Yutmi

4. ve 5. Bölümler

KUVVAYI MİLLİYE

.4.

NADEİR ŞENER HATUNOĞLU

      (matematikçi-bilim uzmanı)

“Akıllarına bir oyun gelmişti.; O günlerde bu zevat (insanlar: n.ş.h.), memleketin bütün dertlerini bir tarafa itmişler, (sözde: n.ş.h.) ittihatçı düşmanlarla meşguldüler. Onlara göre bu düşmanı körükleyen her şey muteberdi. Gençler ihsas etmişlerdi ki (belirlemişlerdi: n.ş.h.) kendileri bu yolun  yolcusudur; yani padişahtan yana olmadıklarını belirtmişlerdir. Ve nihayet Kadı Baha Molla’nın son bir desteği ile vilayet matbaası için müsaadeyi koparmışlardı.

“Damat Ferit’çiler 15 Haziran (1919: n.ş.h.) akşamı ‘AÇIKGÖZ’Ü gördüklerinde, yaş tahtaya bastıklarını anlamışlardı.; fakat işişten geçmişti. Yeni gazetenin neşrini (basılmasını) durdurmaya çalışmışlar; ama başarılı ıolamamışlardı. Vali İbrahim Bey müsamahakâr (hoşgörülü: n.ş.h.) davranmış; halâ da müsamahakâr davranmaya devam ediyordu. Kastamonu gençleri; yedek olsun, muvazzaf (kalıcı) olsun genç subaylar, AÇIKSÖZ’E dört elle  sarılmışlardı. Gazetenin ilk nüshası (baskısı) hazırlandıktan sonra, Ulus Nahiye (Bucak: n.ş.h.) müdürü Tahir (Karaoğuz), kazalara (ilçelere: n.ş.h.) dağılan gençler, şehirde sağa-sola başvuran Emin’ler, Nami’ler, Baki’ler, Celâl’ler  birkaç gün içinde bine yakın abone temin etmişlerdi. (Abonelerin: n.ş.h.) bir kısmından para alınmamıştı; ama yine de ‘AÇOKSÖZ’ zor sarsılır bir bayrak haline gelivermişti.

“1919 Ağustos’unun son günleri. Nasrullah köprüsü civarındaki oda tıklım-tıklım. Kimler yok ki: Lise Müdürü Behçet Bey, tarih öğretmeni İsmail Habip Uzunçarşılı, gazetenin baş yazarlarından genç yazarlara kadar, herkes orada!.. Hüsnü ve Ahmet Hamdi’nin (Çelen) hazırladığı yazıyı dinliyorlar. Günlerde beri İstanbul basını bir ‘MANDA’DAN bahsediyor. ‘Türkiye’ye, elinden tutacak biri lâzımmış; Amerikan mandası mı, İngiliz mandası mı? Bİrini tercih etmeli imişiz… Hüsnü ve Ahmet HAMDİ, manda değil, ‘istiklâl’ adını attıkları (böyle okudum: n.ş.h.) yazılarıyla ve sonunu şöyle bitirerek:

‘İstiklâlimize yan gözle bakan bir müzahiri (yardımcıyı: n.ş.h.), velev ki bizi hazinelere de garketse şu bir-iki asır uzun süren terakki (ilerleme) yolunda bizi beş-on senede kat ettirecek olsa da istemeyiz.! İstiklâlimizden zerre (damla) kadar fedakârlığa razı değiliz.’

Odada aslında aksi olan kimse yoktu.

Ahmet HAMDİ ve HÜSNÜ memnun; toplamışlar yazıları, koşmuşlar matbaaya. Yeni gelen bir haberle yerlerinden fırlamışlar: ‘Miralay (albay: n.ş.h.) Osman bey adında biri geliyor. Kastamonu, Kuvvayı Milliye hudutları (sınırları: n.ş.h.) içine alınacak. Demek ki ‘AÇIKSÖZ’, emellerinden birine nail oluyordu (kavuşuyordu). Şehir (Kastamonu), Kuvvayı Milliye’ye katılıyordu.

