Yutmi

Uçuruma Sallanmak…

Kasım 21 2012

Tibet sınırına çok yaklaştık. Bu otelde, Nepal’deki son gecemizi geçireceğiz. Herkes bavullarını alıp odalarına çekilirken ben yokuşun sonunda gördüğüm salıncağa bakakalmıştım.

Gözlerime inanmakta zorlanıyordum. Zira çok iri bir ağacın dalına kurulmuş salıncak, bir uçuruma sallanıyordu. İpi öyle uzundu ki sanki salıncağa binen kişiyi önce bulutların üzerine bırakacak, oradan da uçuruma savuracak gibiydi. Hava kararana kadar salıncağın başından ayrılamadım. Yutmi’nin bile nutku tutulmuştu. Ağacın gövdesinde oturan, salıncağın yanında dikilen çocuklar heyecanla sıralarının gelmesini bekliyorlardı. Birkaç haşarı erkek çocuğunun dışında Yutmi ile pek ilgilenen olmadı. Salıncakta sallanan çocuklara dehşet içinde bakıyor, biri sen de bin diyecek diye ödüm kopuyordu. Ama bakmaktan da kendimi alamıyordum. Sabah ilk iş salıncağın yanına gittim. Önce gerçekten de uçuruma mı sallanıyor bu  diye kenara kadar gidip baktım. Evet bildiğin uçurumdu aşağısı. Salıncağı incelemeye koyuldum. İpleri daha doğrusu halatları çok kalındı. Oturma yeri ise iki parça bambudan başka bir şey değildi. Kalın halatlar önce bambulara sonra da ağacın en kalın dalına dolanmıştı. Bambuların üzerine oturdum. Ayaklarım toprakta. Kalbim pıtır pıtır atıyor. Ortalarda kimsecikler yok. Bunu yapmak istiyorum. El kadar bebeler nasıl da uçuyorlardı bulutlara doğru. Salıncakla beraber geriye doğru gittim, gittim, gittiiiim… Ve birden ayaklarım yerden kesildi. Artık uçuruma doğru uçmaya başlamıştım. Salıncak o kadar eğretiydi ki düz gidemiyordu bile. Bu beni daha da tedirgin etti. Ayaklarım tekrar yere değdiğinde bir daha uçmaya cesaret edemedim.

Yutmi de bana bağırıp duruyordu zaten “Yapmaaaa ! Yapmaaaa!”. Salıncaktan indim. Yutmi’yi alıp otelin restoranındaki terasa götürdüm. Gün ağarmaya başlamıştı…

Kahvaltıdan sonra otobüsümüze binip tekrar yollara koyulduk. Yol keyifliydi. Öyle güzel manzaralar vardı ki Umut’la ikimiz en önde itiş kakış görüntü kapmaca oynamaya başladık. Bu sınıra kadar böyle devam etti. Sınıra yaklaştıkça dağlar daha da yükseliyor, yol zaman zaman öyle bozuluyordu ki Karadeniz yollarındaki karabasanlarım gelip yakama yapışıyordu. Sol tarafımız uçurumdu. Camdan da gökyüzü değil, yanızca dağlar görünüyordu. Bunu görüntülemek mümkün değildi. Yutmi sindi kaldı göbeğimde…

     

Sınıra geldiğimizde otobüsü boşalttık çünkü sınırı yürüyerek geçmemiz gerekiyordu. Bavullarımızı da sarpalar (yük taşıyan Nepalliler) taşıyacaklardı. Nepal’deki rahatlığımız yerini tuhaf bir gerginliğe bırakmıştı çünkü sınırın öte tarafı fazla ciddi ve askeri görünüyordu.  Çin’in Tibet üzerindeki baskısı sınır itibariyle kendini hissettirmeye başlamıştı. Sınır çizgisi büyükçe bir nehirdi.

Nehrin üzerindeki koca köprünün yarısı Nepal’de yarısı Tibet’teydi ve tam ortasında pasaportlarımızı kontrol etmeye başladılar. Bu iş sırayla oluyordu ve ben 4.sıradaydım. Bu sıranın tüm Tibet gezisi boyunca geçerli olacağını daha sonra öğrenecektik. Artık Tibet topraklarındaydık, daha doğrusu köprünün Tibet bölümündeydik. Sanmayın ki pasaport kontrolü burada sona eriyor.

