Yutmi

Küçük Dev Ülke Liderini, Dünya Gerçek Bir Devrimciyi, Fidel Castro’yu Kaybetti

Kasım 26 2016

….

….

……..

 

….

….

….

……..

tum-guzel-insanlarin-anisina

Her ölüm, sevenleri için erken ve katlanılması zor bir durumdur. Sevmeyenleri için ise bir mutluluk anına dönüşebilir. Bir insan herkes tarafından sevilebilir mi?

Saygı duyduğum birisi -bu bir arkadaşım da olabilir, hatırlamıyorum- yıllar önce bana “eğer bir insanı herkes seviyorsa, o insanın duruşunda, karakterinde bir bozukluk vardır” demişti. Bu cümleyi yıllarca unutamadım. Her durumda da sorguladım. Bugün Fidel Castro’nun kaybının ardından Miami’deki kutlamaları gördüğümde bu söz bir kere daha geldi aklıma…

Kimilerinin çıkarları, toplumun çıkarlarının önünde gelir. Bu her dönemde olabilecek birşeydir, çokça görürüz. Böyle zamanlarda Castro’nun -“Bir katilin, bir hırsızın başbakan olduğu bir cumhuriyette, dürüst kişilerin yerinin ya mezar, ya cezaevi olduğunu anlayabilmek zor bir şey olmasa gerek”-  dediği türde insanlar da çıkabilir. Ne yalan söyleyeyim ben de kendi halkına zulmeden, onlardan aldıklarıyla lüks bir yaşam süren, adaleti hiçe sayan, aydınlarını, yazarlarını, düşünürlerini hapse atan, sanata ve doğaya karşı bir insan ölse, üzülemem.

Kimi zaman da öyle insanlar çıkar ki toplumun çıkarları için hayatlarını koyarlar ortaya. Bunun madalyasını da tarih takar o insanlara. Çünkü o insanlar öyle alçakgönüllüdürler ki kendilerini parlatma çabası içinde olmamışlardır hiç bir zaman. Onun içindir ki bazılarının ölümü kimilerini sevindirirken, kimlerini de üzecektir. Bundan dolayıdır ki ben, bugün Miami’de sevinenleri onaylamasam da anlayabiliyorum. Sanırım Fidel Castro, onların çıkarlarına uygun bir dünya sunmamış onlara. Daha adil, daha eşitlikçi bir toplum olsun istemiş. Miami’deki insanlara uymamış olabilir bu.

Fidel Castro hakkında yazmaya çabalıyorum ve bunu istiyorum. Çabalıyorum çünkü bu öyle kolay bir şey değil benim için. Duruşu, ilkeleri ve bunu hayata geçirmişliği ile öyle özel bir insan ki Castro benim için, böyle olunca yazmak da kolay değil. Biliyorum şimdi bir çok köşeyazarı Castro hakkında yazıyor. Eğer az çok elim kalem tutuyorsa, gezilerimi, duygu ve düşüncelerimi paylaşabildiğim Yutmoğraf gibi bir alanım da varsa ve ben o küçük dev ülkeyi görüp, Castro’nun neleri başardığına da tanık olmuşsam, bunu biraz da borç biliyorum kendime. Bu satırları yazarken tek sığındığım şey ise Castro’nun alçak gönüllülüğü. Yazıyorum, çünkü Ona saygı duyuyorum.

Dini bir inancım olmadığından olsa gerek, hayatta hiç kimseyi ve hiç bir şeyi tanrılaştırmadım. Hayranlık duydum evet ama tanrılaştırmadım. Bunda 3,5 yaşımdan beri çok farklı iki aile yapısı arasında büyümüş olmamın payının büyük olduğunu düşünüyorum. Elimden geldiği, aklım yettiğince insanları olumlu ve olumsuz, yapıcı ve yıkıcı, verici ve alıcı yönleriyle değerlendirmeye çalışırım. Bir şey hakkında fazla bilgim yoksa kesin cümleler kurmaktan kaçınırım hep. Umarım siz de bu yazıyı okurken bu söylediklerimi dikkate alarak okuyabilirsiniz.

Fidel Castro hakkında yazmak istedim evet. Çünkü bundan beş yıl önce, Fidel Castro hayattayken, bu küçük dev ülkeyi görme şansım oldu. Evet burası benim için küçük ama dev bir ülke. Kolay mı onca sene, onca amborgoya karşı, Amerika gibi bir ülkenin karşısında dimdik ayakta durabilmek. Üstelik bu duruşunu bozmadan. Üstelik kendinde azken ihtiyacı olanla da paylaşabilmek.