Ertesi sabah yola çıkmışlar (gençler: n.ş.h.); fakat miralay Osman bey,  Damat Ferit’çiler tarafından tevkif edilerek (tutuklanarak), nezaret altına alınıp, şehre getirildiğini görmüşlerdi. Genç gazeteciler, kendileri ile beraber olduklarından emin bulundukları genç subaylarla konuşmuşlardı. Bunların olduğu sezilen makineli tüfek yüzbaşısı Şevket bey, ‘Bakalım’ demekle iktifa etmişti (yetinmişti: n.ş.h.). Endişe içinde gece evlerine dönmüşlerdi. (5. son sayfada buluşalım.)                                                                                                                                             Ankara: 14.08 2015

KUVVAYI MİLLİYE

                     .5.

 NADİR ŞENER HATUNOĞLU

    (matematikçi-bilim uzmanı)

 “Gün ağarmıştı ki… Bazı evlerin kapılarına asker dayanmıştı. AÇIKSÖZ Hüsnü ve (Ahmet: n.ş.h.) Hamdi’yi, bir de mürettibi (harfleri dizen: nadir ş.h.) yataklarından almışlar, posta-haneye getirmişlerdi. Genç gazetecilerin gözleri ancak orada parlamıştı; çünkü miralay (albay) Osman bey postanedeydi ve duruma hakimdi. Yüzbaşı Şevket, genç subayların yardımı ile gece darbe yapmış, kumandanları (komutanları: n.ş.h.) tevkif (tutuklama) etmişti.

 “Miralay OSMAN bey, Sivas’a Mustafa Kemal’e durumu telgrafla bildirdikten sonra, mürettiplere dönüyor: ‘ Bir beyanname hazırlayın ve bastırın; süratle dağıtın; Beyannameye şöyle yazın: Kastamonu, Kuvvayı Milliye’ye katıldı.

“Koşmuşlardı vilayet matbaasına. Yüzbaşı Şevket, Kastamonu’nun tek propaganda kaynağını da ihmal etmemiş; oraya da bir makineli tüfek çevrilmişti. Fakat kapıyı bir türlü açamamışlar, sermürettibi (baş dizgiciyi: n.ş.h.) buldurarak, girmek istemişler, onu da bulamamışlardı. Bunun üzerine birbirinin sırtına binerek içeriye atlamışlardı. Mum ışığında beyanname dizilip basılmış. Bir kısım beyanname, yataklarından kaldırılıp getirilen küçük müvezzilerin (dağıtıcı postacıların: nadir ş.h.) kucaklarına verilmişti.

“Gün iyice ağarırken, (caddeler, sokaklar şu avazla çınlamaya başlamıştı: nadir ş.h.):

Müjde! Müjde! Kastamonu  Kuvvayı Milliye’ye katıldı. Bunun üzerine kapılara, pencerelere koşan kadın ve erkekler, sevinç çığlığı atmaya başlamıştı. Böylece istiklâl mücadelesi, Anadolu’nun ortasında, Kastamonu’da başlamış, kurtuluş savaşı da başlamıştı.

“Ahmet HAMDİ ÇELEN, HÜSNÜ ve TAHİR, Damat Ferit’çi Zafer gazetesinin karşısında, AÇIK SÖZ’ÜN öncüleri olarak emellerine nail (olmuşlardı). S O N

Öğretmen Türkân hanımdan üç yaş küçük olan kız kardeşinin notu:

“Beybam, Kastamonu lisesini bitirdikten sonra Kastamonu’da kalmaya devam etmiş. Zaman-zaman ailesiyle birlikte olmak için, Çerkeş’e gidiyor, tekrar Kastamonu’ya dönüyormuş.

*** nadir.sener@hotmail.com

Yorum Yazın