Yutmi

Genco Erkal, Abidin Dino, Nazım Hikmet ve Gezi

Temmuz 08 2013

Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise, bir dava uğrunda gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.”

Wilhelm Stekel

Birkaç ay önce okuduğum bir kitaptan alıntı olan bu cümleyi not etmişim bir kağıda. Bu tip notlarım vardır benim sağda solda, daha çok çalışma masamda… Masamın üstünde durup duru. Bir türlü atamam. Onlar beni, ben onları dürter dururuz. Sonra bir gün gelir, neden dürtüğünü anlayıveririm. O not yerini bulur rahatlar, ben de masamdaki düzene kavuşur rahatlarım.

İşte bugün, tam Genco ve dostlarının seslendirdiği bir şarkıyı dinlerken bu not ilişti gözüme. Genco’nun yaşamını düşündüm, yaptıklarını sonra… Sonra kitabı aldım elime, bu cümlenin geçtiği bölümü bir daha okudum. Genco Erkal ile bu yazı ve ardından gelen paragraf(*) arasında bir bağ hissettim. Ben bir Genco Erkal hayranıyım. Ona olan hayranlığım bir gün bile azalmadığı gibi, her oyununda, her okuduğu şiirde daha da artmış benim için çok özel sanatçılardan biridir. Ülkemizde gelmiş ama henüz geçmemiş -ve hiç geçmeyecek- en iyi tiyatro sanatçılarındandır… Fazıl Say gibi onun da hayatta bir duruşu vardır ve bu duruşu her daim koruyabilmiş özel insanlardandır. Oyunlarını, Nazım’dan okuduğu şiirlerini bilenler bilir. Nazım Hikmet ile adeta bütünleşmiştir. Ben de her fırsatta Yutmoğraf’da buluştum ve de buluşturdum sizlerle Onu. Bugün de “Boyun Eğmeyenler”in şarkısı ile konuk ettim Yutmoğraf’a sevgili Genco Erkal’ı ve dostlarını… Bu şarkıyı söyleyen herkesin yüzündeki ifade önemli ama benim için yine Genco’nun ifadesi bambaşka. Ah Abidin Dino hayatta olaydın da Nazım’ın senden istediği resmi Genco’nun yüzüne bakıp yapaydın…

çok şükür, çok şükür

bugünleri de gördüm

ölsem gam yemem gayrinin

resmini yapabilir misin üstad?

Bir bakın ama haksız mıyım?  🙂


Bir sanat festivali tadında düzenlenen 1.Gazdanadam Festivali ve 7 temmuz fotoğraflarını Genco Erkal, dostları ve tüm sanatçılarımız için paylaşıyorum…

(*)“… gönlünde yatan türden bilgiye adım adım yaklaşmaya başlayacaksın; yani, istiyorsan, arıyorsan ve bekliyorsan onu. Diğer pek çok şeyin yanında, insanların davranışları karşısında aklı karışan, korkuya kapılan, hatta hasta olan ilk kişinin sen olmadığını anlayacaksın o zaman. Bu konuda hiç de yalnız değilsin. Heyecan ve dürtüyle öğrenmek isteyeceksin. Aynı senin şimdiki durumunda, pek çok, pek çok insan ahlaksal ve ruhsal sorunlarla karşılaşmış. Ne mutlu ki, bazıları bu sorunları yazmışlar. Onlardan öğreneceksin bunları; eğer istersen. Aynı biçimde, bir gün senin önereceğin bazı şeyleri başka birinin gelip senden öğrenmesi gibi. Ne güzel bir düzen bu, sırayla, karşılıklı. Ve, eğitim de değil bu. Tarih bu. Şiir bu. “Bu dünyaya,” dedi, “yalnızca iyi eğitilmiş insanların ve bilim adamlarının değerli katkıları olabilir demeye çalışmıyorum. Ama diyorum ki, iyi eğitim görmüş insanlar ve bilim adamları, başlangıçta zeki ve yaratıcı iseler -ne yazık ki, bu ender bir durumdur- yalnızca zeki ve yaratıcı olan insanlara kıyasla, arkalarında sonsuza kadar kalabilecek çok daha değerli şeyler bırakıyor gibiler. Kendilerini daha açık seçik ifade edebiliyor gibiler ve genellikle, düşüncelerini sonuca ulaştırmak gibi bir tutkuları var. Ve -en önemlisi- yüzde doksan olasılıkla bilim adamı olmayan düşünürlerden daha alçakgönüllü oluyorlar. “

