Yutmi

Karınca Hastanesi

Mayıs 05 2014

Acı, insanları insanlıktan çıkarır. Ama bu insanlıktan çıkma, Bir canavar şeklinde de olabilir, bir ermiş şeklinde de. Ruhları ve bilinçleri sağlam olanlar, acıyla birlikte kendilerini aşarlar.”

Saat onbire geliyordu ve daha fazla geç kalmak istemiyorum. Antrede ayakkabılarımı giyerken Yasemin heyecanla içerideki odaya koştu. “Azkalsın unutuyordum, sana bir kitap vereceğim. Seveceğini düşünüyorum.” Elinde bir kitapla geldiğinde, okumayı planladığım çok kitap olduğunu, bunu hemen okuyamayacağımı söylerken, aslında kitabı almasam demeye çalışıyordum. Işıl ışıl gülen yeşil gözleriyle gözlerimin içine bakıp; olsun, ben okudum, hiç acelesi yok deyince kitabı almaktan başka çarem kalmamıştı 🙂

Emanet alınan kitaplar, üzerimde hep bir baskı yaratır. Hadi oku, okumalısın ve sahibine geri vermelisin. Hadi oku, oku, oku… Neyse ki beğenmediğim bir kitabı da zorla okumak gibi bir huyum yok. Beğenmezsem, tümünü okumadan geri verebilirim. Ve sonunda adı “Karınca Hastanesi” olan kitabı araya sıkıştırmaya karar verdim. Yirmi otuz sayfa kadar okumuştum ki; Üç kulaklı kediler, erimeyen kartopu, uçuk kaçık rüyalar… Benim için fazla fantastik… Sanırım devam etmeyecektim. Üç gün sonra Yasemin’le buluştuğumuzda kitabın bana göre fazla fantastik olduğunu söyledim. Yasemin yine de okumaya devam etmem gerektiğini, okudukça seveceğimi söylüyordu. Yasemin’i kırmamak adına mı, yoksa kitabın ben farkına varmadan içine çeken büyüsünden mi bilmiyorum, ben kitabı okumaya devam ettim. Okudukça da içine doğru sürüklendim. Bir kere çok rahat okunuyordu. Yazarın hayal gücüne de diyecek yoktu. Gerçeklerle rüyalar arasındaki gidiş gelişler de okuyucuyu her daim tetikte tutuyordu. Okudukça kendi iç sorgulamalarım, çelişkilerimle karşılaştıkça, ya da zaman zaman tam da kendimi buldukça kitabı daha da çok sevdiğimi farkettim. Beni ilk çarpan nokta; acıyla ilgili söyledikleri oldu. Sonra herkesin her yere ait olamadığıyla ilgili paragraf;

Herkes her yere ait olamaz. Hisleri güçlü olanlar bilir, nereye ait olduklarını. Bazı şehirler vardır, kabul etmez insanı. Boğazını sıkar da sıkar… Bırakmaz… O şehirde ölmekten ya da kaçmaktan başka şansın olmaz. Benim de bir şey boğazımı sıkıyordu bu şehirde. Binalar, sokaklar, insanlar…”

Kitabı sizlerle de paylaşmak istiyordum artık. Yalnız sanmayın ki kitap böyle karamsar böyle boğucu 🙂 Fakat böyle bir kitap nasıl anlatılır ki? Ben bir kitap eleştirmeni, değilim. Üstelik niyetim kitabın eleştirisini yapmak da değil. Sadece içinden beni etkileyen bazı bölümleri sizlerle paylaşmak… E peki o zaman ben de öyle yaparım 🙂

İlgilenirseniz, buyurun karınca hastanesine…

Artık çölün altından çıktığımıza göre, Mece ile sihirlerimiz de geri dönmüş olmalıydı. Kucağında peri olduğu halde, Mece’nin elinden tutar tutmaz havalanmıştık. Peri, şaşkınlıkla annesine daha bir sarılmıştı. İvam da peşimizden geliyordu. Nanof, bir tülü havalanamıyordu bizim gibi.

