Yutmi

Çanlıdere ve Yutmoğraf’ın Aşkı

Ekim 24 2011

Dostlarımla geçirdiğim bir güzel cumartesi gecesi sabahın erken saatlerine kadar uzamıştı. Doğa yürüyüşüne gitmek için telefonumun alarmını 6:30’a kurup yattığımda, saat 3:30’u bulmuştu. Normal şartlarda, böyle bir gecenin ardından, sabahın erken saatinde uyanıp bütün bir gün sürecek dağ tepe yürüyüşüne gitmek, bir çok kişi için zahmetli ve keyifsiz görünebilir. Ancak yakıtımı geceki sohbetten ve dostlarımdan almıştım. Böyle bir enerji, doğanın bana verdiği enerji ile birleşince ben düz duvara bile tırmanabilirim. Nitekim bu yürüyüşte de az buz tırmanmadık…

Otobüse bindiğimde artık tanıdıkların çoğaldığını gördüm. Turuncu tavşan, Jak, Gülşen Öğretmen, Murat, Vedat Abi, İlhan, Aliye, Yüzbaşı Levent, Motorcu grup, Neşe’nin kardeşleri Neslihan ve Nesrin, Jülide… Tabii yeni gördüğüm, tanıştığım arkadaşlar da oldu. Geçen sene bu zamanlarda kimseleri tanımıyordum. Kendi başıma bir koltukta oturup, kendi başıma yürüyordum. Aslında bunun da ayrı bir keyfi vardır biliyor musunuz? Dalışa başladığım ilk zamanlarda aynıydı. Oğuzhan’dan başka kimseyi tanımazdım ve zaten onlar dalışla uğraştıkları için ben tek başıma kalırdım. Kendi başına yolculukta ve doğada olmanın özel bir tadı var bence ve ben o tadı da çok seviyorum.

Neyse dediğim gibi otobüse bindiğimde artık arkadaşlarım olduğunu, tanıdık yüzlerin çoğaldığını fark ettim. Boş koltuklardan birine oturdum. Niyetim biraz da olsa uyuyabilmekti (bu sefer rüya anlatmayacağım 🙂 öyle okumayın yanılırsınız) Ama bir süre sonra duyduğum ses beni heyecanlandırdı. Arkaya döndüm baktım, bir şey görünmüyor. Bir süre sonra yine o gülüş. Bir çocuk sesi… Ama ortada çocuk filan yok. Gökhan’a bir çocuk sesi duydum galiba dediğimde, beni doğruladı. Otobüste yedi yaşında bir kız çocuğu vardı. Koltukların sırtlıkları yüksek olduğundan görünmüyordu. O da bizimle yürüyüşe geliyordu ve bu sene ikinci senesiymiş. Yani altı yaşında başlamış doğa yürüyüşlerine. Sesin sahibinin adı Umay’mış. Umay’la otobüsten inmeden tanışmıştık bile. Sarı, gür, kısa kesilmiş saçları vardı. Yolda okumak üzere yanına iki kitap almıştı. Biri “Felaket Henry” diğeri de “Çıtır Çıtır Felsefe”. Okumayı sevdiği belliydi. Okumayı ve doğayı seven bir kız çocuğu… Yutmoğrafım da ben de Umay’ı sevmiştik. Bu arada Umay’ın annesini de tebrik etmek istiyorum. Bir çok kişi, o yaştaki bir çocuğa hoplama, zıplama, koşma düşersin derken annesi Umay’ı bütün gün sürecek doğa yürüyüşlerine getiriyordu. Kitap okuyan ve doğada büyüyen bir çocuk, ne de güzel bir insan olur kim bilir…

Yürüyüşümüz Kırköy Göleti’nden başladı. Gölet o kadar durgundu ki Şevki, daha sonra, Yutmoğrafın burada yuttuğu görüntüye baktığında, fotoğrafın hangi yönünün yansıma hangi yönünün gerçek olduğunu bilemedi.

Göleti ardımızda bırakıp, bir tepeye tırmanmaya başladık. Gökhan yine 85 derecelik bir tepe bulmayı başarmıştı. Bütün ekip, inleyen nameleri söyleyerek tepeye tırmanırken, Umay, keçi gibi, elindeki batolu sallaya sallaya, zıplaya zıplaya ilerliyordu. Yutmoğraf da onun peşinde… Tabii olan bana oluyordu. Tepeye vardığımızda ter içinde kalmıştım. Gezi boyunca Yutmoğraf Umay’dan başka bir şeye bakmadı desem yalan olmaz. Tepeye vardığımızda Gökhan Umay’ı tebrik etti. Umay, parkurun ilk zorlu bölümünü başarıyla tamamlamıştı. Tepede bol bol alıç vardı. Yüzbaşı Levent’in ikram ettiği alıçlardan dedik. Henüz inişe geçmeden karşımıza çıkan eşekle köpek, gruba eğlence kaynağı oldu. Umay eşeğe bindi. Tabii Yutmoğraf durur mu o da hemen oracıkta Umay’ı yutuverdi. Umay’dan sonra Tülay’da bu gezide giydiği canlı renklerle Yutmoğraf’ın ilgi odağı oldu. 

