Yutmi

Şükrü Erbaş (Derin Kesik)

Nisan 11 2003

Şükrü Erbaşın “Derin Kesik” adlı şiir kitabını okudum. Kitabın sonunda Şair’in Hayati Baki ile bir söyleşisi vardı. O söyleşiden hoşuma giden şeyleri sizlerle paylaşmak istedim.

Bu aralar ne kadar issiz güçsüz olduğumun farkındasınızdır herhalde 🙂 …. ama inanın okumanın ve okuduklarımı paylaşmanın zevki de hiç bir şeyde yok… keşke para kazanmak derdim olmasa da hep böyle şeylerle uğraşıp kendimi ve sizleri coşturup, coşamayanları da bayıltsam 🙂

Neyse ben söyleşiye döneyim tekrar….. Hayati Baki soruyor;

Neden şiir? Üstelik bu yükselen alçak değerler dünyasında ?!

Ne çok yanıtı var değil mi bu sorunun…. ‘Bir inceliği korumak ve savunmak için,

Bu yanıtlardan yalnızca birisi. Bireysel-toplumsal pek çok incinmeyi kapsadığını düşündüğüm, mütevazi, bir o kadar da savlı bir neden. Yazmak, bir mutsuzluktan başladı bende hep ve ne gariptir ki gidip bir başka mutsuzluğa vardı; yazdıkça derinleşen, içinde koca bir dünyayı barındıran bir yalnızlık bilincine…. İnsanların birbirleriyle ve benim insanlarla olan ilişkilerimde, neden bilmiyorum, hep bir duyarsızlığı gördüm yaşadım. Sustuğum yer, yazıya dökülsün dökülmesin şiirin yazıldığı yerdi. Sesim iyi olsa çığlık çığlığa türkü söylerdim. Çok süslü bulmazsan ve edebiyatın etiğini öne çıkardığımı düşünmezsen, içimdeki iyiliği yitirmemek için şiir, diyeceğim.

Bakın bu da çok enteresan… Şiir yazmak duyguların resmini yapmak gibi gelirdi bana hep. Bir resmin geneline bakarken kaçırılan küçük detaylar gibi şiir de satır aralarına gizli beyaz zemindeki beyaz harfler gibi… ve Şükrü Erbaşın söyledikleri bu anlamda çok etkiledi beni… Şairin atölyesine girip bakalım mi? Bakalım size nasıl bir etki yapacak bir şiirin meydana gelişi…

Bir şiirin oluş, yapılış, yazılış süreci ve serüveni:bu süreç ve serüven nasıl gelişiyor sende?

Beni şiire genellikle bir küçük ayrıntı, herkesin geçip gittiği silik bir görüntü götürür. Kalabalık içine sıkışmış bir sessizlik, doğayı çın çın inleten bir yalnızlık, bir gözyaşı kurusu, tedirgin parmaklar, kekeleyen bir ses, bir hançer gibi eğri alın çizgileri, düğüm düğüm kirpikler, düştüğü yeri oyan bakışlar, vazgeçişin menevişlediği bir yüz, kimsenin duymadığı bir çekiş. Her biri onlarca öykü anlatan bu ince ayrıntılardan giderim, gitmeye çalışırım insanın evrensel gerçeğine; toplumun “hali pür melaline”.

Kısacık bir şiirle örneklemeye çalışayım bir şiirin gelişimini. Halka halka büyüyüp duran bir dalgınlık, bir resim çizmeye başlıyor içime, gözlerime:

Karın kapattığı yollarda

Yalnızca sercelerin ayak izleri

Bir tek pencere görünmüyor ufukta.

Üç dizelik, Japon haikularını andıran bir doğa resmi. çağrışım alanını, kar, serceler ve pencerenin sağladığı, doğanın yalnızlığından insanin yalnızlığına ilmekler attığını düşündüğüm bir resim. Bu dizelerle geziyorum bir-iki gün. Sonra birden “serçelerin ayak izleri”nin yetersiz ya da zayıf kaldığını görüyorum. Kolay bir söyleyiş. Kuşlar karlı düzlüklerde konacak bir ağaç yada yol kenarı için çırpınıp dururlar. “Ayak izleri” bu çırpınışı vermiyor. Hemen dize değişiyor: “Yalnız serçelerin kanat izleri”; oysa, kanat izi olur mu kuşların? Bir sözcük birden bire bu arayışa istediğim duygu derinliğini veriyor. Tamam, diyorum. Oldu. Beklemeye alıyorum şiiri. Ara ara okudukça bir eksiklik, bir boşluk oluşmaya başlıyor. Resim tamam da, bu resmin içindeki yada karşısındaki insanin duygu durumu nedir? “Pencere” ile bir ev sıcağına, bir arayışa dolaylı bir gönderme var; ama yetersiz. Bu boşluğun, bu yalnızlığın insanda yarattığı nasıl bir duygudur? Bir ya da birkaç dize gerekli. Resmi tamamlayacak son bir fırça darbesi. bulduğum hiç bir dize yatıştırmıyor. Üç dize bir-iki ay beynimi kemirip duruyor. Nasıl bulamam, insanin bu resim karşısında neler hissedebileceğini? Kızmaya başlıyorum kendime. Bu resme hakkını verecek tek bir bitiş dizesi…. Bir gün ışıyıveriyor yüreğim. Tabii, bir “hiçlik duygusu” olur bu ancak. Yalnızcahiçlik duygusu” da değil, “serçelerin kanat izlerindeki çırpınışa koşut, umutsuzluğa dönüşen bir yalnızlığın işaretini verecek bir hiçlik duygusu; “Gittike ağırlaşan” bir hiçlik duygusu olmalı bu. Ve şiir sanırım 3 ay sonra seklini alıyor, ÇIRPINIŞ adıyla.

Karın kapattığı yollarda

Yalnızca serçelerin kanat izleri

Bir tek pencere görünmüyor ufukta…..

Gittikçe ağırlaşıyor hiçlik duygusu….

Yorum Yazın