Yutmi

Kesişmeyen hayatlar

Ocak 01 2015

Bir Balık Başka Bir Balığa Onu Sevdiğini Söyler mi? Enis Batur/ Selçuk Demirel'in bu kitap kapağı bana bu dünyada yaşananları çağrıştırıdı.

Haifa’da Bahai bahçelerini gezdikten sonra Akka’ya doğru yola çıkıyoruz.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Akka Artık İsrail’in kuzeyindeyiz. Bu küçücük yerleşim bölgesinde, Müslüman Arap, Dürzü, Hristiyan ve Yahudiler birlikte yaşıyor. Burada bir cami gezip, Tapınak Şövalyelerinin geçtiği tünellerden geçiyoruz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Tap%C4%B1nak_%C5%9E%C3%B6valyeleri Akka limanını geziyoruz. Dünya tarihinde sürekli olarak yerleşilmiş en eski yerlerden biri olan Akka’yı gezerken o şövelyeler ne hissediyordu bilemem ama ben zaman tünelinden geçer gibi hissediyordum kendimi. Bunda şehrin tarihi dokusunun korunmuş olmasının payı da çok büyük tabii. Bir de bu kadar yakın mesafelerde bambaşka yaşamlar görmek beni çok etkiliyor. Bizde de vardır başka yaşamlar. Farklı semtlerdeki yaşam tarzları da değişik olabiliyor. Ya da yeni ve lüks konutlarla gecekonduda yaşayan arasındaki yaşam farklılıkları öreğin… Ama burada söylemek istediğim sosyo-ekonomik farklılıklardan kaynaklanan bir başkalık değil, tamamen farklı kültürlerden bahsediyorum. Aslında bizim ülkemizde de aynı dini ve kültürü paylaşyor olmamıza rağmen kesişmeyen hayatlar az değil… Sanırım bu da tam Aklımın Keçilerine göre bir konu 🙂 Neyse bu bölümde yazıdan çok fotoğrafla gezeceğiz. 

Akka’dan sonra geceyi de geçireceğimiz Tiberias gölü kıyısında bir otele yerleşiyoruz. Hava erken karardığı için gün bitmiş gibi görünse de aslında yatmak için çok erken 🙂 Akşam yemeğinden sonra Pınar, Nilgün ve Mehlika ile gölün kıyısına yürümeye karar veriyoruz. Boş sokaklar insanı biraz tedirgin ediyor ama güvensiz bir durum olmayacağı bilgisini aldık nasıl olasa… Göle doğru yaklaştıkça sokaklar biraz daha renkleniyor. Ama yine de tek tük insan var. Anlaşılan yazın burası Kemer gibi bir yer oluyor. Dükkanlar, cafeler, yaya arterleri… Çok fazla gezecek yer de yok aslında çünkü çoğu kapalı. Ama akşam yemeğini hazmetmek için iyi bir yürüyüş oluyor. Bugün ne çok yer gördük; Soykırım Müzesi, Haifa Bahai Bahçeleri, Akka. Hepsi de başlı başına bir dünya…

Sabah otobüsümüze binip, Golan tepelerine doğru yola çıkıyoruz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Golan_Tepeleri

Beni burada en çok şaşırtan cep telefonuma gelen mesajlar oluyor. Haritada da görüyorsunuz Golan tepelerinde dolaşmak demek Ürdün, Suriye ve Lübnan sınırlarında dolaşmak demek. Suriye’ye 20km uzaktan geçiyoruz. Eskiden kalma mayınlı bölgenin üzerinde uyarı yazıları var. Beton duvarlar, dikenli teller sınırı oluşturuyor. Bu bölgenin en masum sınırı Ürdün nehri. Ürdün nehri Suriye ve Ürdün ile Filistin, İsrail sınırını belirliyor. Sınırlarla ilgili yazmıştım daha önce okumayanlarınız varsa belki bu manzarayı gördükten sonra okumak ister.