Evet, gördüğüm kadarıyla Kübalılar lüks bir yaşamın içinde değillerdi. Son model arabaları, cep telefonları, hatta -bizim gittiğimiz sene- doğru düzgün internetleri bile yoktu. Şehirler arası otobüsleri dökülüyordu ama işliyordu da. Arabalar 60’lardan kalmaydı ( aslında bu günümüz avrupası için lüks sayılabilecek bir şey sanırım 🙂 ), hastanelerde, elektronik panolarda, kuşe kağıda basılmış kataloglarda değil, elle hazırlanmış panolarda okurdunuz bilgileri. Eczanelerde ise ilaçlar kutuyla değil, ihtiyaca göre adetle verilirmiş. Fotoğraftaki yazar kasaya dikkatinizi çekerim.

Küba’lılar tutumlu insanlar desem sanırım doğru olur. Tutumlu olmak zorundalar evet ama tutumlu olmak kötü bir şey değil ki. Benim ailem tutumludur mesela. Hele babanem… İtiraf ediyorum, ben o kadar tutumlu olamadım ne yazık ki. Sanırım çok yokluk çekmediğim için. Devlet memuru bir adam, eşi de çalışmıyorsa üstelik, hele bir de okutacak iki çocuğu varsa tutumlu olmak zorundadır. Tabii namusuyla çalışıp, kazanıyorsa… Öyle at yenisini alalım yapamaz. Eskiden mahellelerde tamirciler vardı hatırlar mısınız? Hala var tek tük. Ayakkabı tamircisi, elektronik eşya tamircisi… Galiba ders kitaplarımızda bile işlenirdi tutumlu olmak. Zaman içinde tutumlu olanı sevmeyenler, işlerine gelmeyenler oldu. Kimdi bunlar? Niye sevmediler sizce?

Neyse ben konuyu dağıtmayayım. Demem o ki Küba insanı tutumlu yaşıyor, at yenisini alırsın yok. Elindekini tamir ediyor, hor kullanmıyor uzunca süre işini görüyor. Öyle şık dükkanlar, büyük AVM’ler pek yok. Şehir merkezinde var biraz. Sağlık merkezleri janjanlı değil belki ama sağlık hizmeti bedava Küba’da. Eski ama tertemiz her yer. Tüm Küba’lılar her sene ücretsiz sağlık taramasından geçiyor. Eğer kalp gibi şeker gibi kronik rahatsızlıkları varsa buna yönelik kontroller belli periyotlarda tekrarlanıyor. Üstelik yine ücretsiz.

Biliyor musunuz Küba karma aşılar ve tıp konusunda çok gelişmiş bir ülke. Bu kadar yoksunluğuna rağmen üstelik. Her ne kadar son günlerin sansasyonel haberi Küba’daki kanser aşısıysa da ben size ondan bahsetmeyeceğim. Ben Küba’da ziyaret ettiğimiz Aşı Enstitüsünden bahsedeceğim. Küba karma aşılara neden bu kadar önem veriyor biliyor musunuz? Çünkü Küba koruyucu hekimliğe önem veriliyor. Hasta olmamak esas alınıyor. Onun içinde aşılara önem veriliyor. Hastalığı engellemek, tedavi etmekten daha ucuza geliyor çünkü. Küba sağlıkta da tutumlu bir ülke. E kolay mı bu onurlu duruşu korumak, ele güne muhtaç olmadan yaşamak…

Ve tüm bunlarla birlikte dünyanın en sağlıklı çocukları Küba’da. Bunu ben söylemiyorum, geziye birlikte gittiğim doktor arkadaşlarım, sokakta gördükleri çocuklara bakarak söylüyorlar.

Ve biliyor musunuz; tüm bu yoksunluğa karşı, Küba’da her çocuğun günde bir şişe süt hakkı olduğunu, tüm çocukların okula gitmelerinin zorunlu ama eğitimlerin ücretsiz olduğunu. Üstelik kitap parası, okul bağışı filan gibi şeyler olmaksızın. Ve biliyor musunuz Küba’da cicili bicili kreşler, ana okulları olmasa da bebek ölüm oranlarının en düşük ülkeler arasında olduğunu. Küba’da hiç çocuk işçi çalıştırılmadığını. Bir şey daha; Aslında bu Küba Kadın Federasyonu’nun başarısı belki ama ben bunu da eğitimin içine sokacağım. Küba’daki yargıçların %74’ünün, doktorların %60’ının, üniversitedeki öğretim görevlilerinin %53’ünün kadın olduğunu biliyor musunuz?  Biliyorum şimdi ne sorduğunuzu; nüfüsun % kaçı kadın diyorsunuz, değil mi şimdi? Evet çünkü aynı soruyu biz de sormuştuk. %50-%50…

