Yutmi

Bir Tavşanın Peşinde (Bölüm.III.)

Mayıs 05 2015

Bir tavşanın peşinde “projesi”nin en can alıcı kısmı olan tavşanın peşinde olma hali ve tavşanı yazmaya başlamak için böyle bir anı seçeceğim hiç aklıma gelmezdi. Saat sabahın ikisi!

Bir süredir fazla düşünmemek için karşısına geçtiğim televizyonu izlerken uyuyakalmışım. Seslere uyandığımda Melike Demirağ “arkadaş” şarkısını söylüyordu. Sezen Aksu, Melike Demirağ ile olan arkadaşlıklarının ne zaman başladığını ve yıllarca -zaman zaman ara verseler de- nasıl devam ettiğini ve o ara ara uzak kalmalardan sonra nasıl sessiz sitemsiz, kaldıkları yerden devam ettiklerini anlatıyordu.

Arkadaş şarkısı beni ve eminim birçoğumuzu sarıp sarmalayan, geçmişe götüren, yüreğine dokunan bir şarkı. Ben de bu gece tüm arkadaşlarıma yürekten sevgilerimi gönderirken, hayatıma bir tavşan, bir Cheshire kedisi olarak giren arkadaşlarıma, dostlarıma da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Eğer Alice Harikalar Diyarını okumadıysanız muhtemelen “yine mi şu tavşan meselesi” diyor olabilirsiniz. Okuyanların izniyle kısa bir özet geçeyim. Özet geçtiğim yerleri turuncu ile yazayım ki, okumak istemeyenler bu kısmı atlasınlar 🙂

Masal, kız kardeşi ile pikniğe çıkan küçük Alice’in “Geç kaldım” diyen bir beyaz tavşanın arkasından gitmesi ve tavşanın girdiği deliğe bakarken delikten içeriye düşmesiyle başlar. Deliğin duvarları raflar ve kitaplarla doludur. “Acaba dünyanın diğer ucana kadar düşer miyim?” diye düşünür Alice. Düşüşü sona erdiğinde kendini bir salonda bulur. Salonun ortasında bir masa, masanın üzerinde bir anahtar vardır. Ayrıca onlarca kapı… Anahtarı kapılarda dener. Anahtarın açtığı kapı çok alçaktır ve Alice’in geçebileceği yükseklikte de değildir. Ama kapının arkasında güzel bir bahçe görünmektedir. Alice ne yapacağını düşünürken masanın üzerinde bir şişe görür. Şişenin üzerinde beni iç yazıyordur. Alice şişenin içindekileri içer ve birden küçülür. Alice’in maceraları başlamıştır. İştiği sularla küçülüp, yediği keklerle ve mantarlarla boyut değiştiren Alice, kendini fantastik bir dünyada buluverir. Burada hayvanlar konuşuyordur. Üstelik konuştuklarının hiç bir anlamı da yoktur. Bir tek Cheshire kedisi bilge bir kedidir. (bende öyle bir izlenim bıraktı demek daha doğru olacak belki). Alice Cheshire kedisi ile ilk karşılaştığında;

– Lütfen söyler misiniz, buradan ne taraf doğru gitmeliyim? diye sorar.

Kedi de ona;

– Bu daha çok nerye varmak istediğine bağlı. der.

Alice;

-Neresi olursa olsun. diye karşılık verir.

Cheshire kedisi;

– Öyleyse ne taraf gideceğinin önemi yok. diye karşılık verir.

Alice harikalar diyarında domuza dönüşen bebekler, çay partisi yapan tavşanlar, fareler, alışıla gelmişin dışında bir şapkacı ve iskambil kağıtlarından krallar kraliçeler ve gülleri kırmızya boyayan kağıt askerler görür. Masal, bu büyüleyici hayal dünyasından bir ağacın dibinde Alice’in uyanması ile sona erer.

Hepimizin zaman zaman peşinden koştuğu bir tavşan ve o tavşan sayesinde keşfettiği bir harikalar diyarı olmuştur. Benim de hayatımda peşine takıldığım tavşanlar, karşıma çıkan Cheshire kedileri oldu ve iyi ki de oldu. Hepsi de kendimi, hayatı, güzellikleri ve acıları keşfetmem yolunda bana bilerek ya da bilmeyerek öncülük ettiler. Kimisiyle hala çay partileri yapmaya devam ediyoruz. Kimisi yeni deliklere doğru koşuyor. Kimisi Yutmi’den önce girdi hayatıma, kimisi Yutmi’den sonra. Laf aramızda -kendi farkında değil ama- Yutmi de bu tavşanlardan biri 🙂 ve biz hepsini de sevgi ile kucaklıyoruz.

