Yutmi

Shiva Shiva Shiva Shambo :) Huzurun Kenti RISHIKESH

Nisan 01 2012

Kendimi en rahat hissettiğim en çok huzur bulduğum yer Rishikesh oldu. Bana göre bunun en birincil nedeni Rishikesh’de kulağıma kaçan ve gezi boyunca dilimden düşmeyen o parçaydı.

Dinlemek isterseniz http://www.youtube.com/watch?v=71Y0KYSfCck tıklamanız yeter.

Tabii ki tek nedeni beni saran bu müzik değil. Ama müzik beni nasıl etkiliyorsa artık, ha bana büyü yapmışsınız ha çok beğenebileceğim bir müzik dinletmişsiniz.

Önce size biraz Rishikesh’i anlatayım. Rishikesh, Ganj’ın kenarında kurulmuş küçük bir sahil kasabasını andırıyor. Bizim bildiğimiz sahil kasabalarından en büyük farkı, tatil köyleri yerine aşramlarla dolu olması. Rishikesh’in en önemli özelliği, Ganj nehrinin Himalayalar’dan doğup ovaya döküldüğü ilk yer oluşu. Şehrin trafiğinden, gürültüsünden, “tozundan” uzak bir yer. Sonra Ganj’ın en temiz olduğu yer de burası. Hem dağlardan gelen temiz sulardan doğuyor olması, hem debisinin yüksek olması Ganj’ı burada içilebilir kılıyor 🙂 Ama biz yine de içmedik. 🙂

Rishikesh’e ulaştığımızda hava kararmıştı ve sanırım saat 10’a geliyordu. Zafer Abi bavullarımızı taşıması için birilerini ayarladı ve onlar önde bizler arkada yürümeye başladık. Çok değişik demir bir köprüden geçerken ben fotoğraf çekmek için biraz oyalandım fakat bu kısacık zaman diliminde bile gruptan oldukça uzak kaldığımı görünce hızlıca bizimkilere yetiştim. (not: akşam çektiklerim birşeye benzemediği için size sabah çektiklerimden gösteriyorum 🙂 ) Bu demir köprünün üzerinde bir sürü maymun var. Üstelik HIRKIZLAR 🙂 Elinizdekilere özellikle poşetlere dikkat etmeniz lazım. Ben Rishikesh sokaklarında elinde bir poşet portakal, bir poşet muzla koşturan çok maymun gördüm 🙂 Bir de Babunlar var. onlar biraz daha büyük ve daha agresif. Ben tam bu köprüde bir tanesinin resmini çekmek için biraz yaklaşmıştım ki hayvan üzerime doğru ciddi bir hamle yaptı. Ama tam o anda bir köpek de ona saldırdı da benim canımı ve yutmoğrafımı kurtardı. Belki köpek kılığında bir tanrıydı kim bilir 🙂 Hindistan da o kadar çok tanrı var ki. Şimdi mitolojisi ile ilgili bir kitap okuyorum walla çok tanrı var gerçekten. Mesela maymun tanrıları da var, fil de var, inek de var, tavuskuşu da var… Hele tavuskuşlarının, erkeğinin gözyaşından döllendiğini biliyor muydunuz?  Ben de bilmiyordum ama öyleymiş….

   

Neyse nerede kalmıştık? Aslında ben çok oyalanmamıştım, grup anlam veremediğim bir şekilde hızlı yürüyordu. Bir süre sonra bavulları taşıyanlarla bizim grup arasında kopmalar olmaya başladı. Taşıyıcılar, o kadar ağırlığa rağmen uçarcasına yürüyor, gecenin kararlığında kayboluyorlardı. Aydın Abi ve ben pergelleri açtık. Zafer Abi’de grubun geri kalanını toplamak için arkada kaldı. Bize taşıyıcıları izlememizi, onların oteli bildiğini söyledi. Hadi hayırlısı dedik ve neredeyse koşar adım onları izlemeye koyulduk. Otele ulaşıp bavulları kurtardığımızdan 🙂 emin olduktan sonra bir şeyler yemek için çarşıya indik. Saat geç olduğu için ancak bir yer açıktı. Meğerse buralarda akşam saat 10’dan sonra pek hareket olmazmış. Bir de köprü tamiratta olduğu için akşam saat 10’dan sonra kapanıyormuş. Bizim taşıyıcılar da köprü kapanmadan karşıya geçebilme telaşındalarmış.

