiden anlayışınıza sığınırım 🙂

Yalnızca dinlemelik değil, aynı zamanda izlemelik bir video;

Her gün öyle yoğun ve öyle dolu geçiyor ki… “Turistik” bir gezi için hakkı en az 10 gün olan bu ziplemiş geziden unuttuğum bir şeyler olabilir. Artık onlarıda hatırladıkça eklerim ne yapayım  :)))

Yarın İsrail’in kuzeyine; Haifa ve Akko’ya doğru yola çıkacağız. Ama Kudüs’de geçireceğimiz bu son akşamda bizi güzel bir ışık ve müzik gösterisi bekliyor. Yafa kalesinde izlediğimiz bu gösteri ekonomisinin önemli bir kısmı teknolojiye dayanan bu ülkenin, teknoloji konusundaki başarısını bir kere daha kanıtlıyor. Bu gösteriyi anlatmak oldukça zor. Kalenin içinde, görebildiğimiz tüm kale duvarları ve surları üzerine yansıyan ışıklı görüntülerle, güzel bir müzik eşliğinde, bu topraklardan tarih boyunca gelip geçen medeniyetleri izliyorsunuz.

Hadi artık biraz ara verelim. Bir sonraki yazıda çok ilgimi çeken bir dinden Bahai dininden söz edeceğim. Onun için biraz hazırlık yapmalıyım 🙂

Bir şey daha; Kudüs’ten ayrılmadan önce Yahudi Soykırım müzesine de kısa bir ziyaretimiz oldu ama bir tek burada sırayı bozup, onu sona bırakacağım. Bu gezide en çok önemsediğim yerlerden biri de bu ve onun için özel bir bölüm ayırmak istiyorum. Şimdilik hoşçakalın.

“Masada, Lut Gölü ve Batı Şeria” için 16 Yorum

  1. Saniye Özsan Diyor ki:

    Çöl gülü almadın mı?

  2. İnci Diyor ki:

    Sevgili Başak,
    Ruti nin güzel resmi ve sevimli anlatımı beni duygulandırıyor, ne iyi ettin bu bölümde, bizden hiç ayrılmadan, hava alanına kadar, sabahın kör karanlığında bizi yolcu etmeye gelen güzel insandan söz etmekle!
    Bu gezide Rutiyi tanımamıza sebep olan Engin Hoca başta olmak üzere hepinizi seviyorum.

  3. mehlika Diyor ki:

    Başakcığım, sayende her yazında İsrail gezisini yeniden yaşıyoruz. Emeğine, yüreğine sağlık.
    Ruti’de bu gezinin özel insanlarından biri. Mescidi Aksa ve son gün hariç bizimle beraber olan, hava alanında gruptan ayrılırken gözleri dolan, içtenliği ve güleryüzü ile hepimizin gönlünde yer eden Ruti’ye Türkiye’den kucak dolusu sevgiler …

  4. basak Diyor ki:

    Bu da Nazım Abi’den Ruti 🙂

    “Telaviv’e varış ve bir şabat günü Kudüs” yazınızda yeni yorum
    Yazar : nazım
    E-posta : ngumussoy@esertek.com

    Yorum:
    Sevgili Ruti, bizim hem rehberimiz, hem arkadaşımız, hem de oradaki dostumuz. İsrail gezimiz boyunca bize tüm bildiklerini aktarmaya çalışan, sevimli, cin gibi, gülüşü ile her zaman yorgunluğumuzu alan, sinirlendiği zaman bile bizim arkadaşımız. Sen çok yaşa. Tekrar orada buluşmak dileği yaşıyor bizlerde.Haberin olsun….

    Sevgiler.

    Nazim GUMUSSOY

  5. Pınar Diyor ki:

    Ruti Seni seviyoruz:))

  6. basak Diyor ki:

    Saniye’cim çöl gülü almadım ben. İnci almış o söylüyor; su verince çiçek yapraklarını açıyormuş, suyu bitince kapatıyormuş 🙂 Muhtemelen Ruti bunları anlattı ve yerinde uygulamalı olarak gösterdi ama dediğim gibi ben ve Yutmi, o sırada o garip heykeli keşfe çıkmıştık

  7. sevilay Özcan Diyor ki:

    Sevgili Başak,
    Yazdıklarınızı okurken unuttuklarımı da hatırlatıyorsunuz bana, yaşlılık işte ya da insanın eskimişi diyelim. Hem güzel resimler çekip hem de anlatılanları not almak beceri bu sanırırm.