Küba, onca yoksunluğunun arasında gerçekten yardım sever bir ülke. Orada gördüğüm iki şey beni çok etkilemişti. Biri ELAM Tıp Okulu, diğeri ise Çernobil faciasından etkilenmiş çocukların tedavisi için açılmış olan rehabilitasyon merkezi. Burada çoğu kanser hastası 25.000’in üzerinde çocuk tedavi edilmiş. ELAM Tıp Okulunda ise, Güney Amerika’nın ve Afrika’ nın yoksul bölgelerinden gelen çocuklara tıp eğitimi veriliyor ve birer doktor olarak ülkelerindeki ihtiyaç olan bölgelerde hizmet vermek üzere yetiştiriliyor. Okulda okuyan çocukların yalnızca yol parasını kendi ülkeleri karşılıyor, onun dışındaki tüm masrafları (yeme-içme, barınma ve eğitim) Küba karşılıyor. Bunun gerçekleşmesi ve takibi için Küba ve işbirliği yaptığı ülkelerde komisyonlar kurulmuş. İhtiyaç sahiplerini ve hizmetin yerine ulaşıp ulaşmadığını takip ediyorlar.

Evet Küba’da lüks bir yaşam bulamayıız. AVM’ler göremeyiz. Teknlojik olarak da tatmin etmeyebilir birçoğumuzu. Bunları arıyorsanız mutlu da olamazsınız, ve bunları sağlayamadığı için Fidel Castro öldü diye sokaklarda sevinç çığlıkları da atabilirsiniz.

Küba’da hırs yok, rekabet yok, teknoloji tıpta gelişmiş olabilir ama kişisel tüketime yönelik teknoloji bulamayabilirsiniz, geniş evler, markalı ürünler ya da alışveriş merkezleri bulamasınız pek fazla. Ama Küba’da evlerin dış duvarlarına yapılmış sanat eserlerini gezebilirsiniz sokaklarda bedeva… Müzik yapanları, dans edenleri izleyebilirsiniz sokakalarda, bedava. Ya da kapısı açık evlerden birine davet edilebilrisiniz sırf sıcak bir gülümsemeniz yüzünden. Ya da bir kitabın satırlarında, bir gitarın tellerinde buluşabilirsiniz. Çocuğun eğitimi, ailenin sağlığı konusunda endişe duymadan, işsizlik korkusu çekmeden yaşayabilirisin. İş yerinde rekabet, sokakta adalet korkusu çekmeden stresten uzak yaşayabilirisin. Ama lüks ararsan pek yok. Küba’ya gittiğinizde neye, nereye baktığınız çok önemli. Bütün bu ambargoların ve onurlu duruşun sebep olduğu yoksunluğu da görebilirsiniz -ki yoksunluk yok diyemem-, bunları da… Babası dürüstlüğünden taviz vermediği, sistemin çarpıklıklarına ayak uydurmadığı için az parayla yaşamak zorunda kalan bir ailenin çocukları, babalarıyla gurur da duyabilirler, başka çocukların sahip olduklarına sahip olamadıkları için nefret de edebilirler. Onun için Miami’lileri anlayabiliyorum diyorum. Ama dediğim gibi, onları anlıyor olmam, onları onaylıyor olduğum anlamına gelmesin sakın.

Tüm bu yazdıklarım, benim gözlerimle gördüklerim. Ben bunları yazmalıyım ki neden Fidel Castro’ya saygı duyuyorum, bu lafın arkasını doldurabileyim. Evet Fidel Castro öldü. Ama ne mutlu ona ki bir yaşama tüm bunları sığdırabildi. Hayallerini gerçekleştirip, yaşadığı sürece de bu hallerinin arkasında halkı ile birlikte dim dik durabildi. Ve inanın bana buraya yazdıklarım, orada gördüklerimin belki de yalnızca ana başlıkları. Çünkü ben her bir Kübalıda, Fidel’i ve Che’yi ve onların bıraktığı ilkelerin izlerini ayrı ayrı gördüm. Ve her birinin hikayesini buraya yazmaya kalksam… Ah keşke bunu yapsam…

Sözlerimi tam da Fidel Castro’yu anlatan, Jose Marti’in o güzel dizeleriyle bitirmek istiyorum;

Aynı yalınlıkla ölmek isterim

Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz

Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde

Yeryüzü uzansın altımda sessiz.
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim

Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında

Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında

Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.

“Küçük Dev Ülke Liderini, Dünya Gerçek Bir Devrimciyi, Fidel Castro’yu Kaybetti” için 8 Yorum

  1. esin Diyor ki:

    Başak, ne güzel ifade etmişsin Fidel’i neden sevdiğimizi. Yanaklarından öperim.

