Yutmi

Bir Dalai Lama Malikanesi…

Aralık 19 2012

İlk defa bir gezi yazısını bu kadar uzun bir zamana yaydım. Yazı uzayıp araya zaman girdikçe neşemi ve ilgimi kaybetmeyecek anıları hatırlamaya da çaba gösteriyorum. Örneğin bu bölümde 6. Dalai Lama var 🙂

Yutmoğraf benim için her geçen gün daha değerli bir arşiv olmaya başladı. Onun için hiç bir şey yarım kalmasın istiyorum. Son bir kaç bölümdeyim, ha gayret diyorum kendime ve Tibet-Nepal yazı dizisi bittikten sonra bakalım başka neler olacak çok merak ediyorum…? 🙂

* * *

Serra, Atıler ve Güven ile birlikte sabah erken saatte buluşup Potala Sarayını gündoğumunda fotoğraflamaya karar verdik. Hava 8’de aydınlandığı için biz de 7:30’da otelden çıktık. Üzerimizde çakmak olmadığı için polis kontrol noktalarını sorunsuz geçtik. Geçtiğimiz bir çok kontrol noktasında sepet içinde çakmaklar görüyorduk.

* * *

Tam da burada küçük bir açıklama yapayım. Lhasa’da (Tibet’in başkenti) ana caddeye çıkan her sokak başında ciddi polis kontrolleri vardı. Şöyle söyleyeyim; biz detektörden, çantalarımız x-ray’dan geçiyordu. Bunun nedeni ise polislerin çakmak veya yanıcı madde aramaları… Çünkü Tibet’liler zaman zaman Çin Hükumetini protesto etmek için kendilerini yakıyorlar.  Özellikle çarşı-pazar gibi kalabalık yerlerde ise sırtlarında yangın söndürme tüpü taşıyan askerler dolaşıyordu. Merak edenler bununla ilgili bir kaç haberi alttaki linklerde bulabilir.

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=374406

http://www.trthaber.com/haber/dunya/2-tibetli-kendini-yakti-42538.html

http://www.birgun.net/world_index.php?news_code=1205719588&year=2008&month=03&day=17

* * *

Sabah güneşi yine istediğimiz etkiyi vermedi bize. Ama olsun, biz denedik en azından… Potala Sarayı Dalai Lama’ların yaşadığı bir malikane. En son 13.Dalai Lama yaşamış. 14.’sü şu an Hindistan’da. Daha önce de söylediğim gibi Çin Hükumeti Dalai Lama’nın Tibet’e girmesini yasaklamış. Rehberimiz Saray gezisi boyunca bize tek tek tüm Dalai Lama’ları anlattı. Ancak içlerinden biri var ki o hepimizin ilgisini çekti. 6.Dalai Lama… ( Adı: Tshangs-dbyangs-rgya-mtsho) 1683-1706 yılları arasında kısacık bir yaşamı olmuş. Bu Dalai Lama diğerlerinden farklı olarak bu kısacık yaşamında içki içiyor, çok fazla kadınla birlikte oluyor ama hiç çocuğu olmuyormuş. Bununla birlikte resim yapıyor, şiir yazıyor ve sarayın dışında çok vakit geçiriyormuş. Anlayacağınız aykırı bir tip 🙂 İngilizcesine güvenenler internetten şiirlerini bulup okuyabilirler. Onur’cum bir edebiyatçı ve çevirmen olarak bir güzellik yaptı, beni kırmadı ve 6.Dalai Lama hakkında yabancı kaynaklardan küçük çaplı bir araştırma yaptı.  Onur Çalı’nın derlediği bilgileri ve 6.Dalai Lama’ya ait çevirisini yaptığı bir şiiri fotoğraflardan sonra bulabilirsiniz. 6. Dalai Lama’nın en önemli özelliği 7.Dalai Lama’nın yerini bilip söylemesi olmuş. Çünkü Dalai Lama’ları bulmak da öyle kolay bir iş değilmiş. Aykırı tipler her zaman ilgimi çekmiştir ancak, bununla birlikte sarayın içindeki o kasvetli havayı solusanız neden 6.Dalai Lama’dan bu kadar etkilendiğimi daha kolay anlardınız.