Köprüden sonra geçiş kapısına geldik. Artık fotoğraf çekmek yasaktı. Polis kontrol noktalarında da yasaktı. Ama Yutmi durur mu? Bu sefer de savaş muhabiri sanmaya başladı kendini. Çaktırmadan bir kaç kare yutuverdi 🙂 Bizi Tibet’li rehberimiz Dauva karşıladı. Çok güler yüzlü ve heyecanlı bir adamdı. Otuzlu yaşlarını sürüyor olmalıydı. Sınıfın haşarı öğrencisi gibi bir görüntüsü vardı. Dauva’yı daha çok konuşacağa benziyorduk. Esas pasaport kontrolü buradaydı ama önce bavullarımıza ve çantalarımıza baktılar. Görevlilerin ifadeleri çok soğuk ve ciddiydi. Bize yapılan uyarılar yavaş yavaş gerçekleşmeye başlamıştı. Önce Serra ve Atıler’in okumak için yanlarında taşıdıkları Türkçe romanlara -uzun uzun karıştırdıktan sonra- el koydular. Didem’in cüzdanını didik didik aradılar. Sıra bana geldi. Ben  yanıma kitap almamıştım. Sorun olmaz nasılsa derken, Nepal’den aldığım oyun kağıtlarına takıldılar. Nepalli çocukların fotoğraflarından oluşan kartlara tek tek baktılar. Sonra Katmandu şehir haritasını buldular, onu da açıp bir süre incelediler. O an aklıma geldi, bunlar Dalay Lama resmi arıyorlardı. Bulamadılar tabii ben de geçtim. Ferhan Hoca’nın da müzik CD’lerine el koymuşlar. Bora’nın da Nepal’deki rehberimiz Kaman’ın irtifaya iyi geleceğini söyleyerek verdiği bir torba sarımsağına el koymuşlar :))) Doğru okudunuz… Diğer yiyeceklere dokunmadılar…

Sınır kapısından çıktıktan sonra 3 ayrı araca dağılarak tekrar yola koyulduk. Daha 10dk. Yol ya gittik ya gitmedik ki askeri bir barikatla karşılaştık. Yine pasaport kontrol… Araçlardan inip, sıramıza geçtik. Ben 4.sıradaki yerimi aldım. Askeri nizam pasaportlarımız yeniden kontrol edildi. Tekrar yola koyulduk. Gümrük kapısına gelmiştik. Buradan geçmemiz kolay oldu. Ancak burada bagajlarımızı artık kendimiz taşıyorduk. Neyseki otobüsümüz hemen gümrük çıkışında bizi bekliyordu.

Yola çıkmadan önce bir restoran’a girdik. Küçük bir restorandı. Bize yak çayı ikram ettiler. Yak sütlü çay. Ben çay içmem ki bir de yak sütlüsü… Şeytan dürttü, içtim. Çayla ilgisi yoktu. Sulandırılmış kremalı mantar çorbasına benziyordu. Fena değildi. Umut içmedi, onunkini de içtim. Yemekte noodle var dediler çok sevindim. Gelen şey benim bildiğim noodle’a hiç benzemiyordu. Noodel’lı çorba… Bakalım daha neler göreceğiz.

Yemekten sonra yola koyulduk. Yol manzaraları MUHTEŞEMDİ ! 🙂 Tırmanmaya başlamıştık ve artık yer yer kar görmeye başladık. 2000’lerden 5000’lere doğru, +25’lerden (-)’lere doğru yükseliyorduk. Soğuk gittikçe hissedilir hale gelmişti. Herkes yanındaki kırka, polar bulduysa giymeye başlamıştı. Kabanlar bavullarda, bavullar da otobüsün bagajındaydı. Neyse ki benim kaz mı tavuk artık her neyse tüyü montum yanımdaydı. Güneş kayboldukça soğuk daha da hissedilir hale gelmeye başlamıştı. Otobüs geçit gibi bir yerde durduğunda Dauva 5200mt’de olduğumuzu, fotoğraf için araçtan inebileceğimizi, ama çok fazla dışarıda kalmamamız gerektiğini ve hızlı hareket etmememizi söyledi….

Arkası yarın…

“Uçuruma Sallanmak…” için 15 Yorum

  1. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Salıncak okurken beni de korkuttu ama ben de dayanamadım bindim hem de uçarcasına (yükseklik korkuma rağmen :-))))
    Ülkelerarası sınır geçişlerine çok mu takıyoruz, ne?
    O bölümleri okumamış varsaydım kendimi ;-)))
    5200’e bu kadar hızlı mı çıktınız? Çoook kötü… Ama sanırım kimseye birşey olmadı…

  2. basak Diyor ki:

    5200’e çok mu hızlı çıktık? Sanmam… İki güne yayılmış olmalı yükselişimiz. Biraz etkiledi o bir sonraki bölümde gelecek ama normal sanırım. Boru mu ? 5200MT :)) Hem başkaları da söyledi sonra yaşadıklarımız olağanmış 🙂

  3. Zehra Diyor ki:

    İşte heyecanla beklediğim bölümler; biz yükseklik sebebiyle yolculuğun bu kısmında sizden ayrılmıştık malum. Çeşitli arkadaşlardan Tibet’i dinledim ama oranın her insanda yarattığı etki ve hisler değişik gördüğüm kadarıyla. Bir de Dünya’nın tepesinde olma durumu var, o yüzden merakımı çok cezbediyor:)…Uçurumdaki salıncağı hiç duymamıştım mesela, ne cesaret; pes dedim! Çocukları nasıl bindiriyolar ona… Sınırı geçiş maceralı olmuş, yürüyerek geçmek, didik didik aranmak.. Sarımsaklara el konulmasına çok güldüm 😀 Ne alaka diyesi geliyor insanın. Tibetli rehberiniz herkesin kalbinde bir taht kurmuş anlaşılan, özel birine benziyor. Onun hakkında da duymak isterim senden 🙂 Tibet çayını merak ediyorum. Noodle’lı çorba Thukpa dedikleri yemek sanırsam? Masal ülkesine yolculuk gibi…

