Yutmi

Trent Parke

Kasım 16 2013

Çok üst üste yazmayayım diyorum ama buna dayanamadım. Zaten Meksika yazı dizisinden bambaşka birşey bu…

Üç  senedir fotoğraf çekiyorum. Yıllar önce bir zenit makinem vardı onunla çekerdim ama yalnızca iş için yurt dışına çıktığımda ve tatillerde… Fotoğrafla ilişkim şimdiki gibi değildi yani. Hiç kursa gitmediğim için teknik bilgim sıfır. Fotoğraf derneklerinden, kulüplerinden kaçtım hep. Nedeni bana kalsın… Fotoğrafçılıkla ilgili kitap filan hediye etti arkadaşlar okuyup adam olayım diye, ama tembel çıktım. Bu sene Reyhan bana bir fotoğraf atölyesinden bahsetti ve ilgimi çekeceğini söyledi. Başta pek üzerinde durmadım ama bana atölyenin internet sayfasını gönderince bakmak zoruda kaldım. Bana gelen her e-postaya bakmakla sorumlu hissederim kendimi, öyle bir huyum var. Düşünüp göndermiş o kadar. Atölyenin internet sayfasına yan yan bakarken (yani pek gönüllüce olmayan bakış şekli bu), bir atölye çalışması ilgimi çekti. Başka bir şey hissettim. Hani bir toplulukta bir insan görürsünüz, diğerlerinden farklı bir etki bırakır üzerinizde, ya da ne bileyim bir dolu sütlü tatlı vardır oralıkta da birinin üzerindeki tarçın kokusu çeker sizi. Onun gibi bir şey işte…

Baykuşun bir gecesi. Dikkatimi çeken atölye çalışması buydu. Atölye sayfasında yazanlar, bu fotoğraf atölyesine olan merakımı daha arttırdı. Yazıda fotoğraftan çok daha başka şeylerden söz ediliyordu. Bilge Karasu’nun “Gece” sinden, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”inden, Van Gogh’dan, Murathan Mungan’dan bahsediyordu yazıda. Alıntılar, tarçın kokusunu daha da keskinleştiriyordu. Bayılırım ben tarçına ! Fakat o da ne bu atölye çalışması geçen seneymiş. Geçmiş olsun. Ama tarçın kokusu? Hala var… Tarçın kokusunun büyüsüne kapılmış giderken, kendimi Güneş sokakta eski bir apartmanın önünde buluverdim. Eski derken, mimari anlamda söylüyorum. Yeni yetme binalardan değil… Apartmanın içine girdiğimde tarçının altındakinin sütlaç değil, aşure olduğunu görünce kendimden geçtim. En sevdiğim tatlıdır aşure (çikolata ve dondurmadan sonra ama onlar da tarçınla yenmez ki). Bu apartmanı size mutlaka fotoğraflayacağım ve sanırım ona ayrı bölüm hazırlayacağım.

Şu an onun için bekleyemeyeceğim, yazmak istiyorum. Zaten şimdi yazacağım şeyle apartmanı aynı yere sıkıştırmak ikisine de haksızlık olur. Ama size küçücük bir ipucu vereyim; turkuaz mavisi mozaik seramikleri (ama mozaikleri öyle kare kare filan düşünmeyin, hani küçükken renkli el işi kağıtlarla yaptığımız mozaik çalışma gibi ya da Gaudi’nin mozaikleri gibi), üzeri koyu ahşap küpeşteli, turuncu demir korkuluklu döner merdiveni ve her biri ayrı tasarım sahanlık pencereleri ve daha bir sürü detayı ile muhteşem bir bina.Yutmi’ye bunları anlattıkça onun da ağzının suları akıyor ama önce benim birşeyler öğrenmem lazım ki ona da göstereyim. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir arkadaşım kızını Fransız okuluna yazdırdı ve kendi de Fransızca kursuna yazılmak zorunda hissetti kendini. İşte bu tam öyle bir şey benim için. Sanırım Yutmi’ye yeni bir dünyanın kapılarını açıyorum ama bunun için benim de o kapıdan onunla birlikte girmem lazım 🙂

Atölye’nin içi de çok hoş. Hem mimarisi çok güzel, hem dekorasyonu. Utanmasam, bu ne bencillik, bu ne arsızlık filan demeden, siz çıkın burada ben oturayım diyeceğim, o kadar çok sevdim mekanı…