Sabah yine gün doğumuyla uyandım. Bu uyanışlar her geçen gün daha zor oluyordu. Kaldığım oda gün ışığı almadığı için biyolojik saatim de çalışmıyordu. Ama sabah erken kalmak her zaman iyidir. Görecek o kadar çok şey var ki ve biz bu gezi temposu içinde o kadar çok şey  kaçırıyoruz ki…  Ben uyanır uyanmaz kendimi sokaklara attım ve hemen otelin devamındaki sokak boyunca karşılıklı sıralanmış Yogileri gördüm.  Sadu da olabilir. İnanın ben de karıştıyorum hangisi hangisi. Ama sanırım bunlar Yogiydi. Alınlarında boya yoktu. Yogiler öylece oturuyorlar yollarda. Çalışmıyorlar. Bir iş yapmıyorlar. Tapınaklarda verilen yiyeceklerle veya yoldan geçenlerin verdikleri paralarla yaşıyorlar ve anladığım kadarıyla evleri yok. Size bir kaç yogi fotoğrafı göstereyim;

   

   

Ben fotoğraf çekerken zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. Bizimkilerle buluşup kahvaltıya gitmem lazım. Otelemizin hemen bir kaç sokak altındaki çarşıda, Ganj’ın kenarında mütevazi bir kahve mi desem restoran mı -artık bilemedim- kahvaltı ettik. Burada bu kadar huzur bulmamın sanırım en önemli nedeni de, tam bizim gittiğimiz sırada orada düzenlenen Yoga Festivali olsa gerek 🙂 Düşünsenize dünyanın en ünlü Guruları (üstatlar) ve yogacıları toplanmış. Ortamda müthiş bir pozitif enerji bulutu var anlayacağınız 🙂 Yine şanslıyız ve bu festivali ucundan kıyısından da olsa izleme şansımız olacak.

Aslında benim bir dini inancım yok. Ama dinlerin içinde barındırdığı iyi niyete ve güzel öğretilere inanıyorum. Uzakdoğu felsefesine ve öğretilerine de ayrı bir ilgim var. Osho olsun, Krishnamurti olsun, zaman zaman okurum ve beni hafiflettiğini hissederim. Bununla birlikte bu iyi niyeti, bazı insanların, çıkarları ve hırsları uğruna kötüye kullanıldığını da görüyor ve üzülüyorum. Örneğin Hindistan’da gördüğüm insanlık dışı durumların ve bu durumlara karmalarının sebep olduğunu düşünen insanların bunu kabullenip sessiz kalması, yönetimin işini oldukça kolaylaştırıyor ve üst kastların rahatça yaşamasını sağlıyordur diye düşünüyorum. Elindekinin değerini bilmek, onunla mutlu olmak tabii güzel. Ancak bunun, insanı, daha insanca ve adil bir yaşam için mücadele etmekten alıkoymaması gerektiğine inananlardanım. Hem kendisi hem de başkaları için… Mahatma Gandhi bunun en güzel örneklerinden biri benim için. Ve bu söylediklerim tüm dinler için geçerli… Bir de enerji dedikleri şeye inanıyorum… Neyse bunlar benim düşüncelerim ve tartışılabilir şeyler… Ama burada ne bunları tartışmak ne de tartışmaya açmak istiyorum. Zira çok hassas ve üzerinde konuşulurken çok özenli olunması gereken konular.

