Yutmi

HİÇLİK

Eylül 02 2013

Hayatımın en kalabalık dalışıydı. Ve eğitimlerin içinde de en duygusal olanı… Dalış yerimiz Bodrum. Bodrum’un kalabalığını, gece sokaklardaki keşmekeşi sevmiyorum. Oysa bir döneme ait çok güzel anılarım var Bodrum’da. Hem de o keşmekeşin içinde 🙂 Bodrum’da dalmayı severim ama keşke hep tekne üzerinde kalabilsem. Bodrum dalışlarının en güzel yanı reefler ve dalış teknesi. Levent’e de haksızlık etmeyeyim şimdi, Levent’in Kaş Diving adlı teknesi ve mürettebatı da çok keyiflidir.

Bir süredir dalışlara yalnızca paketler (bizim kulüpte dalışa yeni başlayacaklara takılan ad) için gider oldum. Bu dalışta da niyetim o. Yalnız bu sefer 3 gün dalış var ve son günü Yutmi’ye ayırmak istiyorum. Housing’le (Yutmi’nin dalış ekipmanının adı) olan ilişkileri biraz tazelemekte fayda var zira Ekim’de gerekecek. Hani şu bizim sır yolculuğumuz var ya işte onun için 🙂

Bu dalışta yanlış hatırlamıyorsam 49 dalıcıyız. Bunların 6’sı hoca, 7’si paket… Özel konuklarımız var sonra; Derin (Boğaçhan’ın kızı) ve Efe. Derin 12 Efe 13 yaşında. Onlar da discovery dalışı yapacaklar. Ege (1,5) ve Noyan’da (9 aylık) şeref konukları. Onlara dalış yok 🙂 Otobüsümüz, koridor dahil dolu. Yine en şanslılar koridorda yatanlar. Mülteci otobüsleri halt etmiş bizimkinin yanında.

Bodrum’a sabah saat 8.30 sularında vardık. Sezon ve 30 Ağustos yoğunluğu nedeniyle bu seferki otelimiz Gümbet’te. Otobüsten inip, hatırı sayılır bir yokuş indikten sonra oda, kahvaltı telaşı derken kendimizi yine o hatırı sayılır yokuşu tırmanırken bulduk. Sıcak bir taraftan, yokuş diğer taraftan… Otobüse, ardından da Tekneye ulaştığımızda hepimizde bir rahatlama oldu. Nonediver zamanlarımdaki gibi tekne giderken burna oturup müzik dinlemek istiyorum. Öyle çok seviyorum ki gitmeleri… Uçakla gideyim, trenle, otobüsle, yürüyerek… Ama en çok tekne üzerinde denizdeki gitmeleri seviyorum. Dünyada bir yerde olmak… Neresi olduğu da pek önemli değil. Aklıma yine dünyanın bir yerindeyken, tüm gezi boyunca tekne üzerinde dinlediğim o şarkı geliyor.

Paketlerle ilgili istihbaratım var. Hepsi de havuz dalışlarını başarı ile tamamlamışlar. Yalnız daha önceki eğitime katılmış olan Canan, o grubun dışında. Canan’ı dalış fiziği dersinde tanımıştım. Benim ders anlattığım grup içindeydi. Kendi grubundakiler deniz eğitimlerini tamamlamış, 1* dalıcı olmuşlardı. Canan deniz dalışını sonraya bırakmış olmalıydı ki şimdi yeni grupla birlikte gelmişti.

Size biraz Canan’dan söz etmek istiyorum çünkü bu gezide bana duygusal anlar yaşatan Canan’ın ta kendisidir. Eğitime gelen öğrencilerle tanışırken çoğunlukla neden dalışa başlamak istediklerini sorarız. Ben yanıtların çoğunu unuturum. Çünkü o an onları dinlemekten çok gözlerinin içinde geziniyor olurum. Sözcüklerde değil, gözlerinde bulmak isterim dalışa başlamak istemelerindeki yanıtı. Genelde hepsinin gözleri ışıldar neden dalışa başlamak istediklerini anlatırken. Bu ışıltıyı severim. Onlardan topladığım ışıltılar, benim de gözlerimin daha çok ışıldamasına neden olur.