Çıktığımız tepenin ardı Koçaklar mahallesiymiş. Bu mahallede yaşayan eski milli atlet, 80 yaşındaki Cafer Amca, bizi evine konuk etti. Değneklerin üzerinde yaptığı yürüyüş Yutmoğraf’ın ve Umay’ın çok hoşuna gitmişti. Koçaklar mahallesinde bolca elma ve armut vardı. Levent’in ağaca çıkıp ekip için topladığı elmalardan ve Cafer Amca’nın ikram ettiği armutlardan yedikten sonra yolumuza devam ettik. Sonunda yürüyüşe adını veren Çanlıdere’ye varmıştık. Çanlıdere Grand Canyon… En son bundan 20 yıl önce yaptığım Taşpınar kanyon yürüyüşü geldi aklıma. Sulara basmadan taşların üzerinde sekerek ilerlemek ne de hoşuma giderdi. Yürüyüşün öğleden sonraki bölümünde Gökhan grubu badi sistemi ile yürüşe geçirdi. Biz Şevki ile badi olduk. Neyse ki eskiden komandoymuş da onunla fazla uğraşmak zorunda kalmadım. Parkuru gayet başarılı bir biçimde tamamladı. 🙂

Yutmoğraf dere boyunca yürürken Umay’dan ayrı düştüğü için çok bozulmuştu. Umay grubun önünde Gökhan’la birlikte gidiyordu. O nedenle hemen hiç çantasından çıkmadı. Bir tek derenin üç koca kayanın arasından geçtiği bir yer vardı, işte orada dayanamayıp çıktı çantadan. Oldum olası sürprizlere bayılır…

Yürüyüşümüz Kızılcıhamam’da son buldu. Esneme hareketlerinin yapılacağı, otobüsün bulunduğu yere doğru yürürken yolda karşımıza çıkan kuru ağaçlar ve kütükler çok ilginçti. Ağaçların bazılarının üzerindeki dokular Yutmoğraf’ın çok ilgisini çekmişti. Hemen orada da bir kaç görüntü yutuverdi. Şu aralar Yutmoğrafla birlikte photoshop öğrenmeye başlamıştık. Bu dokulardan ilginç çalışmalar çıkabilir diye düşündük. Sanırım yanılmadık…

Dönüş yolunda çay-çorba molası için durduğumuz tesiste Van’daki depremin haberini aldık. Yine binalardaki yapım tekniklerindeki hatalardan bahsediliyordu. Yine uzmanlar, olması gerekeni anlatıyorlardı. Güzel bir günün böyle acı bir haberle bitmesi canımı sıkmıştı. Bazı insanların sorumsuzluğu, çıkarı, cahilliği yüzünden yine insanların ölmesi canımı sıkmıştı. Doğanın karşısında çaresiz kalacağımız zamanlar olacaktır ama cehaletin ve çıkar hırsının karşısındaki çaresizliği kabul edemiyordum. İnsanoğlu bir akla sahip, bir de yüreğe… Bu aklı ne için kullanacağı, bu yüreğin ne için çarpacağı da yine ona kalmış…

Milli Kütüphane’de indikten sonra Levent, Bülent ve Yeliz’le birer kahve içip biraz sohbet ettik. Üçüyle de bu gezide tanışmıştım. Levent’le daha önceden tanışıyorduk ama ilk defa bir yürüyüşe beraber gelmiştik.