Hadi Nanof. Başarabilirsin.”

Daha önce hiç uçmayı denememiştim Bece.”

Sadece gözlerini kapat ve canından daha çok sevdiğin birisini hayal et” dedi Mece.

Nanof, üzgündü. “Benim için öyle birisi yok Mece. Ben, sevmeyi her zaman bir ayak bağı olarak gördüm. Bir insana bağlanmak, ölümden korkmayı sağlar insanda. Bir asinin asi olarak kalabilmesi, özgürlüğü ile ilişkili bir durumdur. Ne kadar özgürsen o kadar asi olursun. “

Seni hiç anlamıyorum Nanof. Bana göre özgürlük adanmışlıkla ilgilidir. Asilik, adanmış yürek olmayı becermekle mümkün olabilir. Eğer Mece’yi tanımasaydım, ölmek için yaşıyor olacaktım. Şimdiyse, yaşamak için ölmeyi göze alıyorum. İkisi aynı kapıya çıkıyor olsa da birbirinden farklı şeyler.”

Benim için farklı değil Bece. Şu an tek önemli olan şey, kartopunun erimesi.”

Nanof, eğer bu dünyada kimseyi sevmiyorsan, kartopunun erimesinin senin için ne gibi bir anlamı olabilir? Ben, Mece ve Peri’nin mutluluğu, yani kendi mutluluğum için o kartopunun erimesini istiyorum. Sen ise Metsis’ten nefret ettiğin için.”

Durum bu kadar basit değil Bece. Sen de nefret ediyorsun Metsis’ten. Sadece kendi mutluluğunu düşünseydin, Mece’yi ve kızını bu kadar pervasızca büyük bir tehlikenin içine atmazdın. Onları kaybetmeyi bile göze alarak buralara kadar gelebildiysen, seninle benim aramda bir fark yok demektir. Sen, sadece işleri zorlaştırmış oluyorsun.”

Mece, Nanof’la aramızdaki tartışmadan sıkılmıştı. “Bence ikiniz de yanılıyorsunuz. O kartopu herkes için farklı nedenlerle eriyecek. Bece, sadece bizim ve kendi mutluluğu için uğraşmıyor elbette. Bu onun kaderi. Mecbur olmakla ilgili bir şey. Sen de sadece nefretle hareket etmiyorsun. O kadar seviyorsun ki, sevgi bir inanca dönüşmüş sende Nanof. Ve sen, içinde taşıdığın inancın sevgiden kaynaklandığını göremiyorsun. Bence sen de, sadece içinde taşıdığın o inancı düşünerek bizimle birlikte havalanabilirsin.”

* * *

Metsis, insanların sadece bedenlerini değil, ruhlarını da köleleştirdi. Bu duruma isyan eden herkesi de katlediyor. Sahip olduğu “Büyük Akıl” yasası, insanlığa ve bu dünyaya kimbilir daha ne kötülükler yapacak. Eğer Metsis’in insanları köleleştiren değerli madenleri ve silahları yok olursa, belki insanlık için büyük bir fırsat yakalanacak Ahilez. Mesela biz Lutpoli denilen bir Metsis şehrinden zor kaçabildik. Her şeyimizi gözetliyorlardı. En ufak bir şüphe duydukları zaman, hasta olduğumuzu iddia ederek bizi yok etmek istiyorlardı. Şimdi Letrab diye bir hastalık yayılmış durumda. Düşler ve gerçekler arasında sınırı kaldıran bir hastalık. Çünkü Metsis, bu hastalığı insanlara kendi istediği gördürmek ve kullanmak için yaymıştı. Letrap şimdi de onun başına bela olmuş durumda. İnsanlar, gerçek dünyada yaşamak istemiyor artık.”