Dalış fiziğini anlatırken zaman zaman kendi tecrübelerimizden, anılarımızdan ve dalışın bizi etkileyen yönlerinden de bahsederiz. Canan’ın olduğu derste dalış ekipmanlarının bizim için önemini anlatırken, orta suda kalmanın benim üzerimde yarattığı hiçlik etkisinden bahsetmiştim. Orta su dediğimiz, hangi yöne bakarsan bak, mavilikten başka bir şey görmeme halidir. Dalış bilgisayarından başka hiçbir referans noktasının olmadığı yerler… O an ne yer, ne zaman, ne sen… Masmavi bir boşluk ! Bu hiçlik duygusu uyandırıyor bende. Bundan etkilenen ikinci kişiydi Canan. Bunu anlatırken gözlerinde oluşan ifade, heyecan ve büyük bir meraktı. Soruları bu gözlemimi doğruluyordu. Benim anlattıklarımdan sonra, “bunu görmek istiyorum” dedi.

Ve işte ne büyük tesadüftür ki, Canan benimle eğitim dalışına inecek. Ancak biraz sıkıntısı var. Kafası suyun içindeyken regülatörden (dalış sırasında nefes almamıza yarayan aparat) yeterince hava alamadığını düşünüyor. Düşünüyor diyorum çünkü bu bizim dalış sırasında sıkça karşılaştığımız bir sorundur. Ona dalıştan önce tekne üzerinde tüpe bağlı regülatörlerden tek tek nefes aldırıyorum ve nefes almakta zorluk çekip çekmediğini soruyorum. Sıkıntı olmadığını burada hava alabildiğini ama suda hava alamadığını yada çok az geldiğini söylüyor. Kuşanıp suya atladığımızda, kendisinden dalışa geçmeden önce su yüzeyinde kafasını suya sokup regülatörden nefes alıp vermesini ve kendisini hazır hissettiğinde dalışa geçeceğimizi, eğer istemezse dalmayacağımızı söylüyorum. Su üzerinde dengede duramadığı için de çok bunalıyor. İlk başlarda yapamayacağını söylüyor. Ama “hiçliği” görmek istediğini o da ben de biliyoruz. Biraz daha su yüzeyinde kalıp aşağıyı izlemeyi öneriyorum ve bir süre sonra aslında regülatörden nefes alıp vermekte sorun olmadığını kendi de görüyor. Denge konusuna gelince; benim onu dengede tutacağıma inanmış olmalı ki “hadi hazırım” diyor. Birlikte suyun altına doğru yavaş yavaş inmeye başlıyoruz. Ellerimiz kadar gözlerimiz de birbirine kenetlenmiş. Kulakta sorun yok, nefes alıp veriyor, o da güzel, maskeye su dolmaya başladı… Bir elimle onu tutarken diğer elimle maske tahliyesi yapması için kendi maskemde nasıl yapılacağını gösteriyorum. Neyse onu da başardı… Eğitimdeki ekip aşağıda oturuyor. Canan alışsın diye ben hemen oturtmuyorum onu, sualtında biraz geziyoruz. Sonra O da oturuyor.

Eğitimleri tamamlandıktan sonra yine su altında kısa bir tur atıyoruz ekiple beraber. Canan’la biz grubun gerisindeyiz. Eleleyiz. Sağımızda kıyı var ama sol taraftaki mavilik çok hoş. Görüşte iyi. Ama ileride maviden başka bir şey yok, bir de onlarca küçük papaz balığı… Canan’ın elinden tutup o maviliği gösteriyorum. Yalnızca ileri baktığında ne öndeki grup, ne zemin ve geride kalan kıyı… Gördüğün şey yalnızda üzerine onlarca küçük papaz balığı serpiştirilmiş bir mavilik… Canan kitlenip kalıyor bu görüntüye. Kitlenip kalıyor diyorum çünkü ne palet vuruyor ne ellerini kollarını sallıyor. Öylece durup o maviliğe bakıyor. O maviliğe, ben ona bakıyorum. Gözlerimden akan yaşlar ve burnumdan akan sümükler, maskemin içini dolduruyor. Öyle birkaç dakika geçiyor. Sonra onu oradan çekip alıyorum. Gruba yetişmemiz lazım. Maskemin içine dolan vücut sıvılarımı boşaltıyorum. Gruba yetiştiğimizde Canan çok daha rahat görünüyor. Bir süre elimi bırakıp kendi başına yüzüyor. Ve bana hiç unutamayacağım çok özel bir an, hatta bir dalış hediye ediyor.