https://www.yutmografim.com/sinirlar-ve-oyunlar-ve-wittgenstein-i/

Golan tepelerinin eteklerine bir Kibbutz yarleşim bölgesini geziyoruz. Burada da başka bir hayat var… Bununla ilgili de çok değişik bilgiler var. Ama basit olarak Kibbutzim, Yahudilerin, sosyalizmi ve siyonizmi bir araya getirerek, Filistin topraklarında var olabilmek için tarım ve hayvancılıkla yaşamlarını sürdürdükleri ortak yaşama bir biçimi. Bunu daha uzun yazayım demiştim ama o zaman diğer yaşam biçimlerine haksızlık olur. Ama ilginç bir oluşum, ilgilenenler olursa Hz.Google’da bununla ilgili çok çeşitli bilgiler bulabilirler. Ben yine bu yerleşim bölgesine ait bir kaç fotoğrafla geçeyim.

Buradan çıkıp Ürdün nehrindeki bir Vaftizhaneye gidiyoruz. Burada insanlar, bir din adamı eşliğinde, bedenlerini suya sokarak tüm günahlarından arındıklarına inanıyorlar. Aklıma Ganj nehrinde yıkanan insanlar geliyor. Ne yalan söyleyeyim ben de bu yıl, 2015’e girerken gece yarısından sonra eve geldiğimde duşun altına girdim ve şimdi bunları yazarken yüzümde oluşan manidar gülümsemeye engel olamıyorum :)))) Bununla birlikte su gerçekten insanı rahatlatan bir şey, tabii ki temiz olduğu sürece :)))

Yine yoğun bir günün ardından otele dönüyoruz. Aaaa az kalsın unutuyordum. Tüm bu yoğun programın arasında grubun büyük bir kısmı -ben ve bir kaç arkadaş hariç 🙂 – Ürdün nehrinde rafting bile yaptılar :))) Kusura bakmayın arkadaşlar bunu yazmadan geçemeyeceğim. Çünkü bu rafting den ziyade nehirde bot gezisiydi. Tek özel yanı, dört ülkeye sınır olmuş böyle bir nehirde kürek çekmek olabilir. Yoksa rafting için bizim memleketimizde onca yer varken burada -üstelik gezilecek onca yer ama az zaman varken- rafting yapmanızı pek de öneremeyeceğim doğrusu 🙂

İsrail gezisinin sonuna yaklaşıyoruz. Yarın Telaviv’deyiz ve bir günü orada geçirdikten sonra ertesi sabah erken saatte tekrar dönüş yoluna koyulacağız. Onun için ben artık bu bölümde son gezdiğimiz yerleri de toparlayıp, bir sonraki bölümü Soykırım Müzesine ayırdıktan sonra yazı dizini sonlandırmak istiyorum. Onun için hadi bir de Telaviv’e bakalım. Ama Telaviv’e gitmeden önce Nazareth’e uğramıştık. Burada bulunan ve İsa’nın çocukluğunun geçtiğinin söylendiği kiliseden bir iki fotoğraf paylaşayım;

Telaviv gezimiz Telaviv sokaklarında yürüyerek gerçekleşti. İlk başta yemek yemek için sahilde bir yere gittik. Şimdi adını unuttum. Orada herkes bir yere dağıldı biz de Pınar’la rehberin bize tarif ettiği bir parka gittik. Park bize fazla çıplak geldi. Ama bir demir köprü üzerine asılmış kilitler dikkatimizi çekti. Sanırım bir çeşit adak. Bu kilitler bana Meksika’da bir kilisede gördüğüm, dedikoducu insanların ağzını kilitlemek için asılmış adak kilitlerini hatırlattı 🙂 Ama sanırım buradaki kilit, sevdiğinin yüreğini kilitlemek için yapılmış çünkü çokça kalp şeklinde kilit vardı. Bel çantamda küçük bir asma kilit olduğu aklıma geldi ve sırf takmış olmak için ben de o kilidi oraya taktım. Yutmi de geri kalır mı? O da hemen yuttu tabii 🙂 Esaretin her türlüsüne -sevginin bile- karşı olan bir insan olarak, bunu o an niye yaptım bilmiyorum ama bu duruma Pınar’la pek güldük 🙂

Aslında ben bu bölüme Telaviv’i de almak istiyordum ama hadi çok sıkıştırmayayım. Orayı biraz daha rahat gezelim, diğer bölüme kalsın.

