Yutmi

Mekong Nehri ve Müthiş Bir Gösteri

Mayıs 10 2016

Akşam yemeğinden sonra bir grup marketin etrafındaki açık pazarı gezmeye giderken ben de bir an önce duş alıp o gün gördüklerimi yazmak istiyordum. Yurt dışı gezilerinde, özellikle hızlandırılmış olanlarında öyle çok şey görüyor ki insan ben bunları ancak yazarak sindirebiliyorum.

Sabah saat 8’de Mekong nehri için yola çıktık. Neyse ki ekip liderimiz Sinan çok programlı ve ekip arkadaşlarımız da çok dakik. Bu o kadar önemli ki… Hele hele yurt dışı gezilerinde… Yaklaşık 2-2,5 saat sonra Nehrin oraya geldik ama yol üzerindeki tapınağa uğramayı ihmal etmedik. Gördüğüm en renkli tapınaklardan biriydi. Biraz Tibet motiflerini hatırlattı bana. Bu arada tam biz tapınağı gezerken bir cenaze arabası içeri girdi. Hayatımda gördüğüm en renkli, en eğlenceli görüntüye sahip cenaze arabasıydı. Ama ölü olarak binince anlamaz ki insan bunu ya da bir yakınının ölüsü içinde giderken… Ya da bir ölüyü taşırken… Aklıma Oğuz’la ve OCÇ’le hafta sonu konuştuğumuz kodlamalar geldi. Belki de böyle kodlandığımız için diyeceğim ama yok yok ben yine de öyle bir arabanın daha keyifli işlerde kullanmasını isterim doğrusu. Ama belki de bir cenaze arabası çocukları ürkütmesin diye öyle tasarlanmış olabilir  🙂 Daha sonra yolumuza devam ettik ve nehir gezisi yapacağımız teknelerin kalktığı yere geldik.

Dünyanın 12., Güney Doğu Asya’nın 7. en uzun nehri olan Mekong nehri hakkında biraz bilgi edinmek isteyenler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Mekong

Nehir biraz hareketliydi. Kuzucuklar vardı. Nehrin üzerinde de bir yaşam devam etmekteydi. Küçük baraka evler tenekeden yapılmıştı. Yük taşıyan teknemsi şeyler neyse de kum taşıyanlar beni çok şaşırttı doğrusu. Beton santraline benzettiğim bir tekne dahi vardı. Yani inşaat malzemesi taşıyorlardı.Bunlar biraz uzaktan geçtiği için iyi fotoğraf alamadım onun için buraya koymayacağım. Nehir üzerİşte önce motor sonra tekne ile gezdiğimiz bölgeinde şantiye olabileceğini düşündüğüm başka bir teknede insanlar yıkanıyorlardı.  Ama normal tabii çünkü bu küçük adalarda da inşaatlar var. Malzeme nasıl gidecek başka.

Evet nehirde adacıklar vardı ve biz bu adacıkların birinin arkasına dolaşıp, daha dar olan bir kanala en fazla 5 kişin bindiği kanolarla nehrin derinliklerine doğru ilerledik. Sonra bir noktada karaya çıktık. orada yavru timsahları, şeker yapım yerini gördük. Bir de içinde yılanların ve akreplerin olduğu ilaç niteliğinde bir içkiden tattık. Ben de içtim. Tadı viskiye benziyordu. Merakımı giderdim yalnızca… Yoksa alıp da buraya getirilesi şeyler değil hiç  :))) Arkadaşlar çaylarını içerlerken ben de bir ressamın atölyesini gezdim. Atölye dediğim üstünde dam olan 3 tarafı açık bir yer 🙂 Resimleri son gönderdiğim yazıda vardı zaten onun için tekrar buraya koymayacağım.

Yemekten sonra Saigon’a döndük. Sinan (tur organizatörümüz aynı zamanda rehberimiz) bize akşam için bir sürprizi olduğundan bahsediyordu. Saigon’a dönüş yolunda sürprizini açıkladı; tarihi opera binasında Vietnamlı bir grubun performans gösterisini izleyecektik. Bu grup Türkiye’ye de gelmiş ama ben ilk defa burada duydum.