Eve geldiğimde yorgun ve sıkkın olduğumu hissettim. Genelde ne kadar yorgun olsam da bilgisayarın başına geçer, yazımı yazarım. Ama bu sefer içimden gelmedi… Ben bu satırları yazmaya başladığımda, yeni bir günün sabahıydı. Herşeye rağmen hayat devam ediyordu, devam etmemesi gereken şey hayat değildi. Bu acıların yaşanmaması için bir şeylerin devam etmemesi gerektiği ise kesin… Yeni bir günün sabahını göremeyen, sorumsuzluğun, bencilliğin ve cehaletin kurbanı olmuş insanlarının anısına saygıyla…

 

Not: Gezi ile ilgili diğer arkadaşların yazdıkları ve çektikleri;

http://mehmetmuratildan.wordpress.com/2011/10/23/canli-deresi-yuruyusu/

http://www.facebook.com/media/set/?set=a.10150343662173040.352419.676038039&type=3&l=8231dd6e42

Sait BODUR adlı kullanıcının fotoğraf albümünü görüntülemeye davet edildiniz: Kırköy, Çanlıderesi Yürüyüşü
Kırköy, Çanlıderesi Yürüyüşü
22 Eki 2011
Sait BODUR tarafından
Kızılcahamam

 

 

“Çanlıdere ve Yutmoğraf’ın Aşkı” için 5 Yorum

  1. aynur Diyor ki:

    Bu sefer yazında ilgimi çeken şey 7 yaşındaki Umay’ın da sizlerle yürüyüşe gelebilmiş olması. Biliyorsun kızım artık 6 yaşında, ana sınıfına gidiyor. Seneye benim için de böyle bir umut olabilir diye çok sevindim. Gerçi bu tür şeyler insanın içinden de gelmesi gerekir. Şu sıralar rahatına düşkün bir çocuk profili çiziyor. Düz yolda bile uzun süre yürüyemiyor yoruluyor. Ama yine de umudumu yitirmek istemiyorum. Doğa, spor bunlar hayatın çok güzel tarafları. İnsana yaşama sevinci , enerjisi veren etkinlikler. Herkesin yapabilmesini diliyorum. 7 den 70 e.
    Ülke olarak çok zor günler geçiriyoruz. Acıların biri bitmeden biri yaşanıyor. Cehalet ve çıkar hırsının karşısındaki çaresizliğimizi çok güzel dile getirmişsin. Herşeyin başı EĞİTİM.
    Hayatlarını kaybeden tüm vatandaşlarımız için Allah’tan rahmet yakınlarına sabır diliyorum. :((

  2. basak Diyor ki:

    Aynur’cum,
    Umay’ın yürüyüşe katılmasının sende yarattığını heyecana sevindim. Aslında bir çocuk sahibi olmadığım için çocuk yetiştirmesi konusunda konuşmayı pek de kendime hak görmüyorum. Yine de bir kaç söz etmeden geçemeyeceğim. Aylin’in şu sıralar rahatına düşkün bir çocuk profili çizdiğini söylüyorsun. Ben de böyle zamanlarda sormadan edemiyorum; “acaba çocuklarımızı rahata alıştıran bizler miyiz?” diye. Bazen sevgi ve sahiplenme güdülerimizle onları fazlaca mı koruma altında tutuyoruz diye. Sözüm sana değil, yanlış anlama. Biliyorum ki sen de iyi bir doğa sever ve doğa yürüyüşçüsüsün. Yalnızca konu açtığın için ben de birşeyler yazmadan edemedim hepsi o.
    Doğa ve spor hakkındaki düşüncelerine sonuna kadar katılıyorum. Bu tarz etkinliklerin aile ile birlikte yapılması gerektiğine de inananlardanım. Olanak olduğu sürece bu tip paylaşımların aile bağlarını güçlendirdiğini düşünüyorum. Bu da çocuk yaşlarda başlayabiliyorsa ne hoş… İnsanlar gittikçe birbirlerine yabancılaşıp, bireyselleşiyor. Çağın ve düzenin istediği de bu ve bunun için gerekli ortamlar da yaratılıyor ne yazık ki… Yeter ki bizler bunun farkına varalım ve harekete geçelim. Yıkıntıların ardından olması gerekeni söylemek yerine, doğru olanı baştan yapalım.

  3. Necla Diyor ki:

    Doku 2 Fotoğrafını çok beğendim, bilim kurgu öyküsü gibi:-)

  4. aysun sezer Diyor ki:

    Doku fotoğflarını ben de çok beğendim. Harika!

  5. Tülay Diyor ki:

    Başak hanım,
    Teşekkür ederim, çok güzel bir yazı olmuş. Bir anne olarak kızım Umayın dogayı ve sporu sevmesini istiyorum bu konuda özellikle bana yardımcı olan Gökhan Kocak teşekkür etmeliyim Ekim 2009 da başladıgımız yürüyüşlerde Umay 6 yaşındaydı kimi zaman Umayı kucagında taşıyarak parkuru tamamladı. Ayrıca yürüyüşe katılan her bir degerli katılımcının anlayışı, aktardıgı sevgi Umayın istekliligini arttırdı. Hepimizin katkılarıyla sevgi dolu çocuklar yestiştirmek dilegiyle…Sevgiler..

Yorum Yazın