Yutmi

Tin tin tini mini hanım

Ekim 23 2014

Bu türküyü çocukken çok söylerdim ama bir Sinop türküsü olduğunu yeni öğreniyorum 🙂 Eee şimdi çalmazsam olmaz 🙂

Sinop’a bu ikinci gelişim.

İlk gelişimin hikayesini daha önce okumamış veya tekrar hatırlamak isteyen arkadaşlarla altta bir daha paylaşacağım çünkü bu iki gezi birbirinden çok farklı oldu. İlki güneşli bir şubata rastlarken, bu sefer Karadeniz’in yağmuruna yakalandık. Ama Yutmi de ben de buna hazırlıklıydık ve yağmurun bize sunduğu tüm güzelliklerin keyfini çıkartmaya çalıştık.

Ankara’dan gece yarısı yola çıktık, beklediğimiz gibi yağmurlu bir Sinop’a indik… İlk önce Hamsilos koyuna gittik. Akliman’da kısa bir mola verip İnce Burun’a geçtik. Hamsilos ve Akliman’da çektiğimiz fotoğraflar eğlenceli oldu ancak bu fotoğrafları Yutmoğrafya’nın 10.sayısında paylaşacağız. Hatta iki tanesini de Fazlı’ya hediye edeceğiz… Yutmoğraf öyle istedi, biz de kendisini kıramadık 😀

Ama İnce Burun’u şimdi sizlerle paylaşabiliriz.

Not: Yazının devamını okumayıp yalnızca fotoğraflara bakmak isteyen arkadaşlar olursa diye araya bir de tin tin tini mini hanımın Şirin Pancaroğlu yorumunu koyuyorum. Bence çok hoş bir yorum olmuş. Zaten arp’a bayılırım 🙂

İnce Burun’dan sonra kalacağımız otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz Sinop Merkeze indik. Grup Sinop Cezaevine girerken ben de yolun karşısından sahile attım kendimi. Sinop Cezaevini daha önce gezmiştim. Hem de tek başıma 🙂 Cezaevi ile ilgili yazı, fotoğraf, şiir ve müziklere yazının sonundaki linkten ulaşabilirsiniz.

Evet ne diyordum; bizimkiler cezaevine, ben denize… Nasıl bir rüzgar… Hırçın bir deniz… Önce sahilde yürüdüm biraz. Denizin kıyıya bıraktığı izlere baktım, ufka baktım, denize bakan tepedeki o küçük ve şirin eve baktım. Denizin kokusunu çektim içime… Sonra dalgakırana doğru yürüdüm. Dalgakıranda rüzgar sert esiyor, deniz kayaları dövüyordu. İnce yağmur damlaları rüzgarın havaya savurduğu denizle karışıyordu. Rüzgara karşı durdum. Üzerimdeki yağmurluk çırpınıp duruyordu. Rüzgarın gücünü tüm bedenimde hissediyordum. Banu’yu düşündüm. Giresunludur Banu arkadaşım. O olsaydı birlikte nasıl da eğlenirdik, o bayılır böyle havalarda Karadeniz’e… Yutmi’nin de keyfi yerinde… Yağmur rüzgar dinlemiyor. İlk defa Yutmi ile Housing’i (Yutmi’nin yağmurluğunun adı) bu kadar sıkı fıkı gördüm.

Öğleden sonra balıkçı teknelerinin oralarda gezindik biraz. En son paylaştığım denemelerdeki fotoğrafları çektik Yutmi ile… Bizimki normalde yağmurlu havayı sevmez ama bu sefer pek keyfi yerindeydi. Öyle ya, ne zamandır doya doya fotoğraf çekememişti… Yutmi aç kalmaya görsün, yağmur çamur dinlemez her bişeycikleri yutar walla…

Akşama hiç hali kalmadı bizimkinin. Zaten yağmur da fazla izin vermedi bir saatten sonra. Öyle şiddetli yağıyordu ki… Yutmi’ye göre hava hoş. Onun yağmurluk zırnık su geçirmez… Peki ya ben ne yapayım…?