“Kesişmeyen hayatlar” için 13 Yorum

  1. Oguzhan Diyor ki:

    Yaziyi okumadim emme giris fotosu cok sey anlatiyor.
    Noktayi vurmak…

  2. pınar Diyor ki:

    Yeni yıl armağanı:)) Teşekkürler:))

  3. servet Diyor ki:

    Hem fotoğrafların hem de öykülemen her zamanki gibi açık büfe olmuş.
    2015 in ilk günü gözlerimi doyurdunuz tıka basa.
    Teşekkürler sevgili Başak

  4. mehlika Diyor ki:

    yeni yılın ilk günü gezdiğimiz yerleri tekrar gezmek güzel geldi doğrusu, gönlüne, kalemine sağlık. başka gezilerde de beraber olmak dileğiyle…

  5. Sultan KOÇ Diyor ki:

    Başak’cım, yarım kalmış ve tamamlanmamış yaşamlar varsa yollar kesişiyor. Senin ve tüm yutmi ailesinin 2015 yılını kutluyorum.
    Sevgiler….

  6. Meral Diyor ki:

    Kesişen hayatları ve üç büyük dinin doğduğu toprakları izlerken dolu dolu bir gezi olmuş. Senin güzel anlatımın ile de bizler senin gözünden gezdik.
    Sana ve Yutma’ya benden ve Puffy’den en güzel günler…

  7. ibrahim şepitci Diyor ki:

    Yeni yılın kutlu ve mutlu olsun Başak’cım. Yine doyurucu yazı ve fotoğraflarınla doydum yılın ilk günü :)) Bakış açısından olsa gerek, fotoğraflarda beni etkileyen önemli detaylardan biri telefona gelen yazılardan ziyade telefonun kendisi oldu :)) Tekrar mutluluklar dilerim Arkadaşım 🙂

  8. Yellowrose Diyor ki:

    Mescidi aksa’dan sonra ikinci merak konum olan israil’den ayrilis konusuna az kaldi 🙂

  9. sevilay Özcan Diyor ki:

    Çok güzel harika.
    Sevgiyle

  10. Ayfer Toğulga Diyor ki:

    Sevgili Başak yine güzel bir gezi olmuş, güzel yorumların ve fotoğraflarınla paylaştığın için teşekkürler, mutlu yıllar diliyorum…

  11. Saniye Özsan Diyor ki:

    Başakcığım, muzları neden torbalara sarmışlar? “Bütün yazı ve fotoğrafların içinde dikkatini bir tek bu mu çekti?” diye aklına takıldığından eminim 🙂
    Kilit asmak da ilginç. Aslında adak varsa işin içinde, kilitlememek yani açık tutmak daha mantıklı olmaz mıydı?
    Yutmi ve sana ait olmayan fotoğraf çok fena.
    2015’de insanlığımızı unutmayacağımız günlerin daha fazla olmasını dilerim.

  12. basak Diyor ki:

    Saniye’cim muzları soğuktan korumak için torbalara sarıyorlarmış. Daha da detay bilgi istersen bu işin erbabı Pınar’a sorarız 🙂
    Kilitlere gelince… Açık ya da kapalı… adak ne kadar mantıklı bir şey acaba??? :)))

  13. SEVİM Diyor ki:

    Günaydınnnn Başak ,

    nasılsın , haftasonunda bir programın varmı , şöyle bir eymir yapsak , ne dersin ?
    buralardamısın onuda bilmiyorum,
    Gezilerini birinci ağızdan dinlemek hoş olurdu,

    sakin sakin keyif yaparak yürüsek , sen fotoğraf çeksen , sonra çay keyfi yapsak ,sohbet etsek :))

    kocaman öpüyorum,

    sevgilerle,

    SEVİM

Yorum Yazın