Yutmi

Bu sefer başlığa siz karar verin

Haziran 15 2016

Bu bölüme ne başlık yazacağımı bilemedim.

Hadi bu bölümün başlığını siz koyun…

Bu bölümde Kamboçya’nın toplam nüfusunun yaklaşık üçte birinin yaşadığı Aşağı Mekong havzasındaki yaşamlara, başkent Phnom Penh’deki saraya, başkentin ara sokaklarına ve bir yardım kurumuna yer vereceğim.

Mekong nehri,

Güneydoğu Asya’nın siyası sınırlarını çizerek, Vietnam’ın güney ucundan, yine dünyanın en büyük deltalarından birini yaparak denize dökülüyor. Deltada sayısız kollara ayrılarak dev su labirenti oluşturuyor ve dolayısıyla Yutmoğraf’da da kendinden bu kadar söz ettirmeyi hak ediyor. Ve tabii Kamboçya’dan da geçiyor Mekong nehri… Ama Vietnam’da ve Laos’da aktığından daha farklı akıyor Mekgon Kamboçya’da… Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu yaptığım turu, gün sayısı aynı kalmak kaydıyla tamamen Mekong üzerinde geçirmek üzere de yapabilirim. Yani ne uçak, ne otobüs… bir teknenin üzerinde, ilgimi çeken yerlerde durarak, karadaki ve sudaki köyleri gezerek… Laos’un tepesinden başlayıp, Kamboçya’dan geçip, Vietnam’da bitirebilirmişim… Böyle bir gezide, şimdi gördüğümden bambaşka bir dünya ile karşılaşacağımdan da eminim.

Mekong üzerinde gezerken Yutmi Cunyır, daha çok şey görebilmek için objektifini sonuna kadar açtı ama merak ettiğimiz şeyler genelde uzağımızda kaldığı için çok da detaylı ve net görüntüler elde edemedik ama olsun, bu görüntüler de size Mekong üzerindeki yaşamlar hakkında bir fikir verecektir diye düşünüyorum. Yüzen köylere gitmeyi çok istedik örneğin ama sayımız fazla olduğu için gidemeyeceğimizi söyledi Sinan. Biz de nehrin üzerinde daha çok turistlere yönelik hazırlanmış bir restorana gittik. Ama orada yemek yemedik. Kurutulmuş timsah yavrularına baktık. Hatta bizim gruptan alan da oldu timsahcıklardan.

Mekong nehri bizim gittiğimiz zamanda özellikle Kamboçya’da oldukça alçalmıştı. Musonların başlamasına az kalmıştı sanırım ondan… nehir de susuzluğunun hat safhasındaydı artık. Tekneyle giderken teknenin arkasından sıçrayan su değil, çamurdu resmen. Sinan tekneye bindiğimizde bizi uyardı sakın elinizi kolunuzu teknenin kenarına koymayın diye. Önce ne demek istediğini anlamadım ama teknemiz nehirde giderken karşıdan gelen bir tekne ile yan yana geçmek zorunda kaldığı zaman anladım Sinan’ın ne demek istediğini… İki tekne yan yana geçerken öyle yakın geçmek zorunda kalıyordu ki aralarındaki boşluk bir parmak kalınlıktan az oluyordu. Ben birbirlerine çarpmadan nasıl geçtiklerini hala anlayabilmiş değilim. Nehir suları o kadar azalmıştı ki tekneler ancak orta noktada karaya oturmadan yan yana geçebiliyordu ki bizim tekne buna rağmen iki üç defa karaya oturdu :)) Ama Kamboçyalılar buna alışmış, her seferinde, ellerindeki uzun küreklerle ittire ittire tekneyi karadan kurtarmayı başarıyorlardı.

Kamboçya halkı fakirdi. Başkentteki görkemli sarayın aksine halkın çoğunun yaşam koşulları ağırdı. Nehirdeki yaşam da o görkemli sarayın yanında çok iç acıtıyordu. Galiba bir ülkede saraylar ne kadar ihtişamlıysa, halkın yaşam şartları o kadar ağır oluyor. Ama insanlar bunun ardında yatan gerçeğin farkında mı, ne kadar farkında işte bundan pek emin değilim. Ülke şu an krallıkla yönetilmiyor. Üniter parlamenter monarşi ile yönetilen Kamboçya’da sembolik krallık devam ediyor. Kamboçya 1863-1953 yılları arasında Fransız kolonisi olmuş. 1941-1945 yılları arasında Japon İmparatorluğu’nun işgali altında kalmış.

Pol Pot liderliğindeki Kızıl Kmerler (Khmer Rouge), 1975-1979 tarihleri arasında ülkeyi kontrol etmiş. Pol Pot rejimi sırasında yaşananları bir sonraki yazıda paylaşmak istiyorum.

Mekong nehrinden başka Başkent sokaklarında da dolaşmayı çok istedim. Ama görkemli binaların olduğu ana caddelerde değil, bu ana caddeleri kesen ara sokaklarda. Çok fazla vaktim olmadı bunun için ama az da olsa gördüklerim, düşündürücüydü.

Bu ülkede beni çok etkileyen ve hala üzerinde düşündüğüm, orada gördüğüm bir afiş oldu… Ekip, başkentteki etnografya müzesini gezerken, biz de Yutmi Cunyır ile kendimizi ara sokaklara arttık. Görkemli saraydan, şık tapınaklardan sonra gördüklerimizin arasında uçurumlar vardı… Yutmi Cunyır, bu ülkede hiç duvar resmi yok mu diye söyleniyordu. Neden bahsediyorsun ufaklık, bir bak çevrene, bu ülkede duvar resmi yapabilecek insan var mı? Herkes ayrı bir yaşam mücadelesi içinde derken rengarenk bir duvarla karşılaşmaz mıyız… Duvar, çocuk resimleriyle doluydu ve neredeyse sokak boyu devam ediyordu. Kirli ve bakımsız binaların arasındaki bu görüntü beni şaşkına çevirirken, Yutmi Cunyır’ın objektifi parlıyordu. Duvardaki resimleri sabırsızca yutarken beni de çekiştirip duruyordu.