Geceyi, çekim yapmak yerine, bu gezide tanıdığım, daha doğrusu tanımaya niyetlendiğim iki güzel insanla rakı balık eşliğinde sohbet ederek geçirdim. Öyle sanıyorum, ertesi sabah erken kalkacak olmasak, o sohbet sabahlara kadar uzardı… 🙂

Sabah otelin kahvaltı salonuna indiğimde gördüğüm manzara karşısında alelacele ağzıma iki lokma tıkıştırıp kendimi sahile attım. Bulutlu ama güneşli bir hava, dalgalı bir deniz, upuzun bir kumsal… Tam bir saat sahilde yürüdüm. Yutmi çok komikti. Kafayı dalgalara takmış onları yutmaya çalışıyordu. O koskoca sahil ise bizimkinin minicik ağzına sığmıyordu… :))) Ama ben yine de karışmadım. Ne istiyorsa yuttu. İşte bunlar da yuttukları 🙂

Bu sabah Erfelek şelalelerine gideceğiz. Bunun için çok mutluyum çünkü geçen Sinop gezimde Erfelek’i ve İnce Burun’u görememiştim. Bir saate yakın yol aldıktan sonra şelalelerin olduğu bölgeye geldik. Önceki gün yağan yağmur yolları biraz bozmuştu ama neyse ki bizim şelalenin oradaki tesislere ulaşmamıza engel bir durum yoktu. İlk şelalenin olduğu alan piknik alanı gibiydi. Bölgede bugünkü iklim şartları da dikkate alındığında erişilebilir 8 şelale varmış ancak biz Yutmi ile ancak iki tanesine bakıp, daha sonra yapraklarla oynaşmaya karar verdik. Yaprakların, özellikle de çınar ağacının yapraklarının sonbaharda aldığı renkler ikimizi de büyülüyordu. Yutmi açısından çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Ya onun zevkleri benimkinden farklı olsaydı ne yapardık? Neyse ki ikimizde aynı şeylerden zevk alıyoruz ama O bana göre daha cesur. Korkmadan her yere burnunu sokuyor. Bu yüzden bir keresinde az kalsın dev bir istiridyeye yem oluyordu 🙁

Evet işte 2.Sinop maceramızın da sonuna geldik.

Unutmadan, son fotoğraflardan önce size Sinop Cezaevinin lingini koyayım; 

https://www.yutmografim.com/beton/

“Tin tin tini mini hanım” için 9 Yorum

  1. Fazlı Öztürk Diyor ki:

    Seni her geziye götürmek gerek 🙂 Bütün geziyi bir güzel anlatmışsın. İyi ki bu blog var da bizimle olmadığın zaman dilimlerinde neler yaptığını görebiliyoruz 🙂

  2. basak Diyor ki:

    Sevgili Fazlı,

    Sizin gibi özenli ve ilkeli bir ekiple ben de her yere giderim. İyi ki çalmışım şu KA’nın kapısını 🙂

  3. gokhan kocak Diyor ki:

    fotoğraflar pek şahane 🙂

  4. öner özaylak Diyor ki:

    arplı tini mini çalarken fotolara bakınca güzel oldu. kapalı havaya karşın fotolarda neşe var. eline sağlık başak.

  5. F.Işın Sun Diyor ki:

    Yine müthiş bir anlatım ve muhteşem fotograflar…. Teşekkürler

  6. nazım Diyor ki:

    başak, Sinop’u özlemiştim. teşekkürler. anlatımın, resimler ve şarkılar harika…

  7. servet Diyor ki:

    Pek iyi, pek güzel, yine şenlendirdiniz gönlümüzü… de, nasıl gittin; nasıl gidilirse güzel oluyoru yazsan…
    En güzeli ilk kare,… masal gibi

  8. basak Diyor ki:

    Teşekkürler Servet Abi. Her zamanki gibi siz de Yutmoğraf’ı şenlendirdiniz 🙂
    Sinop’a bir fotoğraf atölyesi olan KA’nın organizasyonu ile otobüsle gittim. Nasıl gidilirse güzel oluyora gelince; bu kişiden kişiye fark edebileceği gibi, kişinin kendi içinde bile zamana ve şartlara bağlı olarak değişebilir.
    Bir arabaya üç beş arkadaş doluşur gidersin onun keyfi başkadır, kışın gidersin başka, yalnız başına gidersin başka güzel olur. Sevgilinden ayrılıp gidersen başka, sevdiğinle birlikte gidersen başka… En iyi lokantasında yemek de yesen, ayak üstü balık ekmek de yesen hepsinin güzelliği başka. Keyifli bir sohbetin, keşfetmeye meraklı bir halin varsa bunun bile hiç önemi yok bence.
    Aslında nasıl gidilirse güzel olur biliyor musunuz; duygu dolu bir yürekle giderseniz çok güzel olur 🙂 O zaman nasıl gittiğinin, neyle gittiğinin hiç önemi kalmıyor.
    Tabii bunlar benim düşüncelerim 🙂

  9. Şadi Canpolat Diyor ki:

    Etkilenmemek elde değil. İyi ki varsınız. Hayranlık ve saygıyla…

Yorum Yazın