Biz dönelim Rishikeh’e ve aşramlara. Ya da dönmeyelim de biraz ara verelim.  Aşramları da bundan sonraki bölüme bırakalım. Zira tek bölüm için fazla yüklendim.

Arkadaşlar, bu ne biçim iş… Yaz yaz bitmiyor. Hindistan’dayken ben ne yazacağım ki dönüşte, bol bol resim koyarım artık diyordum ama şimdi de yaza yaza bitiremiyorum.

Bişey değil, özet çıkartarak yazmaya çalışıyorum birde 🙂 Aklıma gelenlerin tümünü yazmaya kalksam, ya da Hindistan’ın bana düşündürdüklerinin… Neyse ne yapalım bu da böyleymiş. Daha fazla merak eden olursa buyursun bir gün çayımı içsin, o sorsun ben de bildiklerimi, gördüklerimi anlatayım 🙂

Hayır benim ihtiyarlar da beni yalnız bıraktı buralarda. Ben onlar da yazar bir iki satır diyordum ama Rüştü Abi, Oya ve Taşkın Abinin dışında kimsenin sesi çıkmıyor. Bir de sevgili Zehra ve Nur sağolsunlar. Onlarda oralara gittikleri için yazılara çok katkıda bulunuyorlar… ALOOO ! Duyuyor musunuz? 🙂

Bu da Zehra için;Satyaa & Pari – 06 – Shiva Shambhu

 

“Shiva Shiva Shiva Shambo :) Huzurun Kenti RISHIKESH” için 12 Yorum

  1. Necla Diyor ki:

    18 nolu foto harika, bir de ikinize her sabah gülümseyen Sadu… Çay içmeye gelmek istiyorum:-) Anlat bana daha daha…

  2. Levent AK Diyor ki:

    Eline sağlık, çok güzel yerler görmüşsün ve sayende biz de yarı yollu görmüş kadar olduk 🙂

  3. Zehra Diyor ki:

    Of yaaa, az önce yazdığım her şey uçup gitti Başak 🙁 Rishikesh’e hakim yokedici Tanrı Shiva işbaşında sanırım! Svargashram’ın çarşısında her zaman yükselen bu “Shiva Shambo” beni de çok etkilemişti biliyo musun? En sonunda dayanamayıp bir müzik dükkanına gidip “bana bu CD’yi verin” demiştim 🙂 Ama ben Satyaa&Pari versiyonunu duyuyordum ve onu aldım; ancak youtube’da onu bulamadım, bulsam buraya da koyacaktım!

    Rishikesh benim Hindistan’daki ilk göz ağrımdır…5 gün boyunca kaldığım aşramda sabahın 3-4’lerinde hoparlörlerden yankılanan Sanskrit mantralarla uyanıp uyku-uyanıklık arasında çoooook huzurlu bir halde yatağıma gömülüp onu terk edemeyişime yanayım!! Napıcaksın uykuyu kalk, nerde söyleniyo bu mantralar oraya git işte…ama gidemedim; çünkü her sabah 5:30 da kalkıp derse koşturuyordum; üstelik 04:30’da başlayan ilk dersleri asarak (ona sadece 1 kez katılabildim) Akşam 6’da benzeri mantralar tekrar yükseliyordu, bu sefer ganj kenarından…Ne ruha işleyen ne mistik, ne başdöndürücü aarti’ydi onlar, bence en güzeliydi! O puja ateşinde tütsülenmek, Swamiji ile ateşe ghee dökmek, her “swaha”da (daha sonra içinde inek kakası olduğunu öğrendiğim) tohumları ateşe atmak, Hanuman Chalisa’ya alkışlarla eşlik etmek, kendinden geçmek, offf ne güzeldi…oradayken bu kadar sevdiğimi fark etmemiştim! Shiva’nın saçlarından doğarak yeryüzüne nehir olarak akan ve kuraklığa son veren Tanrıça Ganga’ya her gün ışık seli sunmayı; maymun Tanrı Hanuman’ın muzip enkarnelerinden sakınmayı (malum, orada insanın üzerne güvercin pisleyecek değil ya!) bu kadar özleyeceğimi hiç tahmin etmezdim…