Opera binasına gittiğimiz yolda yürürken, sanki Vietnam’ın dışına çıkmışız gibi bir hisse kapıldım. Büyük, Avrupai, gösterişli binaların vitrinlerini dünya markaları süslüyor, beş yıldızlı otel binalarının roofları, turistleri ağırlıyordu. Burası gerçek Vietnam değildi sanki. Ankaraya’ya döndüğümde Küba’da Chanel’in ilk defa defile düzenlediğini ve yerli halkı defileye almadığını gaztede okuduğumda, Saigon’da çektiğim, soldaki kare gözümün önüne geldi. Yolda gördüğümüz Samsung ve Canon’un kilometrelerce uzunluğundaki fabrika binalarını düşündüm sonra. Vietnam, ucuz iş gücünün sömürüldüğü, ünlü markaların üretildiği ülkelerden biri haline gelmişti.  Yaşadıkları bağımsızlık mücadelesini, bu uğurda ölen onca insanı düşününce bu canımı acıttı.

Gösteri öncesi fuayede ikram edilen yeşil çayları içip çok lezzetli bir zencefil kurusu yedikten sonra gösteriyi izlemek için salona geçtik.  Salon çok büyük değildi. Ankara’daki küçük tiyatro büyüklüğündeydi.

Yerel çalgılardan oluşan 3’erli grup, sahnenin sağ ve sol ön taraflarında yer almaktaydı. Yine sahnenin gerisinde yer alan bambular dekoratif bir obje şeklinde özel olarak ışıklandırılmışlardı. Gösteri ilerledikçe bu bambuların neden orada durduğunu anladım. Oyuncular bambularla dekorlar oluşturuyor, gösterilerinde araç olarak bambuları kullanıyorlardı. Kostümler hepsinde aynıydı. Kadınlarınki bir ton daha koyu olsa da hepsi toprak rengiydi. Vietnam müziği eşliğinde bambuları kullanarak yaptıkları hareketlerin etkisini ciddi bir biçimde arttıran diğer bir unsur da ışıktı. Bu kadar Sade, zarif ve duygu yoğun bir şey hiç izlemedim sanırım. Aslında izledim izledim de sanırım burada beni vuran, dışarıdaki Vietnam’la, Vietnam’ın yaşadığı tarihi süreçleri bu gösteriyi birlikte değerlendirmem olmuştu.  Gösteride bir Vietnam köyündeki günlük yaşam anlatılıyordu. Yaşamın zorlukları ve verdikleri mücadele ile Vietnam insanın içindeki o temiz duygular sahneden bana geçmişti. Belki de bunu Vietnam’a indirgemek de doğru değil. “İNSAN” olarak bakınca da bu böyle. Bu kadar az ve sade şeyle ne kadar çok şey anlatılabildiğini ilk defa burada bu kadar güçlü bir şekilde yaşıyordum. Gerçek Vietnam ve Vietnamlı, bu küçük sahnede devleşmişti.

Gösteriyi izlerken Cirque Du Soleil’i düşündüm. En sevdiğim gösteri grubudur. Her gösterisini büyük bir hayranlıkla izlemişimdir. Bu da onun gibi bir insan sirkiydi aslında ama Cirque Du Soleil’de kostüm, makyaj ve dekor ne kadar abartılıysa, bu da bir o kadar sadeydi ve bu sadelik ona farklı bir asalet getiriyordu. Ya da bana öyle hissettiriyordu.

Küçük ama şaşağalı opera binası, sahnedeki gösterinin sadeliği ve zarafeti karşısında bir anlamda tüm etkisini yitirmişti gözümde. Gerçek Vietnam’ı izliyordum. Gösteri sonrası Opera binasından çıktığımızda yine o şaşağalı sokaklarda bulduk kendimizi ve gösterinin etkisi bir kere daha hissettirdi kendini. Tüm gösteri boyunca gözümden süzülen yaşlara artık hiç hakim olamıyordum. Bu güzel gösteri bize Sinan’ın bir sürprizinden çok, bir armağanı olmuştu adeta. Sevgili Sinan’a bu güzel armağanı için tekrar teşekkür ederiz. Tamamı olmasa da, oradaki etkiyi yaşatmasa da, ben yine de you tube’dan bulduğum bir bölümü burada sizlerle paylaşmak istedim.

“Mekong Nehri ve Müthiş Bir Gösteri” için 17 Yorum

  1. hasan Diyor ki:

    Fotoğraflarına bayılıyorum Başak…
    Gerçekten ,çok hoşuma gidiyor..

    bana sözün var unutma; projede fotoğraflarıma yardım edeceksin:))

    eline,gözüne,yüreğine sağlık:))

  2. sevim Diyor ki:

    çok güzel aktarıyorsun bize , fotoğraflar ve yazıların ile ….

    eline sağlık 🙂

  3. servet şengül Diyor ki:

    Başakcım fotoğraflarını dillendirince pek güzel oluyor; sanki birlikte gezmişiz gibi..
    Mekong, benim kuşağımın büyülü sözcüğüydü. Mekong ve Vietkong kelimeleri ise şiir gibiydi. Amerikalıların yenilgisini,Vietkongun zaferini günlerce kutlamıştık.