 

“Karınca Hastanesi” için 7 Yorum

  1. yasemin Diyor ki:

    Ben de bu kitapla ilgili şöyle bir not almışım : Karınca Hastanesi kitabına başlamam ilginç bir tesadüfle gerçekleşti. Kitaplığımda yıllardır duran bu kitabı da pek çok okuyamadığım kitap gibi okumak istiyordum. Bülent Usta’nın Birgün Gazetesi’ndeki köşe yazılarını severek okuyor olmam da bu kitabı okuma isteğimin şiddetini artırıyordu.
    Kitabı daha önce okumaya başlamış olduğumu altını çizdiğim cümlelerden anladım. Sonra da belli belirsiz bir şüphe beni yokladı. Ben mi çizmiştim bu cümlelerin altını? Bu düşünce okumama eşlik ederken bir yerden sonra altı çizili cümleler azalmaya başladı. Altı çizilmesi gereken cümleler olduğunu farkederek kalemi elime aldım.
    Ne biçim bir roman bu diye düşünürken aynı zamanda böyle roman okunur mu diyerek kendimi eleştiriyordum. Romanın kahramanları Bece ile üç kulaklı kedi İvam ve Mece’nin yaşadıkları beni ilgilendirmeye başlamıştı.
    Zaman zaman Bece oluyordum zaman zaman da Mece olmak istiyordum. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için yolculuğa çıkan Bece’nin yaşayacaklarını merak ediyordum. Mece’nin Bece’yi düşünmesini, ilgisini ve sorumlulukla dolu sevgisini takdir ediyordum.
    Bece, erimeyen kartopuna ulaşıp onu eritmeyi başarabilecek mi diye düşünerek ilerliyordum. Romanda kendimi, çelişkilerimi, ikilemlerimi buluyor ve buldukça derin ama rahat olmayan bir nefes alıyordum.
    Romanı az önce bitirdim. Bu dünyanın ve bu dünyaya insan olarak gelmenin müthiş bir zenginlik içerdiğini düşünsem de bu zenginliğin ancak engeller aşıldıkça ortaya çıkacağını düşünüyorum.
    Yolculuklar hep bir yere varmak için değildir. Bir yolculuktayken aniden başka bir yolculuğa konuk olabilirsiniz. Sizi bekleyenlerin de yolculukları var. Yolların kesiştiği yerlerde birbirinizle olağanüstü karşılaşmalar yaşıyorsunuz. Merhaba demek ile hoşça kal demek arasında geçen sürede hislerimiz, iç seslerimiz, eylemlerimizle ne kadar zenginiz ve ne kadar acı içindeyiz…

  2. Melike Diyor ki:

    Yıllardır “okusam” dediğim kitaplardan. Reklamı yapılmayan bazı kitapların kaderi “beklemek” galiba. Eline sağlık Başak 🙂 artık okuyayım ben de 🙂

  3. Zehra Diyor ki:

    Çok ilginç Başak, ben de listeme alayım 😉

  4. senem Diyor ki:

    Aaaa Başak, Bülen Usta’yı dergi, gazetelerdeki yazılarından,çalışmalarından biliyordum ama bu kitabından haberim yoktu! İlgimi çekti. Teşekkürler. Sevgiler.

  5. Saniye Özsan Diyor ki:

    Metsis (SİSTEM), insanların sadece bedenlerini değil, ruhlarını da köleleştirdi. Bu duruma isyan eden herkesi de katlediyor. Evet, SİSTEM dediğimiz şey öyle birşey.

  6. nazım Diyor ki:

    enteresan bir kitaba benziyor. güzel. okumak gerekir diye düşündüm. teşekkürler başakcık ve sevgiler….

  7. basak Diyor ki:

    Bu arada kitaptan bende de bulunsun diye piyasada aradım ama Kızılay’da bir tane -o da Evrensel kitabevinde- buldum. Ama Evrensel kitabevi haftaya getiririz dedi. Bir de idefix’de bu kitap var görünüyor. Almak isteyenlere bilgi vereyim dedim 🙂

Yorum Yazın