  2. hasan Diyor ki:

    Bunca yıl direndi ..bir adam,bir ülke..
    Şunca insan,bunca ülke hiç feyzalamadı..
    Sonunda (Amerika seçimleriyle) aksine felaketin gittikçe büyüdüğünü görüp öldü..

    Hiç değilse bir ülke mi demeliyiz ..
    Bilmiyorum..

  3. Esin Diyor ki:

    Evet, gercekten onemli bir liderdi. Eminim ulkesini ve halkini da cok sevdi. Benim tek itirazim insani insan yapan en onemli seyi, kendi hayatiyla ilgili kara verme hakkini-yine kendince iyi amaclarla- Kubalilardan esirgemesiydi. Bize burdan cok romantik geliyor hersey ama birinin senin seyahat etme hakkini elinden aldigini bir dusun. Ayni sekilde hissedecek misin? Maalesef ben bencilim, hala kisisel ozgurlukleri toplum refahinin onunde tutuyorum. Yine de birinin olumune sevinmek insani degil bence, onu da anlamıyorum, o ayrı.
    Sevgiler

  4. basak Diyor ki:

    Sevgili Esin,

    Küba ile ilgili farklı düşüncelerin olması çok doğal sanırım. Ama bildiğim kadarıyla Küba’da seyahat engeli yok. Hatta bir yerde okumuştum 18 yaşına gelen ve 100 peso verebilen biri pasaport alabiliyormuş. Ancak maddi olanıksızlıklar ve bir de bazı ülkelerin vize ambargosu yüzünden yurt dışına çıkış zor oluyormuş. Küba vizesi de bu bilgiyi doğruluyor. Çünkü Küba vizesini pasaportuna yapıştırmıyorlar, zımbalıyorlar ve çıkarken de alıyorlar ki bu vize yüzünden bazı ülkelere girişinde sorun yaşamayasın diye.
    Ama dediğim gibi bu konu hakkında çok fazla bilgiye sahip değilim. Kafana takılan sorular olursa Jose Marti Küba Dostluk Derneğinden de bilgi edinebilirsin.
    Konuya romantik bakıyor olabilir miyim? Bilmem, belki… Ama yazıda anlattıklarım da hiç azımsanacak şeyler değil bence. 🙂

  5. Oya Hatipoğlu Diyor ki:

    Başak’cığım benim de çok etkilendiğim bir ülke bu kadar güzel anlatılabilirdi.
    Farklılığını bir kere daha gösterdin sana binlerce defa TEŞEKKÜRLER…..

  6. ibrahim şepitci Diyor ki:

    İnsanın sevdiği birini kaybetmesi çok üzücü, senin için üzgünüm Başak’cım. Dediğin gibi her insanın artıları eksileri vardır, Fidelin toplamda artıları çoktu ki taaa Türkiye’den insanlar onun için üzülüyor ve yazılar kaleme alıyor. Yokluğu kazanca çevirmenin formülü de onunla tarihin karanlık sularına gömüldü, yaptığı “aşı” kapitalizme karşı ne kadar savunma yapacak ben de merak ediyorum.

  7. ayse Diyor ki:

    Fidel’in olumunu ogrendikten sonra hemen blogumda yazmak istedim, hatta baslıga da Fidel’in sozlerini koydum .”HASTA VİCTORİA SİEMPRE” …Sonrasında hem zor hem kolaydı duyguları yazmak… dusundum sessizce, gozumun onunden 2003 yılında iki arkadas yaptıgımız 3 haftalık Kuba gezimiz gun gun gecti…Ve yazamadım, tutuldum kaldım. Fidel’in bir baska sozu hep kulaklarımdaydı ”VAMOS BIEN”…
    Ve sen yazdın Basak’cım. Yazdıklarını okuyunca cok mutlu oldum benim yapamadıgımı sen cok guzel yapmıstın. Tesekkurler, benim icin de yazmıs oldun bu efsaneyi…
    Kolay degil boyle bir dunyada FİDEL CASTRO olabilmek ve Kuba’yı bugune getirebilmek.

  8. Pınar Doğan Diyor ki:

    Ben o ölmeden Küba’yı görmeyi çok istemiştim ve bu hayalimi 2013 yılında 2 arkadaşımla birlikte 26 gün batıdan doğuya bir çok yerini gezerek gerçekleştirdim. Beni hayal kırıklığına uğratan ve hayran bırakan birçok duygu yaşadım orayı gezerken ve Sen bana tekrar yaşattın:))Teşekkürler…

Yorum Yazın