Yutmi

Kudüs 1. Gün, 1.Bölüm

Aralık 08 2014

Dün akşam gezdiğimiz yerleri bir de gündüz gözüyle görebilir miyiz diye, Pınar’la saatimizi sabahın beşine kurmuştuk.

Pınar benim İsrail yolculuğu boyunca oda arkadaşım olacaktı. İkimiz de fotoğraf çekmeyi sevdiğimiz için gün ışığı, özellikle sabah ve akşam güneşi bizim için değerliydi. Otelden saat sekizde ayrılacağımız için erken kalkıp fotoğraf çekmeyi hayal etmiştik. Ama ne yazık ki hayalimiz suya düştü çünkü hava saat altı, altı buçuktan önce aydınlanmıyordu. Üstelik -bu biraz şımarıklık olacak belki ama- güneşte istediğimiz kıvamda doğmuyordu 🙂

Biz de fotoğraf çekimlerini gideceğimiz yere, yani “Eski Şehir” e bırakmaya karar verdik. Kahvaltılar tamamlanıp ekip otobüse bindiğinde artık en çok merak edilen bölgeye doğru yolculuğumuz başlamıştı. Fakat Kudüs hakkında yazamaya başlamadan önce -ve bunu ara yapacağım yani grup hakkında yazacağım- söylemek istediğim bir kaç şey var. Öncelikle bu gezi için özenle hazırlanan Engin’e teşekkür etmek isterim. Yola çıkmadan aylar öncesinden bize İsrail ile ilgili derlediği bilgileri göndermesi, hazırladığı İsrail kitapçığı (içinde her gün ne yapacağımız, kalacağımız oteller, İsrail’de gerekli olabilecek telefon numaraları ve not alabileceğimiz boş sayfalar dahil) hepsinden önemlisi de bizler için yanında getirdiği ses sistemi. Bu sistem sayesinde, kulağınıza taktığınız bir kulaklı ile hem serbestçe gezip hem de rehberi dinleyebiliyorsunuz ki bu benim için büyük şans oldu. Zira ben gezilerde fotoğraf çekebilmek için ne yazık ki rehberin anlattıklarının bir çoğunu kaçırırım. Burada onu yaşamadım. Burada onu yaşamadım bunun için buradan Engin’e tekrar teşekkür ederim.

Neyse dediğim gibi zaman zaman grupla ilgili yazacaklarım olacak. Özellikle grubumuzda biri vardı kiiii… O da bu yazının sürprizi olsun artık 🙂

Evet, beklenen gün gelmişti. Hepimiz nasıldı bilmiyorum ama ben bu her daim hareketli topraklarda bulunmaktan dolayı heyecanlıydım. Rehberimiz Ruti, Eski Şehir’e gitmeden önce Zeytindağına gideceğimizi söyledi. Serdar arkadaşım, İsrail’e gideceğimi söylediğimde bana Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” adlı kitabını armağan etmişti. Bu kitapta; Osmanlı saltanatının son günlerinden Türkiye Cumhuriyetinin ilk günlerine kadarki bir zaman dilimi anlatılmaktadır. Falih Rıfkı Atay, bir görev nedeniyle Cemal Paşa’nın Zeytindağındaki karargahına gitmiştir. Kitapta burada yaşamış olduğu olayları ve anılarını, bulunduğu tarihin önemli olaylarını da içine alacak şekilde anlatmıştır.

809 metre yükseklikteki bu dağın, Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık için taşıdığı başka anlamlar da var ve ben onlara da şöyle bir değinmeden geçemem. Örneğin; Yahudi milletinin kurtarıcısı Mesih’in Zeytindağı üzerinden Kudüs’e geleceği söylenirmiş. Bu nedenle dağın yamaçlarında yaklaşık sayıları 150.000 bulan Musevi mezarları ile doluymuş. Buradan mezar almak için servet ödemek gerekiyormuş. İslam inanışına göre sırat köprüsü Zeytindağı ile al-ḥaram aš-šarīf (haritada Harel i Şerif diye yazıyor) arasında kurulacakmış. Hristiyanlar İsa’nın Zeytin dağında Allaha ibadet ederken kendisine peygamberlik verildiğine inanıyormuş (Vikipedia’da Barnabas İnciline göre diye yazıyor).