Bugün Potala Sarayı’nın yanı sıra bir de Dalai Lama’ların yazlık sarayını geziyoruz. Bu yazlık saraydan da bir kaç kare getirdim size…

Ancak bugünün beni en çok etkileyen yeri Ganden Manastırı oldu. İnanın ki Potala Sarayından daha çok sevdim orayı nedense… Belki şehirden çok uzaklarda olduğu kadar çok da yükseklerde olmasıydı sebep bilemiyorum. Ama ben nedense hep yüksekte, sarp kayaların üzerinde, uçurumun kenarında ama küçücük bir manastır görmek istediğimi farkettim. Ganden Manastırı yüksekteydi ama ne sarp kayaların üzerinde, ne uçurum kenarında ne de küçücüktü. Neyse ki günün sonuna yaklaşmıştık da güneş bu sefer bizimleydi. Fotoğraflarla Ganden Manastırını da altta izleyebilirsiniz. Artık kış uykusun yatmak istiyorum ama önce evime geri dönmem lazım. Dönüş o kadar maceralı geçti ki… Ama biliyorsunuz ki sağsalim geldik 🙂 Neyse, sonu şimdiden belli dönüş maceraları bir dahaki bölüme…

6. Dalai Lama Hakkında Bazı Gerçekler

 – Bir kere adamın gerçek ismi (Tshangs-dbyangs-rgya-mtsho) latince ağaç ismi gibi. Bir insanın mühim bir şahsiyet olup olmayacağı isminin uzunluğuna bağlıdır biraz da, bir kez daha anlamış oldum. İsminin anlamı şuymuş: Ahenkli Şarkılar Okyanusu ya da Saf Ahengin Okyanusu.

– Kendisi ilginç bir adam, diğer Dalai Lama’ların içerisinde özgün bir karakter. İç badeyi sev güzeli yapmış. Bana biraz da Hayyam’ı hatırlattı. Hayli erotik şiirler yazmış. Ama din bilimciler bunları, ruhani aşkın sembolleri vs. olarak okumak gerektiğini söylüyorlarmış. Benzeri bir tutumu Süleyman’ın Neşideler Neşidesi için de söylüyorlar. Tıpkı tasavvuf şiirindeki benzer öğelerin de tanrı/allah aşkına yorulması gerektiğini söyledikleri gibi.

Belki de bu adamlar hakikaten benim anlayamadığım bir ruh hafifliğine ve inançlarıyla/inandıklarıyla bir bütünlüğe ulaştıkları için din bilimciler haklıdır. Ama benim gönlüm de aklım da bunların düz anlamlarından yana.

Ak Turnanın Kanatları diye bir şiir seçkisi hazırlamışlar hazretin şiirlerinden, şimdiye kadarki en derli toplu derleme bu: http://www.exoticindiaart.com/book/details/wings-of-white-crane-poems-of-tshangs-dbyangs-rgya-mtsho-1683-1706-original-text-in-tibetan-transliteration-and-translation-IDJ357/

Ben çeviriye inanmayan bir çevirmenim. Hele ki şiir çevirisi, çeviri yelpazesindeki en zor türlerden biridir. Söylemeye gerek var mı, şiir sözcüklerle yazıldığından anlamı çevirmek zinhar yeterli olmaz. Orijinal (kaynak) dildeki biçimi, sözcüklerin ahengini hedef dile yansıtmak ise imkansıza yakındır. Hele ki böyle orjinalinden değil de çevirinin çevirisinden olduğu zaman. Ama çeviriye mecburuz da (In translation, we trust!)

Çeviri konusunda cinsiyetçi bir benzetme vardır, şöyle derler: “Çeviri kadın gibidir: güzeli sadık, sadık olanı güzel olmaz.” Teşbihte hata olmaz’a sığınarak yazdım bunu. Çok sadık, birebir çeviri yapmak okuyana boğuntu verebilir. Öte yandan, bazı okurlar da “fazla serbest” çeviriden hoşlanmayabilir. Ben, özellikle şiir çevirisi konusunda Can Yücel”in tutumunu doğru bulurum. Türkçe Söyleyen: Can Yücel olarak imza atar şiir çevirilerinin altına.