İşte o mekandaki ilk etkinliğe bu akşam katıldım. Fotoğrafçı okumaları. Ben hayatımda ilk defa fotoğrafla ilgili bir etkinliğe katılıyorum. Okuması yapılacak fotoğraflar, Trent Parke isimli( isim de süper ama), 1971 doğumlu, Avustralya’lı bir fotoğraf sanatçısına ait. Yalnız bir sıkıntı var, daha sunum başlamamış olmasına rağmen korkunç uykum var ve sanırım fotoğraflar siyah beyaz… Sunumu hazırlayan Saliha Gelener, Trent Parke’yi anlatmaya başladıktan sonra bende uyku muyku kalmadı. Cin gibi oldum. Hele bazı fotoğraflar beni çok heyecanlandırdı ve bunlardan birkaçını sizinle de paylaşmak istedim. Bunda Saliha Gelener’in de payı büyük, çünkü bu adam öyle kolay anlatılabilecek bir adam değil bence. Öyle güzel bilgiler toplamış, fotoğraf ve videoları öyle güzel sıralamış ki hiç dağılmadan izliyorsun. Ne diyeyim tekrar emeğine, yüreğine (onun da yoğun duysusu vardı sunumunda ki bu da emekten çok yürekle olsa gerek 🙂 ) sağlık diyorum…

Fotoğraflar kadar, hatta belki daha fazla, Parke’nin fotoğrafa ve hayata bakışı beni etkiledi. Fotoğraftan, sanırım hayatından da meli-malı takısını atmış gibi hissettim. Nasıl mı? Bu fotoğraf şu açıdan çekilmeli, kadrajı bu olmalı, açısı şu olmalı filan filan… Teknik bilgiyi reddettiğini ve kullanmadığını asla söylemiyorum. Zaten bunu söyleyebilecek yetkinlikte değilim. Ama benim o fotoğraflarda hissettiğim şey özgürlüktü. Ve insan özgünse özgürdür diye bir düşüncem var. Fotoğrafların bana hissettirdiği işte bu özgün ve özgür haldi.

Tabii bir de beni heyecanlandıran, benim ilgi alanıma girenler ki onları da seçip burada sizinle paylaşıyorum. Su altında durup, suya atlayanların -ya da yüzeyde patlayan dalgaların onun bilemedim- su yüzeyinde yarattığı bulutumsu görüntüyü fotoğraflamak kaç kişinin aklına gelebilir? Çıldırdım çıldırdım o fotoğraflara, bayıldım! Ve işin ilginci kıskanmadım. Neden bilmiyorum ama kıskanmadım. Buna biraz şaştım. Ama zaten o fotoğraflar karşısında öyle şaşkındım ki. Oysa benim de öyle fotoğraflarım olsa keşke diyebileceğim tarzda fotoğraflardı. O an hissettiğim tek duygu mutluluktu. Sanki o fotoğrafı ben çekmişim gibi mutluydum ne komik di mi? Pes ! Bir de bulutlu diğer fotoğrafları. Çocuğunun doğum anı da muhteşem! O anı daha sonra fotoğrafa bakarak yaşaması bana göre biraz trajik tabii ama o da onun seçimi. Çocuk doğarken O, fotoğraf makinesinin arkasında kalmış çünkü 🙂 Doğumu daha sonra kendi çektiği fotoğraflardan izleyebilmiş iyi mi 🙂

Atölye KA ile daha yeni tanıştık. Birbirimizi tanımak için zamana ihtiyacımız olduğunu biliyorum. Ama gerek sunum sırasındaki tartışmalardan Oğuz’la, gerekse Fazlı ile konuşmalarımızda fotoğrafa ve fotoğrafçıya yaklaşımlarını, daha da önemlisi insana bakışlarını, kendi bakış açıma çok yakın hissettim. Umarım bu hissettiklerimi yaşama şansına erişirim. Atölye KA’ya beni Trent Parke ile tanıştırdığı ve bu güzel sunumu için tekrar teşekkür ediyorum.

http://www.stillsgallery.com.au/artists/parke/

“Trent Parke” için 24 Yorum

  1. serdar Diyor ki:

    emin oldum, ben siyah beyaz fotoğraf seviyorum,

  2. Selcuk Diyor ki:

    Sualtında uçan insanlar… Çok entersan bencede…

  3. Meral Diyor ki:

    Basakcim, bahsettigin atolye bu! Ilk firsatta ugrayacagim… Her zamanki gibi yazin da pek hos….