    Om namah shivaya, teşekkürler Başak, yeniden yaşattığın için :))

  4. basak Diyor ki:

    Sevgili Zehra,

    O zaman sana küçük bir hediyem var 🙂
    Bu bölümün sonuna bak bakalım 🙂

  5. Nur Diyor ki:

    Önce Janset, sonra senin yüzünden Rishikesh’e de gidilecek diye kafaya yazdim. O kadar gezilecek ülke varken hadi tekrar düş Hindistan yollarina… Ama fareli trenleri de yaşamak lazım…Oof of…

  6. aysun Diyor ki:

    Başakcım bütün fotoğraflar çok hoş ama 2 ve 18 numarALI FOTOĞRAFLARA BAYILDIM. Yazdıkların da sanki diğerlerinden biraz farklı bu sefer. Acaba Hindistan’ın huzurundan mı yoksa sen bu gezi yazılarında artık ustalaştın mı? Sevgiler

  7. Ş.A. Diyor ki:

    10 nolu fotoğrafın netliğine hayran kaldım eğer tabi üstünde oynamadıysan. Yazılarını baştan beri okuyorum. Ve çevremdekileri de dinliyorum , bu seneki kadar hindistan hikayeleri dinlememiştim. Acaba türkiye de de böyle köşeler yok mu? Arınmak için oralara gitme alternatifi nereler olabilir? Ben şahsen Rize kaçkar dağları eteklerindeki yaylamda oturduğum zaman (gazaliden giriyor, freud dan çıkıyorum) ,sizin hissettiklerinizle aynı şeyimi hissediyorum? Ya da sizinkilerin farkı nedir? Bana sonra anlatırsan sevinirim…

  8. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Yazma işine kalkışmamakla iyi mi ettim kötü mü karar veremedim ;-?)?(?
    Çok güzel yazıyorsun ama çok cimrisin!..
    Bu da beni fıtık ediyor ;-))))
    Madem uzun yazatak milleti sıkmaktan çekiniyorsun sen de bu deneyimini KİTAPlaştır :-))))

  9. basak Diyor ki:

    Sevgili Uşağum Ş.A. (İstemediğin için ismini yazmıyorum 🙂 )
    10 nolu fotoğraf el değmeden bloga konulmuştur. Yazılarımı okuduğun ve düşüncelerini paylaştığın için de teşekkürler. Neyseki ben seni tanıyorum bu yazdıklarında olumsuz bir şey görmüyorum 🙂 Benim huysuz ve aksi arkadaşım 🙂 Bizim memleketimizde öyle köşeler olmaz olur mu? Hele ki Kaçkarlar… Kaçkarlar benim içimde ukde… Hikayesini bilen bilir… Ama bir gün oraya da gideceğim, ahtım var.
    Ha bi de uşağum, herkes kendi yüreğini bilir, ben ne bilurum seninkinu? 🙂

  10. Zehra Diyor ki:

    Jaya jaya shiva shambo!!!!!
    Yaşa Başak, harikasın!!!
    Çok teşekkürler :))

    Hindistan’ı merak edenler bence sadece çay sohbetinde de anlayamazlar olayı, gidip bizzat yaşamaları lazım 🙂

    sevgiler…

  11. Abdurrahman YILMAZ Diyor ki:

    Tebrikler yine bir solukta okudum,izledim.
    Özellikle fotoğraflar çok başarılı ve keyfli
    Eline,emeğine sağlık

  12. MuratC Diyor ki:

    Güzel bir izlenim ve deneyim olmuş. Bizlere de nasip olması dileğiyle.Teşekkürler 🙂

Yorum Yazın