Canan 45 yaşında, benden iki yaş küçük ve benden 10 yıl sonra böyle bir deneyim yaşıyor. Bir çocuk annesi ve belliki ayakları yere basan güçlü bir kadın. Bunu neden söylüyorum; çünkü böyle insanlar kontrolün genellikle kendilerinde olmasını isterler ve dalış gibi ayağı yere basmayan, ilk başta kontrolü başkasına bırakacağın bir aktiviteye kolay kolay yanaşmazlar. Bence Canan yaşına ve yapısına göre büyük bir iş başardı. Ve Canan gibi insanlar ancak kendileri isterlerse birşeyi yaparlar. Tabii bütün bunlar benim düşüncelerim.

“Şimdi bunların hepsini çöpe atabilirsiniz” derdi Wittgenstein olsaydı, “bunlar benim gerçekliklerim!” :) Wittgenstein’ı bunun için seviyorum !

Umarım gerisi gelir, birlikte başka dalışlar da yaparız Canan’la. Öyle veya böyle bu armağan için Canan’a teşekkür ederim. Ve tabii bana bunun için fırsat veren Boğaçhan’a…

İlk iki gün paketlerin açılışını tamamlıyoruz. Mert ve Emre diğer paketlere gayet güzel gözkulak oluyorlar. İyi ki varlar… Elif, Zeynep, Seda, Rıfatcan, Azmi ve Giray dalışlarını başarı ile tamamlıyorlar. Onları da buradan tek tek kutluyorum. Derin ve Efe de Boğaçhan’la ilk donanımlı discovery dalışlarını yapıyorlar. Onlar, Utku ve Mert gibi  çocuklar bu dünyanın şanslı çocuklarından. Bırakın sualtına dalmayı, denizi görmemiş çocuklar öyle çok ki bu dünyada… Onları da kutluyor ve güzelliklerin hayatlarından eksilmemesini diliyorum.

Bu arada Yutmi de sessizce otel odasında kendi sırasının gelmesini bekliyor. Sanırım onu diğer bölüme bıraksam iyi olacak zira bu yazı yeterince uzun sürdü.

Yazımı bitirmeden bir de tekne ekibine teşekkür etmek istiyorum. Öyle yardımcı ve öyle şefkatliydiler ki, içimden o teknede yaşayan bir fare olmak geldi 🙂

“HİÇLİK” için 20 Yorum

  1. Yellowrose Diyor ki:

    Yav o Guy Fawkes maskesini kim takmış öyle? 🙂

  2. basak Diyor ki:

    Hakkaten yawfu kim takmış ki? 🙂

  3. Yellowrose Diyor ki:

    Birde keşke sualtında da fotosu olsaydı, süper olurdu ve hatta diğer tekne ekiplerinden sualtında görenlerin tepkilerininde fotoları olsaydı 🙂

  4. serdar Diyor ki:

    oku! gelde kıskanma … ki dalmak hiç aklımdan geçirmediğim bir iş 🙂

  5. derya Diyor ki:

    Şu hiçlik anını bir hayal ettim de müthiş bir şey olmalı. Eline sağlık.

  6. basak Diyor ki:

    Sanatla uğraşan insanların aklına daha başka nasıl sokulabilir ki bu dalış, ben bilmiyorum 🙂 Bildiğim tüm ifadeleri zorluyorum. Sizin gibi bir kaç kişi daha var dalması gerektiğini düşündüğüm… Kısmet… 🙂

  7. selçuk ersoy Diyor ki:

    bir insan düşün ki hem sanatçı hem yazar hem fotoğrafçı hem dalıcı hem yeni dalıcıların (paketlerin) eğitmeni ablası birde insan ama tam anlamıyla, bir tabir varya erkekler için söylenir ama ona; kadın gibi kadın denir …Adı mı ne? BAŞAK