  4. selçuk ilbaş Diyor ki:

    Bayıldım! …

  5. Coşkun DERE Diyor ki:

    Basakcigim kapıyı bulmussun. Sana sadece iceri girmek kalıyor. Yeni Türkünun “Dünyanın Kapıları” diye bir şarkısı vardi. Orada dediği gibi “mümkün mü artık dönmek”.
    Senin adina sevindim.

  6. basak Diyor ki:

    Coşkun’cum,
    bakalım kapının ardında ne var? di mi?
    daha kapının KA’sını gördüm yalnızca 🙂
    ama şu ana kadar gördüklerim çok güzel… 🙂

  7. Coşkun Dere Diyor ki:

    Bahsettiğim şarkı için bkz. http://youtu.be/JmhSBFeEGtU

  8. Zeynep Diyor ki:

    Ben de çok sevdim fotoğrafları. Bence atölye işi değil, usta işi hepsi. Paylaşalım da face’te herkes görsün. <3

  9. ibrahim şepitci Diyor ki:

    Fotoğraf beni de kendisine çeken çok sevdiğim bir sanat dalı…ancak emek ve zaman istiyor, senin gibi gezip fotoğraf çekip, paylaşanlara gerçekten çok imreniyorum Başak. Bu fotoğraflar gezi fotoğraflarının biraz üstünde 🙂 çok başarılı, bir gün bende bu bakış açısı ve zamana kavuşacağımı ümit ediyorum, hep söyleyip yapamadığım beraber gezi ve fotoğraf çekimi hayalimi sabırla bekliyorum.

  10. basak Diyor ki:

    Arkadaşlar,

    Ben mi yanlış anlıyorum bilemedim ama bir kaç arkadaşımın yazdıklarından, sanki fotoğrafları benim çektiğimi düşünmüşler gibi anladım. Ah keşke öyle olsa ama aman diyim! Bu sayfada gördüğünüz fotoğrafların hiç biri bana ait değil. Olması için neler vermezdim ama walla bana ait değil. Yanlış anlaşma olmasın 🙂

  11. Necla Diyor ki:

    Parke’ yi ben de pek sevdim, teşekkürler paylaşımına…

  12. nazım Diyor ki:

    çok güzel başak. eline sağlık….

  13. Zafer Diyor ki:

    Trent Parke’nin foyoğrafları gerçekten güzel. İnsanın ve doğanın coşkusunu çok iyi vurguluyor. Işık tekniği süper… İyi ama ben ‘Ka’ ya takılıp kaldım 🙂 Bakın neler buldum:
    Eski Mısır tradisyonundaki ka ve onunla ilişkili diğer unsurlar hakkında, – çeşitli metinlerden derlenmiş olarak – şu bilgiler verilmektedir:
    ” Ka yaşamsal güçlerin tezahür ettiği, muhafaza edici, yaratıcı bir unsurdur. Fiziksel bedenden bağımsızdır. Ölümsüzdür. Ka, varlığın koruyucu unsurudur. Her varlığın ka’sı kendine özgüdür, ka bireyseldir. (…)
    Varlık geliştikçe ka’sı değişir, gelişir, ama khu’su ebediyen değişmez. Varlık yeryüzünde ölünce ka’sına geçer. Ölümden sonra ka, istediği yerde bulunabilir. Khu, ölümden sonra ka’sının içine geri döner. Ka, ancak khu ve varlığı canlandıran güç olan ba ile mevcuttur. (…)
    Ka, khu ve ba bir bütündür. İnsanın görünümünü kazanmasını sağlayan güç ba’dır. Öte âlemdeki dönüşümler ka’nın barındırdığı ba sayesinde olur. İnsanın ba’sı ilahların ba’ları yanında hiç kalır. (…)
    Tanrı tarafından var edilen kainatta düzeni sağlayan khu’dur. İnsanın yeryüzündeki olumlu veya olumsuz etkilerinden sorumlu tutulacak olan unsuru khu’dur. Amenti’de günahlarından arınmış khu…”
    http://www.spiritualizm.com/birbilgi/bbsembollerKLMO1.html