    Gösteri gerçekten harika, hele ki tiyatroda tamamını seyretmek ne büyük şans.
    Teşekkürler, sevgiler.

  4. Necla Aytuna Diyor ki:

    Hissettiklerini bize de hissettirmeyi nasıl başarıyorsun, diye uzun uzun düşünüyorum…

  5. meltem Diyor ki:

    Çok teşekkürler Başak…

  6. ibrahim Diyor ki:

    Bir yandan güzel diyorum, bir yandan insanları ve yaşadıkları yerleri ve ortamı görünce halime şükrediyorum, bir yandan da mutluluklarını görünce kendime şaşıyorum…

  7. Mete Uygur Diyor ki:

    Sevgili Başak ,
    Ne güzel fotoğraflar çekmişsin…Kıskandım doğrusu. Eline ve diline sağlık.Tekrar oralara götürdün beni…

  8. Hanife Altuntaş Diyor ki:

    Paylaşmanın doğası zaten kendiliğinden çok güzelken, bu fotoğraf ve yazılarla daha da güzelleşiyor sanki☺

  9. Nurgök Diyor ki:

    Harika bir paylaşım. Fotoğraflar çok güzel. Gösteri ne büyük bir şans olmuş.

  10. başak Diyor ki:

    Gerçekten çok iyi denk geldi… Ama Sinan’ın bunu düşünmesi de büyük incelik… 🙂

  11. zehra Diyor ki:

    Alllaam, muhteşem fotolar! 🙂

  12. Zafer Diyor ki:

    Rengarenk, zorlu yaşamlar 🙂

  13. Hasan Diyor ki:

    Sıradan yaşantılar….sıradan manzaralar daha mı iyi fotoğraf malzemesidir?
    Yoksa sen bunlardaki fotoğrafı daha iyi yakalayıp ,daha mı iyi çekiyorsun bilemedim .

    Ben senin bu tür (yerlere ait) fotoğraflarını daha çok seviyorum.

    eline,gözüne sağlık Başak ..

  14. başak Diyor ki:

    Belki onlar daha bilinmedik olduğundan ilginç geliyordur  🙂
    Ama ne yalan söyleyeyim ben de sıradan yaşamların olduğu yerde fotoğraf çekmeyi seviyorum. Ama farklı kültürlerde olursa… Örneğin şapkaları değişik olursa :)))
    Şaka şaka… Ama farklı kültürleri merak ettiğim doğru  🙂

  15. Yasemin Özçer Diyor ki:

    Sevgili Başak
    Mekong ve gösteri kısmını öyle anlatmışsın ki, benim duygularımla da tam olarak örtüştü.
    Mekong’da gördüğümüz birçok balık çiftliği, doğanın artık dünyanın her yerinde Nasıl doğallıktan uzaklaştığını gözler önüne serdi. Balık ve timsahlar doğal hayat yerine artık çiftlik ürünleri.
    Bunun dışında nehir eni itibariyle benim şimdiye değin gördüğüm en görkemli olandı. Bir an nehir, göl kavramları kafanızda karışabiliyordu.
    Gösteriyi ben de hep Cirque de Soleil ile kıyasladım ve gerçekten de ” estetik, artistik ve sanat” böylesi bir sadelik içinde ancak bir ekip ruhu ile oluşturulabilir diye düşündüm. Doğal, içten ve sade olanın üstünlüğü bir kez daha ortaya çıktı.
    Resimlerin bir harika, ortadan kaybolma nedenin tam olarak anlaşılmıştır.
    Emeğine sağlık arkadaşım, sevgiler

  16. inci Diyor ki:

    Başakcım, cok mutlu oldum Vietnamı bana yeniden ve daha ayrıntılı yaşattın,
    yolculuğunun güzel geçmiş olmasına ve bizimle paylaştığın her güzel kare için binlerce teşekkürler,
    daha nice yolculuklar ve güzel anılarla dönmen dileklerimle, sevgiyle kal….Inci

  17. Saniye Özsan Diyor ki:

    Nehir üzerindeki yaşam ile gösteri arasında bir ilişki var. Çok güzel fotoğraflar Başakcım.

Yorum Yazın