  4. servet Diyor ki:

    Salıncağı görünce geldi aklıma. Motor ve hız tutkunu bir arkadaşım vardı. 200km/s üzeri hız denemeleri yapardı. Bunu neden yaptığını sorduğumda, “Motordan indiğimde, azrail ile yüzleştiğimi ve ölümü yendiğimi düşünürüm. Artık kimse beni ölümle tehdit edemez.” derdi. Binmek için sıra bekleyen çocukların tutkusu ne olabilir bilemedim.
    Dalai Lama’yı kovalayan canlı türü nedir acaba…
    Yine büyük badireler atlatıp, harikalar yaratmışsınız. İkinizi de sevgiyle kucaklar, Yutmi’yi ayrıyeten objektifinden öperim.

  5. gk Diyor ki:

    Çocukken o denli uzun halatı olan bir salıncağa ben de binmiştim ve yüreğim pırpır etmişti, biraz yükselince azcık da korkmuştum…
    Pek de macerelı bir geçiş olmus sizin için,
    Daha öncelerde Nepal e gidenlerin de Kızıl Kimer bölgelerinde böyle heyecanlar yaşadıklarını dinlemiştim…

  6. basak Diyor ki:

    Servet Abi,

    O sorduğunuz köpek Tibet’e has cins bir köpek cinsi de Apao olarak geçiyor 🙂

  7. Necla Diyor ki:

    Heyecanla takipteyim:-)

  8. Zehra Diyor ki:

    O köpek benim de dikkatimi çekti ama benim bildiğim Tibet mastifi denilen ve epey saldırgan olabilen çoban köpeğini görüntüsü daha farklı. Buradaki biraz süs köpeğini anımsattı bana 😀 Ama çok tatlı olduğu kesin, ne hoş koşturuyo Dalai Lama’nın ardından öyle! 🙂

  9. gökhan çetin Diyor ki:

    Yazını okuyunca biraz araştırma yapma ihtiyacı hissettim.Öncelikle sizi iyi karşılamayan askerlere karşılık teşekkür eden pepsi tabelasını(9.resim) tibet,pepsi diye yazınca neler çıktı neler özellikle, Homo Economicus – Reklamy: Pepsi Tibet – YouTube , 4 defa seyrettim
    sembolün anlamını bulamadım ,belki tibet te iyi bir reklam olmuştur ama bence saygısızlık 2.ci sarımsak konusu tibette irtifadan kaynaklanan y.tansiyona karşı 1000 lerce yıldır limon sarımsak kürü uygulanıyormuş bu kürde manastırlarda tabletlerde yazılıymış.yanınızda limon olsaydı oda giderdi.en son dalay lama,böyle gidersek çok yakında bizdede ATATÜRK resimlerini arayacaklar

  10. senem Diyor ki:

    http://www.seyir.org/izle/ucurumun-ustunde-salincak-keyfi.html
    Bu da başka bir salıncak!
    Devamını bekliyorum çünkü anladığım kadarıyla oralara gitsem bile gözümü açıp etrafıma bakacak halim olmayacakmış:)

  11. Şeniz Pamuk Diyor ki:

    Evet ya, tişörtlerle sallana sallana Nepal yollarında giderken bir köşeyi döndük (mecazi olarak) ve kendimizi karların içinde bulduk. Gümrük memurlarına çok insaflı davranmışsın Başak’cım. Benim bavulumu bayan görevli aradı ve tüm kozmetik eşyalarımı tek tek inceledi, şampuanı kokladı:)) Devam devam:)) Muhteşemsin:))

  12. basak Diyor ki:

    Zehra’cım

    Bu resmi koyarken biliyordum başıma bunların geleceğini de ben Selçuk’tan beklerken Servet abi’den geldi 🙂

  13. Mehmet Külahcı Diyor ki:

    Sevgili Başak,

    Önce Çin’e ve daha sonra Tibet’e, işgalden hemen sonra gittim. Kırsal kesimdeki köylüler bizim Anadolu insanımıza benziyordu. Fakir ama konuksever. Otel odalarında oksijen tüplerinin hazır ve dolu olmasına dikkat et. Koruma altındaki sarayda, yak kokusuna ve kaybolmamaya özen göster. Kolay gelsin. Sevgiler.

  14. onur Diyor ki:

    e hani yarın oldu, devamı yok hala 🙂

    ben normal salıncağa bile binemem yanımda biri varsa, çok korkarım. uçuruma sallanan salıncak da neymiş!

  15. servet Diyor ki:

    Başak’ın salıncağı masummuş yahu. Çoluk çocuk eğleniyor işte. Ama Senem hanımın gönderdiği salıncakta, Azrail’e ağır tahrik var bence. Hani sağlıkta olduğu gibi Rabbim meleklere “performans” teşviği koysa , o ip çok sık kopar gibime geliyor.
    Töbe töbe…
    Evlerden ırak…
    Yok, binmem arkadaş. Onur kardeşim sen de binme.

Yorum Yazın