    Ruti hanım da bu gezide kazanç hanesine yazdıklarımın içinde, hem de Ankara’nın iki oda bir salon oldugunu birkez daha bana hisettirdiği için. Ne Ruti hanımın ne de sizlerin ayağına taş değmesin,
    sevgiyle …….

  8. Mustafa YAZICI Diyor ki:

    Yazının bir yerinde “toplu intihar” var…ama geriye kalanlar olduğuna göre birileri buna uymamış…Bunu sordunuz mu??? Ruti yi de kıskandım doğrusu…Bugüne kadar kimse bu kadar iltifat yapmadı!…Demek ki hak etmemişiz… :))))

  9. basak Diyor ki:

    Sevgili Mustafa,

    Ruti için yazılanları Ruti sonuna kadar hak ediyor, ne mutlu ona… 🙂
    Toplu intahardan kalanları sormadım. Bunlar ansiklopedik özet bilgi. Her detayı sormaya başlarsak soracak başka o kadar çok şey var ki… Bunları da merak eden kendi araştırsın, çok ilginç birşeyle karşılaşırsa belki paylaşıp eksiklerimizi tamamlar… 🙂 Örneğin bir kaynakta da 2 çocuk 3 kadın diyor. Bu tip bilgileri çok detaylı vermek için çok derin araştırma yapıp doğru bilgilere ulaşmak lazım… 🙂

  10. Ruti Bahar Diyor ki:

    Bu gün zor bir gündü .
    Başak ve diğer arkadaşların yazdıkları ilaç gibi geldi.
    Esas sizlerle olmak benim şansım.
    Mustafa ,Tarihçi josefus flaviua ,dağdan kaçan birkaç yahudinin romalılara sığınıp
    Olanları anlattıklarını ,yazıyor .
    Sevgiler

  11. Yücel Tanyeri Diyor ki:

    Pek güzel anlatmışsın Başak. Durmak yok…

  12. Hayriye Halıcı Diyor ki:

    Öylesine dopdolu ifade ediyorsun ki sanki tekrar oraları geziyorum gibi. Ruti konusunda yazdıklarına tamamiyle katılıyorum. İsrail’i O’ nunla gezmek çok güzel. Emeğine sağlık, sayfanı takibetmekten büyük zevk alıyorum. Umarım , bir gün ben de sizlerle olurum. Sevgiler.

  13. Banu Yagmurlu Diyor ki:

    Basak’cim iyi ki yazdin bunlari. Benim seyahat gunluklerim vardir herbiseyi yazdigim. İsrail gezisi eksiklerini senden tamamliyorum 🙂

  14. Sultan KOÇ Diyor ki:

    Başak’cım, çok keyifle okudum. Fotoğraflar ve vide çok güzel olmuş 🙂
    Sevgiler

  15. Osman Sönmez Diyor ki:

    Lut Gölü hakkında yazdığınız yazı güzel ama bazı noktalar eksik kalmış sanırım. Örneğin şurada https://gezimanya.com/GeziNotlari/lut-golu-aman-gozlere-dikkat uzunca bahsetmiş. Sizce bu önemli bir nokta değil mi?

  16. basak Diyor ki:

    Osman Bey,

    Bloglar arası bir kıyaslama yapıyorsunuz gibi bir izlenime kapıldım. Kısaylamaya dayalı bu üslubu iyi niyetli bulmadım. Ben ıhlara ile ilgili iletinizi, tüm iyi niyetimle, teşekkür ederek ve memnuniyetle paylaştım.
    Ne yapmak istediğinizi anlayamadığım, eksik bularak, bak burada daha iyisi var şeklinde bir paylaşım hoş değil. Bir daha böyle bir ileti gönderirseniz üzülerek paylaşamayacağımı bildirmek isterim.
    Ayrıca Yutmoğraf’ı daha detaylı incelerseniz burasının yalnızca gezi yazılarından oluşan bir blog olmadığını görebilirsiniz. Gezi yazılarım ise, gezginlerinkinden farklı olarak en çok bilgiyi içermesi için değil, daha çok benim gözlemlerim ve duygularım üzerine yazılıyor.

    Gezimanya’ya başarılar diler, bu tarz bir uslupla iletiler göndermemenizi rica ederim.

Yorum Yazın