Anlayacağınız bu dağ oku oku bitmez. Aslında Kudüs oku oku bitmez bir şehir. Her bir karış toprağında binlerce hikaye… E kolay mı, yazımın başında yazmıştım yine yazayım; 42 kez kuşatılıp, 32 kez yıkılıp, 26 kez sahip değiştirmiş, Asurlulardan, Fatimilere, Yunanlılardan Selçuklulara, Moğollardan, Osmanlılara, İngilizlerden Filistinlilere kadar değişik egemenliklerin altına girmiş, üç büyük dini barındırmış… Üstelik çok büyük bir kara parçasından da bahsetmiyoruz, hepi topu Ankara kadar bir yer. Hatta bunun bir kısmının da çöl olduğu düşünülürse… Ben daha bir şey demeyeyim merak eden okur… Yine de unutmadan bir şey daha söylemek istiyorum. Bu tepede Yutmi de herkesin çektiği fotoğraf karelerini yakaldı. Fakat bir şey daha dikkatimizi çekmişti. Sol tarafımızda, az ileride, gökyüzündeki zeplin. Ruti bu zeplinin Arap mahallelerinin üzerine durduğu söyledi. Anlaşına bir kamera sistemi ile o böygeli izliyorlardı. Çünkü Kudüs’te ortalık karışacağı zaman önce o mahallelerde bir hareket olurmuş. O bölgede toplanan insanlar önce Zeytindağına, sonrada Eski Şehir’e  yürürlermiş. İşte bu da bu güne ait bir bilgi. Şimdi Yahudi bir sanatçı olan Barbra Streisand şarkısı eşliğinde biraz fotoğraf ve  ;

Zeytindağı'ndan Harem i Şerif

Zeytindağından sonra Eski Şehir’e gittik. Yahudi mahallesine açılan “Dung Kapısı”ndan geçip (güvenlik var kapıda bir de x-ray cihazından geçiriyorlar çantaları), ağlama duvarının olduğu meydana geldik. Ağlama duvarında kadınlar ve erkekler ayrı duvarlar kullanıyorlar. Duvara sıkıştırdıkları kağıtlarda dilekleri yazılı… Burada üst üste üç yapılanma olmuş. Önce Süleyman Tapınağı (İÖ 960 civarında), Sonra Herod Tapınağı (İÖ 10 civarı) en son da İS 691 ‘de Kubbet-ül Sahra… Buların da uzun uzun hikayeleri var tabii ama ben onlara giremeyeceğim şimdi yoksa blogun şakülü kayar 🙂 Onun için sizi birkaç harita ve ağlama duvarından görüntülerle başbaşa bırakıyorum. AAA unutmadan bir şey daha eklemek istiyorum. Erkek çocukları burada erkekliğe geçişlerinin seramonisini de yaşıyorlar. Böyle bir erkek çocuğun fotoğtafını göreceksiniz zaten. İsrail’de çocuklar 17 yaşına kadar nüfusa kayıt edilmiyor, ailelerinin nüfusunda görünüyorlarmış. 17 Yaşından sonra da hem askerlik hem de birey olma haklarını kazanıyorlar. Askerlik zorunlu tabii ve erkekler üç kadınlar iki yıl askerlik yapmak zorundaymış.

Ağlama duvarını gezdikten sonra sıra Mescid i Aksa ve Kubbet-ül Sahra’nın olduğu Harem i Şerif’i yani Müslüman mahallesini gezmeye gelmişti. Buraya girerken kılık kıyafet önemliydi. Bir de Müslüman olmak gerekiyordu.

“Kudüs 1. Gün, 1.Bölüm” için 17 Yorum

  1. Pınar Diyor ki:

    Başak fotoğraflar çok etkileyici. Ellerine, gözlerine sağlık. Fotoğraflarla birlikte bilgilendirilmek de ayrıcalık. Sağol:))

  2. zehra Diyor ki:

    diger yorumumu gonderir gondermez bu sayfa acildi onumde 🙂 dini mitler benim ilgimi cok cekiyor ve bu olaylarin yasandigi yerleri gezmek cok ilginc olsa gerek..

  3. Nilgün Diyor ki:

    Yutminden ve kaleminden geziyi bir kez daha yaşamak etkileyici,bil istedim 🙂

  4. Engin Diyor ki:

    Selamlar Başak

    Rica ederim ama kuru kuru teşekkür olmaz 🙂 blog notlarını kaynak vererek sitemde paylaşma izni verirsen anlaşırız 🙂

  5. basak Diyor ki:

    Memnuniyetle 🙂

  6. Zafer Diyor ki:

    Ağlama Duvarı etrafında fotoğraf çekebildiğiniz için şanslıymışsınız 🙂

  7. di Diyor ki:

    Görünen o ki Yutmi yine dünyayı yutmiş. 🙂
    Sayende nasipleniyoruz, sağol.