Benim tavşanlarıma gelince… Size tavşanlarımın isimlerini sayacak değilim. Çünkü çok fazlalar. Okuduğum bir çok kitap, izlediğim filmler, tiyatrolar, hayranlıkla baktığım tablolar, fotoğraflar, heykeller, ruhuma ve yüreğime dokunan müzikler, şarkılar, şiirler… Tüm bunları yaratanlar benim için birer tavşan. Onların eserlerinin beni götürdüğü diyarlar ise farklı farklı harikalar diyarı. Bu tavşanlardan evimde çokça olduğu kadar dışarıda da var. Sokaklarda, kentlerde, ülkelerde… Bir arkadaşım geçen gün Yutmoğraf’a şöyle yazmış; Ben de diyorum ki; Acaba önce tavşan(lar)mı bulmalı idik…Ya çok geç ise… “ama benim hiç tavşanım olmadı kiii :(( ”

Ben de o arkadaşıma -yine- Özdemir Asaf’ın o dizeleriyle seslenmek istiyorum;

Sanırım görmediniz

Şimdi şuradan geçti,

Yazık görmediyseniz

Böcek gibi güzeldi.

Tavşanlar aslında her yerde. Ve hepimiz, zaman zaman o harikalar diyarına gidiyoruz. Fakat kaçımız bunun farkında onu bilemiyorum. Örneğin benim evim koca bir tavşan deliği ve içinde güzel bahçeye açılan bir çok kapı var. Gerçekten! İnanmazsanız bakın size göstereyim;

Bir diğer harikalar diyarım da sualtı… Sualtı ile beni buluşturan Oğuzhan’a özellikle teşekkür etmek istiyorum. Yalnız sualtı değil, dalış hayatım boyunca gerçek bir harikalar diyarındaydım denilebilir. Bu diyardan da bir iki fotoğraf karesi var. Bunlardan ilki daha masalsı. Bu bir puzzle ve benim yatak başucumda asılı. Bu fotoğraf, sualtı ile ilgili hayallerim ve gerçeklerimin bir bileşkesidir. Bir fotoğrafa bu kadar alt yazı yeter  🙂

Diğer suatlı fotoğrafı ise ömrü hayatımda iki dalış gezisinde çektiğim fotoğraflardan oluşan bir kolaj. Bu ömrü hayatımda iki defa dalış yaptığım anlamına gelmez tabii 🙂  Bu fotoğraflar yurtdışı dalışlarında çekildi ve gerisi olur mu bilemediğim için, en sevdiklerimi birleştirdim.

Laf aramızda harikalar diyarının yalnızca “harika” şeylerden oluşmadığını da hatırlatmak isterim. Alice’in kendi gözyaşları içinde boğulmasına ramak kalan bölümü hatırlıyor musunuz? 😉

Kendisinin hiç tavşanı olmadığını söyleyen arkadaşım, aynı yorumunda, kısa bir film göndermiş bana ve filmin içinde geçen bir cümleyi paylaşmıştı;

Bazıları Alice’tir ve dünya onlar için, harikalar diyarıdır”

Ben de size diyorum ki; belki siz de bir Alice’siniz ve harikalar diyarında yaşıyorsunuz, ya da bir tavşan… 🙂

Yaşadığınız sürece tavşanınız ve o tavşanın peşinde koşacak cesaretiniz eksik olmasın.

Saat sabahın dördü ve ben bu şarkıyı tüm tavşan arkadaşlarıma gönderiyorum;

“Bir Tavşanın Peşinde (Bölüm.III.)” için 9 Yorum

  1. Banu Yagmurlu Diyor ki:

    Benim de bi suru tavsanim varmis meger, farkindaliga sebep olmak buyuk sevap biliyosun di mi Basak 🙂

  2. Aslı Diyor ki:

    Nihayet oldu gibi, bi bak hele:))

    çiçek böcek renk…
    tavşan peşinde tavşan
    hayret ki hayret!

  3. basak Diyor ki:

    Hocam gözünüz aydın nurtopu gibi bir çekirgeniz daha oldu 🙂

  4. çekirgenin hocası Diyor ki:

    Boynuz kulağı geçmiş, bence Hocalığa talip yeni Çekirge :)))

  5. pınar Diyor ki:

    Sen muhteşem bir tavşansın ve iyiki varsın:))

  6. Gülbüz uç Diyor ki:

    Bu tavşanı çok seviyorum:)

  7. Gülbüz uç Diyor ki:

    Bu tavşanı çok seviyorum:)

  8. Hasan Tekneci Diyor ki:

    Önce inanmak ve bir yerden takibe başlamak lazım heralde değil mi? Yani bir tavşana raslamadıysak,bir tavşan bulamadıysak yada biz göremiyorsak (üstelik sizce etraf tavşan doluyken ),bir tavşan yaratıp ,takibe mi başlamalı?
    Takip demişken ,yukarda yazdığınız gibi; Alice veya tavşan olmak değil de belki de hepimiz (herkes) hem Alice hem tavşanız(dır) değil mi? Bir tarafdan tavşan(ların) peşinde ki Alice iken diğer tarafdan, kendimizde birilerine (Alice lere) tavşanlık ediyoruzdur.Yoksa etmeliyiz mi demek daha doğru olur?
    Yaratmaya mı uğraşıyorum,buldum mu bilmiyorum ama ,ben burda ,tavşanın izindeyim..Bakalım 🙂

  9. Nurgök Özkale Diyor ki:

    Aslı ne güzel demiş; ” tavşan peşinde tavşan”!…Merak ettik biz de; sizi takip ediyoruz!…:)

Yorum Yazın