J.D.Salinger, The Catcher in The Rye
Yapı Kredi Yayınları, Roman, (Çv. Coşkun Yerli) sf.178- 179

“Genco Erkal, Abidin Dino, Nazım Hikmet ve Gezi” için 2 Yorum

  1. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    GICIK… GICIK… GI-CIIIIKKKK!..
    Yaaa… Uzun uzun yazdım birkaç kelime kalmıştı ki telefon çaldı ve o sırada ne oldu bilmiyorum, herhalde yanlışlıkla pencereyi kapattım ve tüm yazdıklarım, puuuuf!..
    Yine yazacağım… Oh canıma değsin!.. ;-))))
    Şöyle başlamıştım:

    Yine duygulandırdın beni be çocuk… ;-)))) Ne güzel şeyler yazıyor, neler öğretiyorsun bana… Ne güzel, ne güzel!..
    “Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise, bir dava uğrunda gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.”
    Wilhelm Stekel
    Bu ve ardından gelen paragraf olağanüstü… Eve gidince arşivime aktaracağım ve ilk fırsatta da kitabı alıp okuyacağım…

    Genco, Genco…
    Ne güzel bir insan!.. :-)))

    1960’lı yılların ortaları, lisedeki Edebiyat öğretmenimiz Nevin Önberk, ne kadar pek sevişmesek te yiğidi öldür hakkını teslim et örneği, içimizdeki sanat sevgisi ateşini harlandıran bizi tiyatro ve operaya ısındıran bir öğretmenimizdi.

    Bir gün AST’ta oynanan tek kişilik bir oyuna götüreceğini söyledi. Yaaaa, üf!.. Tek kişilik oyunda çekilir mi? Ama gitmek gerek. Ya takarsa?.. Gittik. Adamın teki çıktı sahneye, çıplak bir sahne, bir masa ve sandalye vardı sanırım… Bıyık altından gülerek izlemeye başladık. Adam oynadıkça biz nefeslerimizi tutmaya başladık… Çıt çıkmıyordu kimsede, sanki soluk bile alınmıyordu salonda… Beş-on dakika sonra oyun bitti. Yoksa bize mi öyle geldi… Neyse… Anında çılgınca bir alkış tufanı koptu… Herkes ayakta!.. Ben ilk defa böyle bir izleyici tepkisine tanık oluyordum… Üç defa bis yapmak zorunda kaldı…
    Sonradan öğrendiğim kadarı ile, ne kadar doğru bilmiyorum, adam oyuna kendisini o kadar kaptırıyormuş ki doktoru kafasını dağıtması için oyundan önce ve sonra birer kez Çankaya’ya kadar yürüyerek çıkıp inmesini önermiş… Demişlerdi…
    Kim mi bu adam?
    GENCO ERKAL…
    Ve oyun:
    BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ…
    İşte böyle…
    Öptüm cancağızım…
    Geçkin Gezgin

  2. Far From the Madding Crowd Diyor ki:

    Bu ne kadar gülen bir düşüncedir: ““Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise, bir dava uğrunda gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.”

    Benzer kıvamda, Şakir Eczacıbaşı’nın Bernard Shaw’dan biriktirdiklerine dair bir kitap vardır: “Bernard Shaw: Gülen Düşünceler”

    Böyle gülen düşünceleri biriktiren, hayatına bu alıntılarla lezzet katan ne şanslıdır; sen de öylesin, ben de, Şakir de ve bu gezi olaylarında, kabuğundan çıkan binbir güzellik gördüm ki bana entelektüel yalnızlığım açısından bir panzehir, tarifsiz bir coşku ve heyecan, kıpır kıpır bir yaşama sevinci verdi.

Yorum Yazın