Yutmi

Ben Giderum Batum’a

Eylül 15 2014

Batum’a biraz geç geldik biliyorum… Eğer beklettiklerim varsa özür dilerim.

*   *   *

Sisli puslu bir güne uyandık. Macahel Karagöl’e uğradıktan sonra Hopa’ya devam edeceğiz.

Karagöl, Şavşat’taki Karagöl’ün bir kaç misli. Gölün üzerine inip yükselen sis, her an başka bir tablo sunuyor izleyene.

Hopa’ya geldiğimizde yol boyunca yağan yağmur hala devam ediyor. Aslında tüm gezi boyunca yağmadığı için şanslıyız. Bununla birlikte ne olurdu şu Sarp geçişinde de yağmayaydı. Şener, Gürcistan sınırından geçmek için gerekli olan kağıdı, Gürcistan’dan ayrılana kadar, gözümüz gibi saklamamız gerektiğini, aksi taktirde en az iki gün daha Gürcistan’da mahsur kalacağımızı, bir de yanımızda hiç ilaç bulundurmamamız gerektiği uyarısını yapıyor.

Sınır kapısında yağmur ve kalabalık oldukça bunaltıyor. Bir de pasaport kontrolündeki insan izdihamı. Arkamızdakiler bizi ittirip öne geçmeye çalıştıkça Şener de onlara geçit vermememiz için bizi uyarıyor. Bir itiş kakış içinde Türk kapısından geçiyoruz. Gürcistan’da pasaport kontrolünden sonra elimizdeki bagajlarının kontrolünün gayet keyfi bir biçimde yapıldığını görüyoruz. Kimi arkadaşların bagajları x-ray’den geçerken ben de dahil kimi arkadaşlarınki de kontrolsuz bir biçimde geçiyoruz. En çok ilgimi çeken de elinde “Şok Market” torbalarıyla Hopa’dan alışveriş yapıp Batum’a geçen bir adam oluyor. O da bizim gibi prosedürlerden geçip gidiyor sınırdan…

Bize Gürcistan’da eşlik edecek rehberimiz Yusuf, araçla birlikte sınır kapısında bizi bekliyor. Hepimiz sıçana dönmüşüz ama yine de Batum aşkı ile yanıp tutuşuyoruz :)))

Kısa bir şehir turu bile buranın ne kadar renkli ve keyifli bir kent olduğunu anlamamıza yetiyor. Sovyetler Birliği dağılmadan önce Batum, ülkenin tatil beldesi olarak seçilmiş. O nedenle de ekonomisini ayakta tutabilmesi için tek çareleri -şimdilik- turizm. Bir de kumarhaneler var bu şehirde ama biz gitmedik. Şimdi şimdi biraz sebze-meyvecilik üzerine gidilmeye başlanmış. Turunçgiller sebze ve fındık üretimi başlamış. Batum limanı aynı zamanda Azeri petrolünün çıkış noktası. Ancak esas geliri turizmden… Öğleden sonra 4 gibi vardığımız şehirde önce bir kilise geziyoruz. İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için ancak dışını paylaşabiliyorum. Sonra şehrin iki büyük meydanını olan “Avrupa Meydanı” ve “Tiyatro Meydanı”nı geziyoruz. Şehrin meydanları çok geniş ve keyifli. Eski yerleşim bölgesi olan şehrin bu kesiminde, bütün eski binalar koruma altında. İnsan ister istemez mahsunlaşıyor. Korunan mimariyi ve meydanları görünce Ankara’nın -BAŞKENTİMİZİN- meydansızlığı ve bizde yaşanan eski eser katliamı bir kere daha içimi burkuyor.

Bizim grup sahilde bir kafede oturup bira içerken Yutmi ile birlikte yağmurun izin verdiğince gezmeye çalışıyoruz. Tek dileğim yarın havanın açık olması. Zira gezilesi bir yer bu Batum… Akşam yemek için gittiğimiz tekne şeklindeki restoranda çok çeşitli Gürcü yemekleri yiyiyoruz. Yemekler güzel güzel olmasına da ben peynire ve şaraba BAYILIYORUM!!! Ve hiç adetim değildir, dönüşte şarap almaya bile niyetleniyorum. Üşenmezsem tabii… 🙂 Yemeklerden başka ortam ve çalan parçalar beni yıllar öncesinde gittiğim Moskova’ya taşıyor. Hele bir de Kafkas dansları izliyoruz ki, bu bence hepsine bin basar. Zaten Kafkas halk danslarına hayranım. Yemekten sonra “fışkiyeli meydana” gidiyoruz. Buradaki fışkiyeler de fışkıye hani 🙂 Klasik ve Gürcü müzikleri eşliğinde su ve ışık gösterisi izliyoruz. Hatta izlemekle kalmayıp, fışkiyelerin ortasındaki demir köprüden geçip sırılsıklam ıslanma cesaretini gösteriyoruz 🙂 Ama nasıl keyifli oluyor :))

Ertesi sabah hava, Yutmi’ye de gruptaki diğer arkadaşlara da kıyak geçiyor 🙂 Biz Batum sokaklarını arşınlarken bazı arkadaşlarımız denize bile giriyorlar. Yutmi’nin Batum’da en çok ilgisini çeken mimari oluyor sanırım. Bu kısacık Batum gezisinden sizlere aktarabileceğim yalnızca bir kaç kare… 

Batum’dan değil ama Karadeniz’den ayrışılımız için gelsin bu şarkı -Serdar Hocam, teşekkürler-…

“Ben Giderum Batum’a” için 5 Yorum

  1. servet Diyor ki:

    Başakcığım Karagöl masallardaki kadar güzel… bin yıldır insan ayağı değmemiş gibi.
    Gürcülerin bir TOKİ si olmaması ne büyük şans. Ayrıca, Batum da Gökçek zararlısı da yetişmiyor sanırım. Ne günah işledik biz yaa!

  2. zafer Diyor ki:

    Son resim çok manidar!
    Hakikatten “Good luck” 🙂

  3. Saniye Özsan Diyor ki:

    Ben bu son bölümü gerçekten de sabırsızlıkla bekliyordum. Borçka Karagöl’de aynı noktada hep bir çadır vardır biliyor musun? Bu sene Karagöl’e giden bütün arkadaşlarım da bir çadır fotoğrafı paylaşmış. Belki ilgini çeker, Batum sınır kapısının mimarı J. H. Mayer. http://www.jmayerh.de/
    Geçen yaz gittiğimiz Svaneti bölgesinde Mestia’da da ilginç yapılar bu mimara aitti. Gürcüler Mayer’i seviyorlar.

  4. basak Diyor ki:

    Saniye’cim gönderdiğin linke hemen baktım. Gerçekten değişik mimariler… Bu güzel katkı için çok teşekkür ederim 🙂

  5. Nadir Şener Hatunoğlu Diyor ki:

    Saygı ile.. Ayak uydurmakta zorlansak bile, yine de gençler bizim yaşam kaynağımız. Bu bölümdeki Kafkas oyunlarına bayıldım. Görüntüler tümüyle birer sanat harikası. Çekimler pek başarılı diye düşünüyorum.
    Bu yorgunluğumu (!), Niyazi Koyuncu dostumuzun müziği ile gidermiş oldum. Yüreğinize sağlık Başak hanım.

Yorum Yazın