6. Dalaylama’dan çevirmeye çalıştığım (Türkçe söylemeye çalıştığım) şiirleri bu şerhle okuyun isterim:

Su ve sütü karıştırarak bir büyücü

Altın bir kaplumbağa yaratabilir.

Sevgilinin bedeni ve ruhuna sahip olmak mı, aynı anda?

İşte yok hiçbir büyücünün böyle bir hüneri.

***

Evin duvarları ince,

Ah, seni utanmaz kadın,

İnlemelerin yüzünden,

Komşular karışacak meşkimize!

***

Eğer genç kadın yaşayacaksa ilelebet

Bade de akacaktır elbet.

Meyhane cennetimdir benim

Bademle mutluyum ben.

***

Gökteki yıldızlar bile

Ölçülebilir astrolojiyle.

Bedeni okşanabilir ama

İnemezsin derinine

Dipte yatan saklı arzusunun.

***

İnsanlar konuşuyor hakkımda.

Üzgünüm yaptıklarım için,

Üç küçük adım attım,

Ve attım kendimi metresimin evine.

***

Eğer düşünmüyorsa bir adam ölümü,

Aptaldır bir bakıma,

Çok zeki bile olsa.

 Onur Çalı

 

 

 

 

“Bir Dalai Lama Malikanesi…” için 8 Yorum

  1. servet Diyor ki:

    Günaydın Başakcığım,
    Fotoğraflar her zamanki gibi çok güzel ve her zamanki gibi yine övgüyü hakediyor. Hani bir de ışık istediğin kıvamda olsaymış …
    Tüm dinlerde olduğu gibi Budizm de cemaatinin yüzyıllara varan özverisi ile birilerini yüceltip, saraylara koyup ona tapıyor ki öbür tarafta rahat ede… İnsanın ölüm karşısındaki çaresizliği ve ufak rüşvetlerle “burada yaşayamadık bari öbür tarafta belki bade içer güzel severiz bizde” mantığı. Netekim; 6.Dalai hem yaşamış hem yazmış ki cemaate örnek olsun. Zaten Onur pek güzel Türkçe söylemiş ki bunu okuyan hangi insan evladı etkilenmez? Kim bilir belki Budist olmak gerek.
    Teşekkürler, sevgiler..
    Servet

  2. ibrahim şepitci Diyor ki:

    Merhaba Başak
    Bütün olarak baktığımda yazının ruhu diğer paylaşımlara göre biraz farklı, çocuksuluktan yetişkinliğe adım atmış havası uyandırdı bende ve daha da etkileyici olmuş :). 30 ve 43 nolu fotoları çok sevdim ancak yanan adam alıntısı beni strese soktu….. yanan insanlarda kendimi görüp o acıyı yaşıyor gibi oluyorum, tuhaf bir şey. Başarının devamı dileğiyle hoşcakal Başakcım.

  3. onur Diyor ki:

    🙂 abi hakkaten ilginç. bundan önceki lama’nın öldüğünü saklamışlar epey bir süre. sonra bu 6.’yı bulmuşlar küçük bi çocukken. kısa yaşamında içmiş, sevmiş, yaşamış. çin’e sürgüne gönderilirken de ölmüş. çin imparatorunun emri nedeniyle tören de yapılamamış. sanırım mezarının da nerede olduğu belli değilmiş.

    yanlış anlamadıysam, başak, Potala Sarayı dediğin yeri de bu 6. lama yaptırmış.