  8. Saniye Özsan Diyor ki:

    3 büyük semavi din neden Afrika kıtasında doğmuş? Çok merak ediyorum. Muazzez İlmiye Çığ’ın “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki kökeni” kitabını okudun mu?

  9. basak Diyor ki:

    Ben okumadım ama Zafer okudu 🙂 Zafer yetiş !!! :))

  10. servet Diyor ki:

    Üç dinin buluşma, kesişme ve nihayetinde kapışma noktası. Rekabet ölümüne… Hoşgörü falan hikaye. Burada bile diğelerinden cemaat aşırma kaygısı görüyorum. Her neyse, bunlar fotoğraflara bakarken geldi aklıma.
    Çok iyi bir çalışma ve sunum oluyor; kutlarım. Bu kadar ayrıntıda görsel ve yazılı bilgiye saygı ve emeğinize sevgilerimi iletirim Başakcığım.
    Nice güzel gezmelerin olsun…

  11. sevilay Özcan Diyor ki:

    Başakcım,
    Okurken yine gezdim. Sağol.
    Ellerine sağlık.

  12. ibrahim şepitci Diyor ki:

    Sanat tarihi dersimizde mescid-i aksa ile kubbet-ül Sahra’yı hep karıştırırdık ( eminim sen karıştırmazdın ) lakin sade vatandaş hala karıştırıyor, sahrayı aksa zannediyor çünkü sahra çok fotojenik, aksa ise çok medyatik 🙂 şaka bir yana, acıların, sanatın, inancın, tarihin harman olduğu bir mecra…sana kolay gelsin diyorum.

  13. Gülbüz uç Diyor ki:

    Merakla bekliyordum yazını Başakcım , yine olayın içindeymişim gibi hissettim.Eline ,yüreğine sağlık fotoğraflar da çok güzel…

  14. reyhan Diyor ki:

    Çok güzel, özellikle ağlama duvarı fotoğrafları.
    Eline sağlık Başak’cım.

  15. zafer Diyor ki:

    Sumerleri ve günümüze kadar gelen etkilerini merak edenler için, Muazzez İlmiye Çığ’ın kitap serisini tavsiye ederim 🙂
    Okumamış olanlara fikir vermesi açısından, “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni” kitabının girişinden biraz örnek vermek isterim:
    “… Bilindiği gibi yüzyıllar boyunca Batı kültürünün temeli, Yunanlılara, dini de Tevrat’a dayandırılıyordu. Fakat Sumerlilerin kültürü ortaya çıkmaya başlayıca, Batı dünyasının gelişmesindeki ana kaynağın onlarda olduğu anlaşıldı. Sumerlilerin gerek kendi çağlarındaki, gerek daha sonra var olan kültürlere yaptıkları etkileri iki kaynaktan izleyebiliyoruz:
    1. Arkeolojik buluntular.
    2. Yazılı belgeler.
    Bu etkiler mimaride, sanatta, teknikte, sosyopolitik kurumlarda, bilimde, edebiyatta ve dinlerde görülmektedir. Kazılarda çıkarılan tapınaklarım, sarayların, hatta özel evlerin yapı tekniği ve stili, daha sonraki milletlerin mimarisini şu veya bu şekilde etkilemiştir. Bundan en az 5 bin yıl önce Sumerlilerin uyguladıkları kemer, kubbe sistemi, sütunlar, yuvarlak pencereler, mozaikler, duvar süsleri, kabartmalar, sunaklar, nişler Ortadoğu’da olduğu gibi, Yunan, Roma yoluyla Batı mimarisine girmiştir. Silindir mühürlerinde görülen, tapınakların duvarlarını süsleyen iki tarafında hayvan figürlü hayat ağacı, birbirleriyle kavga eden mitolojik hayvanlar, aslan başlı kartal, uzun boyunları birbirine geçmiş hayvan figürleri; İspanya, Fransa, İsviçre ve Orta Almanya’daki ortacağ kiliselerinde çeşitli süslemeler halinde görülmektedir.
    Yapılarda kullanılan tuğla, kerpiç, evlere kadar künklerle getirilen su yolları, tuvalet, lağım teşkilatı Sumerlilerde başlamıştır…
    Kanallar açarak bataklıkların kurutulması, tarımın sulanması, ulaşımın sağlanması, suların önüne set konarak bir tür baraj uygulaması, yolcuların her türlü rahatı bulacağı han veya motellerin yapılması, yine Sumerlilerde başlamıştır.
    Bugün uygarlığımızın temeli olan tekerlek, bundan en az 5 bin yıl önceye ait Ur kral mezarlarında gömülmüş arabalarda ve birçok kabartmada görülmektedir. Bu mezarlarda bulunan altın, gümüş, fildişi eserlerin türü ve işçiliği zamanımıza kadar ulaşmıştır. Sularda taşımacılık yapan tekneler ve yelkenliler yine onların buluşudur.
    Sumerlilerin uygarlığa en önemli katkıları, dillerine göre bir yazı icat etmeleri ve okullar açarak onu istedikleri her konuyu yazacak şekilde geliştirmeleridir…
    Sumerlilerin en önemli iki politik mirasından biri olan ve İÖ 3000 yıllarında kurdukları, şehir beylikleri, Hindistan’dan Akdeniz’e kadar olan alandaki ve ortaçağ Avrupa’sındaki şehir krallıklarının öncüleri olmuştur. Bu şehirler, özgür ve kölelerden oluşan şehirlileri, siyasal meclisleri, askerleri, saygınları, rahipleri, alıcı ve satıcıları, çiftçi, sanatçı ve tüccarları, şehri koruyan Tanrısı, yeryüzünde onu temsil eden kralı, tapınakları, şehir surları ve onların kapıları ile birbirine benzemektedir.
    İkinci politik miras, yazılı kanunlardır. Şimdiye kadar bulunan ilk Sumerce yazılı kanun kitabı, yeni Sumer devrini başlatan üçüncü Ur sülalesinin kurucusu Urnammu tarafından kaleme, aldırılmıştır. Sumer kanunlarının daha sonra yazılanlara önderlik ve kaynaklık ettiği anlaşılıyor.
    Alım, satım, borçlanma, kira, miras bölüştürme gibi her türlü hukuksal işlerin birer yazılı antlaşma ile yapılması ilk Sumerlilerde başlamıştır. EvIenme, boşanmalar da, yasal sayılması için yazılı bir antlaşma ile kanıtlanmalıydı. Taşınmaz mallar ilk olarak bir kadastro yoluyla Sumer’de güvenceye alınmıştır.
    Vergi dengesizliğini, kırtasiyeciliği, zorbalığı, rüşveti önlemek, kadın ve erkeğin aynı işe aynı ücreti almasını sağlamak amacıyla ilk reform yapan yine Sumerliler olmuştur.
    Bunlardan başka Sumerlilerin bilimde attıkları temeller de küçümsenecek gibi değildir. Onlar gökyüzünü incelemişler; ayın hareketine, göre seneyi otuzar günlük 12 aya bölmüşler. Güneş sistemine göre de her yıl artan 10 günleri toplayarak üç yılda bir seneyi 13 ay yapmışlar…
    Burçları Sumerliler saptamış. Onlara akrep, terazi, boğa, ikizler gibi verdikleri adlar Sumerceden çevrili olarak sürmektedir. Dünyadaki bütün olayların gökyüzünde yazılı olduğuna inanan Sumerliler, onu incelerken astronomi ve astrolojinin temelini kurmuşlardır.
    Matematikte onlu ve altılı sistemi kullanmışlardır. Bugün onlu sistem dışında altılı sistem de saat, dakika, daire ölçümlerinde kullanılmaktadır. Okullarda matematik öğreniminde çarpım tabloları, çeşitli problemlerin çözümü yer almaktadır. Yunanlı Fisagor’a (Pisagor) mal edilen Fisagor teoremi de tablet üzerinde çizilmiş olarak bulunmaktadır…
    Tıbbın başlangıcı da Sumerlilerde. Hastalıkları, onlara yarayacak ilaçları gözlemişler, çeşitli ilaç reçeteleri yazmışlardır. Hastaların iyi etmek için yalnız ilaca değil, sihire de başvurmuşlardır…”

  16. basak Diyor ki:

    Teşekkürler Zafer 🙂

  17. Nuray Diyor ki:

    çok faydalı bilgiler teşekkür ederiz

Yorum Yazın