  8. Edibe Diyor ki:

    Hiclik mi? Hic aklima gelmemisti… Anlattigin manzara tam bir huzur. Huzurun maddelesmis tarif bulmus hali benim icin. Anne rahmindeki bir bebek gibi guvende ve huzurlu hissediyorum. Ah bu dalis meraki… Ah bu deniz dipleri, nerelere alip goturuyor ruhumuzu. Ben de bu vesileyle iki kisiye tesekkur edeyim buradan: sevgili ablam Nesrin, kulagimdan tutup beni zorla kursa yazdirdigi icin ve Boğachan hoca, beni sulatiyla tanistirdigi icin… Cok tesekkur ederim ikinize de 🙂

  9. basak Diyor ki:

    Tabii bir de kendi paketini kendi açanlar var… Nerden aklıma geldiyse… :)))

  10. CANAN Diyor ki:

    Sevgili Başak Hocam,
    Hani kelimeler kifayetsiz söylemi var ya işte bu an tam o an. Bildiğim sizinle, Boğaç Hocamla ve tüm dostlarla tanıştığım sebebe minnettarım.
    Niye dalmak istediğimi belki o zaman doğru ifade edememişimdir, çünkü tam olarak bilmediğin bir şeyi tam olarak ifade etmek mümkün değil.
    Lakin şimdi edebilirim; Derin bir umutsuzluk içinde olan birine ne söyleyebilirsiniz? Hiçbir şey ya da sonu hiçliğe çıkan öyle bir şey.
    Siz hiçlikten söz ettiğinizde sevgili Başak Hocam, aslında herşeye iyi gelebilecek şeyin hiçlik olduğunu düşündüm.
    Bunu yaşayabileceğimden pek umudum yoktu lakin bunu başartan bir hocam oldu, hiçliği yaşadım. Hayat belki yeniden başladı ve gördüm bir dalıcı derin mavide gözyaşlarını nasıl siler…
    İYİ Kİ VARSINIZ !

  11. serdar Diyor ki:

    mavilik susar,
    hiçlik dolar ansızın
    başak dalışta 🙂

  12. Reyhan Diyor ki:

    Hiçlikte bir damla olmak, harika…

  13. servet Diyor ki:

    Rüya gibi maviliklerde hiçliği aradığınızı
    ne güzel anlatıyorsun…
    Okudukça, derin mavide orkinos olsam diye geçiyordu aklımdan ki,
    Halim Şefik seslendi:
    “Denizkızı girmiş düşünceme
    Ben iflah olmam
    Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı ”

    Teşekkürler, sevgiler Başak.

  14. basak Diyor ki:

    Of Servet Abi nasıl bir şiirdir o ve ne güzel bestelemiş Hüsnü Arkan. Ne zamandır dinlemiştim şimdi siz düşürdünüz aklıma 🙂 Bu da benden size 🙂

    http://www.youtube.com/watch?v=LhQWaYVWmAA

    Şiir: Halim Şefik GÜZELSON
    Müzik: Hüsnü ARKAN

    Bu bir kılıçbalığının öyküsü
    Yazılmasa da olurdu
    Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu
    Uskumrunun arkasından gidiyorduk
    Sürünün içinde ben de vardım
    Sırtımda bir zıpkın yarası
    Mutlu olmasına mutluydum
    Nedense gitmiyordu kulağımdan
    Bir türlü o “ağ var” sesleri

    Deniz kızı girmiş düşünceme
    Ben iflah olmam
    Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı
    Dolanınca ağa çok geçmeden küserim
    Bir çocuk bile çeker sandala beni
    Bu kadar ağır olmasam

    Beni böyle koşturan yaşama sevinci
    Kanal boyunca bir o yana bir bu yana
    Siz yok musunuz siz derya kuzuları
    Kestim kılıcımla karanlığını dibin
    Yakamoz içinde bıraktım suları
    Ah, aysız gecelerde olur ne olursa

    Atın beni mor kuşaklı bir takaya götürün
    İri gözlerimde keder, kılıcımda hüzün
    Satın beni, satın beni
    Rakı için.