    Servet abinin dediklerine katılıyorum. bu ritüeller, çekilen sıkıntılar aslında biraz yatırım gibi. o yüzden diyor ya Yunus: “cennet cennet dedikleri/birkaç köşkle bir kaç huri/isteyene ver onları/bana seni gerek seni.”

    bana sorarsanız, bu ve tüm tanrı inanışları, ruhaniyet saçmalıktan başka bişey değil. ama yasaklamak da en az inançların kendileri kadar gereksiz bir hareket.

    afganistan’da da kadınların kendilerini yaktıklarını duymuş, okumuştum. bu o taraflarda bir gelenek mi ki acaba? oldukça etkileyici bir şey, bir insanın bir şeyi protesto etmek için kendini yakması. derin konu. gerçi murat abi daha iyi bilir, sanırım diyarbekir cezaevinde de kendini yakanlar olmuştu.

    son olarak: “Meyhane cennetimdir benim/Bademle mutluyum ben.” kısmında şeyi farkettim, ben orda “bade’mle” kastetmiştim ama “badem’le” olarak da okunabiliyor :))

  4. basak Diyor ki:

    Onur’cum araştırmalarınla yazıyı zenginleştirdin. Gerçekten ilginç bilgiler bunlar. Katkılarından dolayı sana çok teşekkürederiz.

  5. Zehra Diyor ki:

    Kendini yakmak!!………….Feciii..!!
    Potala Sarayı…………..Muhteşem!
    Yüksekten bakan Manastırlar……….Harika!
    Renk ve desenler…………..Çok güzel, tipik vacrayana budist formları…

    İşlerimi bitirip kendimi yutmoğrafa atmak için sabahtan beri nasıl sabırsızlandım anlatamam…Burada biraz nefes aldım, gittim gene o diyarlara ( ben sizinle Tibet’te değildim ama olsun :)) Fotoğrafların çok güzel Başak…Uzunca bir ara verince merak etmiştim ben de nooldu diye; hatta gene duyurusunu yapmadığın bir yazı mı diye dün yutmoğrafa bakmıştım ve pat! bugün geldi yeni yazı 🙂 Nerelerdesin sen hakkaten? Sözlerinin ardından sürpriz bir yolculuk hikayesi çıkacağını umuyorum ama…?? 😉

    Bu arada çeviri ve ek bilgiler için Onur Çalı’ya da teşekkürler..Ben de bir çevirmen olarak edebi çeviri, özellikle de şiir çevirisinin ne kadar zor olduğunu biliyorum.. O yüzden bu şiiri çeviren arkadaşı kutluyorum ayrıca 🙂

    Tibetlilerin ruhaniyetine gelince…. Dindarlıkları bana da çok enteresan geliyor zira budizm esasen içinde memnun edilmeye çalışılan, korkulan veya huşu duyulan bir “yaratıcı” kavramı barındırmayan bir felsefe… Yine de bu kadar sadakatle ritüellerini yerine getirmelerini ilginç buluyorum. Öte yandan Tibetliler budizmi kendi yerel inançlarıyla fazlasıyla harmanlamışlar ve sonuçta Buda’nın söküp atmak istediği dogmalar+ritüeller bir süre sonra aynen geri gelmiş (özellikle de vacrayana kolunu takip eden Tibet’te); bunu da ben insanın içindeki birtakım insani eğilimlere bağlıyorum. Her neyse, Tibetliler için azabından korkulacak bir yaratıcı olmasa da, elinden asla kurtulamayacakları bir “karma” inancı var ve tüm bu çabalar da onun için..Ne garip, insan öyle de böyle bu dünya üzerinde illa ki birşeylerden kurtulmaya çalışıyor gibi.. Tapınaklar üzerinde bulunan, Buda’nın yarı aralanmış gözleri de insanları sürekli izlemede, karmadan kaçılamayacağını hatırlatmada…

  6. gk Diyor ki:

    Teşekkürler BBaşak…. gk 🙂

  7. Yellowrose Diyor ki:

    Hocam bu malikane gerçek Dalai Lama’ya mı ait yoksa çinlilerin yerine koyduğu sahtesine mi?

    Birde fotolar gerçekten çok güzel, simetriler süper olmuş :))

  8. senem Diyor ki:

    Nereye bakacağımı, nereyi okuyacağımı şaşırdım bu sefer. Başak çok güzel bir yolculuk oldu bu. 6. Dalai lama’yı da tuttum. Onur çok güzel açıklamış, iç bade, sev güzel diyerek:)) Her yerden bir deli çıkıyor işte!
    İkinize de kocaman teşekkürler…

Yorum Yazın