  14. basak Diyor ki:

    Zafer,

    Bu bilgi için kendi adıma gerçekten çok teşekkür ederim. Sanki karşıma bir KA puzzle’ı çıktı ve bu puzzle’ın bir parçasını buldun sen 🙂 Bu çok hoşuma gitti.
    Bir de senin yazdındaki “ba” var ya, o da ister misin bundan bir önce yayınladığım şarkıdaki ba olsun? 🙂 OF NE ŞAHANE! 🙂

  15. gokhan kocak Diyor ki:

    fotograf dünyası bir çok kıymeti farketmemi sagladı…
    paylaştıkların, pek gözel, pek ala 🙂 gk

  16. zafer Diyor ki:

    Tamam, şimdi de bir ‘khu’ bulmamız gerek 🙂

  17. Elçin Orçan Diyor ki:

    Başak hocam son yazınızı okuyunca sizinle yeni bir ortak noktamızın daha ortaya çıktığını görmek beni çok sevindirdi. KA, benim vazgeçilmezim. Baykuş’ un Bir Gecesi, geceme R.E.M üzerinden yaptığım yolculuğum. 🙂
    KA açıldığı ilk günden itibaren benim için bir tutkudur. 2011 Mart’ ında AFSAD’ da başladığım fotoğraf serüveni, Fazlı hocam ve sonrasında Oğuz’ dan aldığım karanlık oda eğitimi ile bir tutkuya dönüştü. Ben bu atölyenin müdavimlerinden biriyim. Her türlü etkinlikte beni görebilirsiniz, sadece cuma akşam ki söyleşiye yarın sabah ki ALES sınavımın üzerimde yarattığı keyifsizlik sebebirle gelemedim. O akşamda siz varmışsınız. Bunu öğrenince üzüldüm. Sunumu sizinle birlikte dinlemek isterdim. Neyse bundan sonra çoook dinleyeceğiz nasılsa…

  18. basak Diyor ki:

    🙂 teşekkürler Elcin’cim 🙂

    KA benim için bakalım daha ne sürprizler hazırlayacak :)))

  19. Sultan Koç Diyor ki:

    Başak’cım hoşgeldin, Atölye KA ile ilgili yazılarını merak ediyorum. Bende buraya gitmek istiyorum 🙂

  20. Zehra Diyor ki:

    Başakçım, yeni şeyler öğreten ve bize de ufuk açan paylaşımların için çok teşekkürler..Sen ve Yutmi’nin çekimlerinizi ben çok beğeniyorum; onlara aşina olduktan sonra başka çekimler pek kesmemeye başladı desem yalan olmaz 🙂 (fotoğrafçılıktan hiç anlamam, sadece gördüğüm fotoğrafların bende uyandırdığı his ve onlarda bulduğum ruh benim kriterim) Ancak bu atölye de farklı bir renk katacak gibi görünüyor sana…Semboller ilginçmiş…Kısaca, Yutmi’yle bu yeni yolculuğunuzda bol şanslar 😉

  21. Reyhan Diyor ki:

    Başakcım çok sevindim, KA ile yolunun sonunda kesiştiğine. Bir dahakine beni de götür 🙂
    Sevgiler

  22. Fazlı Diyor ki:

    Biz bu kadar anlatamazdık kendimizi belki de, teşekkürler Başak 🙂

  23. Seckin Hekimoglu Diyor ki:

    Tret Parke’yi ben de yeni tandim, sizin gibi Ka Fotograf Gelistirme Atolyesi sayesinde. KA ise her turlu ovguyu hakediyor. Bence yolunuz cok oradan gececek bundan sonra:))

  24. Eda Diyor ki:

    Merhaba Başak Hanım, sizinle UMAG’ta kısa film atölyesinde yollarımız kesişmişti. Ka Atölye için yazdıklarınız çok güzel ve tamda dile getirmek istediğim şeyler ve belki şimdiye kadar kesişmedi bir daha yollarımız ama bundan sonra eminim kesişicektir Atölyede 😉 Sizi aramızda görecek olmak çok güzel 🙂

Yorum Yazın