Birden kendimizi bir restoranın içinde bulduk. Restoranın duvarları da çocuk resimleriyle süslenmişti. Garsona bu restoran çocuklarla mı ilgili diye sorduğumda, burasının yalnızca bir restoran olduğunu söyledi. Ama ben pek ikna olmamıştım. Belki de ingilizcesi iyi değildi ve benim müthiş ingilizcemi iyi anlayamamıştı. İçimden bir ses, şimdiye kadar girdiğimiz hiç bir restorana benzemeyen bu restoranın bir başka hikayesi olduğunu söylüyordu. Tam bunları düşünürken restoranın girişinde asılı olan bir afişe takıldı gözüm; bir camekanın içine konumuş küçük çocuklar ve onları fotoğraflayan insanlar vardı ve afişte… afişin üzerinde de “ÇOCUKLAR TURİSTİK EĞLENCE DEĞİLDİR” yazıyordu. İşte o an bir kaç dakika önce sokakta fotoğrafladığım o küçük çocuk aklıma geldi ve biraz sarsıldım. Restorandan çıkıp, duvardaki resimleri takip etmeye devam ettim. Bu duvardaki resimlerin arasında gördüğüm bir logo da ilgimi çekmişti. Tam bunları düşünerek ve duvardaki görüntüleri fotoğraflayarak yürürken bu sefer de kendimi bir hediyelik eşya dükkanının içinde buluverdim. Duvarda gördüğüm logo bu dükkanın kapısında da vardı. Dükkanda çalışanlardan aldığım bilgiye göre, burada satılan her şeyin geliri, Kamboçya’daki yoksul ve kimsesiz çocuklar için kullanılıyormuş. Dükkandan kendi bütçemin elverdiği ölçüde alışveriş yaparak, Kamboçya’daki çocukların geleceği için minicik de olsa bir katkıda bulunmak istedim. Türkiye’ye döndüğümde bana bu şaşkınlığı yaşatan şeyi biraz daha araştırdım. Güzel şeyler yaptığını düşündüğüm bu kurumla ilgli de biraz bilgi paylaşmak isterim. Çünkü o zaman, eğer sizler de bir gün böyle bir şeyle karşılaşırsanız, benim gibi şaşkınlık yaşamazsınız. Dilerim böyle kurumlar aracılığı ile insanların katılımları ve katkıları bu çocuklara ulaşıyordur.

“Friends ‘N’ stuff”, sokakta çalışan çocuk ve gençleri desteklemek için 1999 da kurulmuş. Friends International bu programı desteklemiş ve gittikçe büyümüş, Unicef gibi desteklerle Güney Doğu Asya da yaygınlaşmış. Daha fazla bilgi için;

http://www.friends-international.org/shop/friendsnstuff.php?mm=sh&sm=fns

“Child Safe” ise BM tarafından 2005’de kurulmuş. Onlar da sokak çocuklarının veya kimsesiz çocukların bir turistik eğlence aracı olmadığını, onların da dünyanın herhangi bir yerindeki çocuk kadar mahremiyet hakkı olduğunu, çocukların güvenliğe, özel hayatlarına ve istikrara ihtiyaçları olduğunu söylüyor ve bunun için gezgin ve turistlerin nelere dikkat etmesi gerektiğini, neler yapabileceğini anlatıyor. Bu kurumu daha iyi tanımak için de alttaki siteye bakabilirsiniz.

http://thinkchildsafe.org/when-i-travel/

Evet, ben de gittiğim fakir ülkelerdeki çocukları fotoğrafladım. Ama sanırım yalnızca fotoğrafladım. Ve bugün hala bir ay önce Kamboçya’da gördüğüm o afişi düşünüyorum.

“Bu sefer başlığa siz karar verin” için 5 Yorum

  1. Melek Diyor ki:

    Başakcığım orada koskoca bir başlık duruyor tüm görkemliyle.. Etkileyici, sarsıcı ve düşündürücü! “Çocuklar Turistik Eğlence Değildir”

  2. ibrahim Diyor ki:

    ” Fakirliğin yarattığı zenginlik ” diyebiliriz bence 🙂

  3. Şakir Babacan Diyor ki:

    ” Dost ninni söyler çocuklara…” veya ” Mekong kıyısında bir ninni tutturmuşum..” veya ” Mekong , Acı Pirinç..” sen seç bakalım..Belki başkasını seçersin..Kimbilir..

    Ama çok duyarlı idi yazı ve nefis fotoğraflar..Tşk.. 🙂

  4. zafer Diyor ki:

    Bulanık
    Su
    Çocuklarının
    Sarayı
    🙂

  5. Nurgök Diyor ki:

    Başak’cığım, önerilen başlıkların hepsi çok güzel. Karar veremedim. Ancak yazının içinde başlığı da var bence. ” Çocuklar Turistik Eğlence Değildir!” sözü beni de çok etkiledi. Yazının ana fikri ve başlığı gibi geldi bana. Sokaklarda görüp fotoğrafı çekilen çocukların “turistik eğlence aracı olmadığını, onların da dünyanın herhangi bir yerindeki çocuk kadar mahremiyet hakkı ve güvenliğe, özel hayatlarına ve istikrara ihtiyaçları olduğunu hiç unutmamamız gerekiyor. Dikkat çektiğin için teşekkür ederim. Emeğine sağlık. Sevgiler.

Yorum Yazın