  15. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    “Canan’ın elinden tutup o maviliği gösteriyorum. Yalnızca ileri baktığında ne öndeki grup, ne zemin ve geride kalan kıyı… Gördüğün şey yalnızda üzerine onlarca küçük papaz balığı serpiştirilmiş bir mavilik… Canan kitlenip kalıyor bu görüntüye. Kitlenip kalıyor diyorum çünkü ne palet vuruyor ne ellerini kollarını sallıyor. Öylece durup o maviliğe bakıyor. O maviliğe, ben ona bakıyorum.”
    Tam bu noktada boğazım düğümleniyor ve gözlerim yanıyor… Duralıyorum biraz… “Yahu amma garip bir adamsın!..” deyip okumaya devam ediyorum… Hemen ardından gelen cümleyi görünce:
    “Gözlerimden akan yaşlar ve burnumdan akan sümükler, maskemin içini dolduruyor. Öyle birkaç dakika geçiyor.”
    Aneeeey… diyorum.:-)))) Rüştü yalnız değilsin…:-))))
    Başak beeee!.. Geçen sene aşağı yukarı aynı zamanlarda ben de Bodrum’da dalmış ve kesinlikle artık dalışın benim için bittiğine karar vermiştim… Sanırım klostrofobi idi ana neden.
    Ama senin bu yazını okuyunca içimde birşeyler oynaşmaya başladı!.. Acaba? Acaba bir daha mı? Bilmem belki bir gün… Fakat sen beni daldıracaksın…;-)))))
    Sevgi ve doğa ile yaşa…

  16. Zehra Diyor ki:

    Olaylar ve duygular da, görüntüler de çok güzel 🙂 takdir ettim, imrendim 🙂

  17. Emre HARAR Diyor ki:

    Hocam, kaleminize saglik…. Nice guzel dalislara ve nice guzel yazilarinizi okumak dilegiyle, cok sevgiler

  18. Nezih Aytaç Diyor ki:

    Sualtının insanda bıraktığı etki, dalış öncesi beklentilere paralellik göstermekte midir? Ya da dalıştan ne bekliyoruz, diye sormakta mümkün. Her türlü canlı, kabuklar, sualtı yüzey yapısı… Bunların dalıcı üzerinde bıraktığı etkiye göre yukarı “mutlu” yada “eh işte” diyerek çıkıyor. Sanırım insan üzerinde bıraktığı en büyük etki “huzur”(enazından bende bıraktığı etki bu). Bütün bunlar o muazzam boşlukta yani hiçlikte oluyor. Boşluğa bakmak,; yeryüzünün keşmekeşinden sonra sualtındaki müthiş bir sakinlik, sanırım insanı boşluğa sürüklüyor. Hiçbirşey yok. Ve o hiçliğin başlangıcında insan.

    Başak hocam;
    siz, hiçlikte varlığı bulmuşsunuz.

  19. Şakir Babacan Diyor ki:

    http://youtu.be/fTOB11225Ac

    ” Ah , aysız gecelerde olur ne olursa..”

    Halim Şefik’in unutulmaz şiiri..Başağın dediği gibi Hüsnü Arkan’ın sesinden bi güzel şarkı olmuştu..Bende bir hatırlatma yapayım dedim..Bu şiiri ilk can Abi,can dost Ruhi Su söylemişti..Bende kendi sesinden ve sazından dinlemiştim,ertesi yıl faşist cellatlarca katledilen Cavit Orhan Tütengil Hocanın Levent’teki evinde..1978 yılı idi..Cavit Hocanın kızı Deniz sınıf arkadaşım,can dostumdu..Hayatımın en unutamadığım gecelerinden biri idi..Aynı Sevgili Beyaz atlı Prenses Başak Hocanın hissettiği gibi salya sümük ağlayarak eşlik etmiştik türkülere..Bu türküde Deniz’in türküsü idi..Kılıç Balığının öyküsü..

    Bir sonbahar sabahı evinin sokağında Üniversiteye gitmek için durağa yürürken vurdular Cavit Hocayı..O ‘nu orda öylece yatarken gördüğümde hissetmiştim ”HİÇLİK ”duygusunu..

    Bu duygu dostlarım, İNSAN olanların ayırdına varacağı bir duygu..Bununla yüzleşmek ve korkmamak,ancak yüreği İNSAN olanlara has bir duygu..

    HİÇ olmayı bilen HERŞEY olmayı becerir..Hoşgeldin CANAN..

  20. basak Diyor ki:

    Son noktaya kadar nefesimi tutarak okudum yazdıklarınızı…
    Paylaştığınız için teşekkürler Şakir Bey…

    http://www.youtube.com/watch?v=fTOB11225Ac

Yorum Yazın