Yutmi

Çiçekler nereye gitti? (Vietnam Savaşı)

Mayıs 16 2016

Kurşunlar, yağdanlık ve ses kesici kulaklık. Bu kulaklığı yalnızca atış sırasında mı takıyoruz acaba?Cumartesi sabahı, Anıttepe spor tesislerinin önünden, KKK’nın karşısındaki eski evlerin arasından Türk Standartları Enstitütüne doğru yürüyorum. Kızılay’a inerken o yolu kullanmayı çok seviyorum. Araba yok, ağaç çok… Ağaçların arasında evler belli belirsiz, sokak yeşil, gök mavi, güneş kararınca (ikinci “a” uzun okunacak), müzik şahane! En azından DSİ’nin önüne gelene kadar. Avuçlarımı açtım güneş içine dolsun diye. Kendimi şarj ediyorum. Bunu yapabiliyor olmak ne büyük bir ayrıcalık diye düşünüyorum.

*    *    *

Bugün Vietnam’ın Kuzey’ine, Vietnam’ın başkenti olan Hanoi şehrine geçeceğiz. Ama geçmeden önce, son olarak, Saigon’da Savaşın izlerine bakacağız. Saigon, Güney Vietnam’ın başkentiymiş. Ama artık Kuzey ve Güney Vietnam (1976’da) resmen birleşmiş durumda ve Sosyalizmle yönetiliyor. Ama bence bu sözde sosyalizm. Küba ile karşılaştırdığımda hiç alakası yok. Neden derseniz, bir önceki bölümde bunu yazmıştım tekrara girmeyeyim siz isterseniz o bölümün ikinci yarısına bir kere daha bakın. Hazır yeri gelmişken Vietnam hakkında kısa bir kaç bilgi vereyim. 

Yüz ölçümü olarak Türkiye’nin neredeyse üçte biri kadar bir ülke olduğu düşünüldüğünde, yaklaşık 90 milyon nüfusu ile oldukça kalabalık bir ülke olduğunu söyleyebiliriz. Musonların başlamasına az kaldı. Çünkü burada muson yağmurları mayıs ayında başlayıp, ekim ayına kadar devam edermiş. Ocak ayında hava 17 dereceleri bulurmuş ama biz nisan sonunda 38 derecede geziyoruz :)) biraz sıcak anlayacağınız.

Vietnam 4000 yıllık bir tarihe sahip, ama çoğu Çin egemenliğinde geçmiş. 968 yılında kendi resmi benliğini ilan etmiş diyor vikipedi ama etmişte başına başka neler gelmiş, merak edenler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Vietnam

Toplumsal sorunlara ve dünyada olup bitenlere karşı son derece duyarlı bir protest şarkıcı olan Joan Baez’ı bilmeyen azdır sanırım. Vietnam savaşını anlatırken onun müziklerini seçmemin nedeni, bu savaşa özel bestelediği şarkıların olmasının yanısıra, benim hayatımda da ayrı bir yeri var Baez’ın. Ben bu yolculukta, çocukluğumun pazar günlerinde dinlediğim Joan Baez’ın, uğruna şarkılar bestelediği topraklardaydım.

Hanoi’ye geçmeden önce sabah  Cu Chi tünellerini gezeceğiz. Burası, Vietnam savaşının gerçekleştiği ormanlık alanın yalnızca küçük bir bölümü. Burada turistlere savaşta yaşananları, Vietnamlıların savunma yöntemlerini anlatıyorlar. Çok uzak değil, bundan tam kırk yıl önce yaşanmış şeylerin izlerini görüyorsunuz burada…

Cu Chi tünellerinin olduğu ormana giriş, -biletlerinin alındığı ve hediyeliklerin bulunduğu açık alanı geçtikten sonra- yine bir tünelin içinden geçerek oluyor. Bu giriş sembolik bir giriş olmalı diye düşünüyorum. Tünelin duvarındaki sarı çiçek desenleri dikkatimi çekiyor…

Sinan ormanın içine gireceğimiz için herhangi bir kaybolma riskine karşı birlikte hareket etmemiz gerektiği konusunda bizi uyarıyor. Zaten ormanın girişinde de bölge için yazılmış özel bir uyarı var. Ormanda -burası bir çeşit müze haline gediği için özel olarak düzenlenmiş bölümler de görüyoruz- Vietnamlıların bağımsızlık mücadeleleri sırasında kendilerini işgalcilerden nasıl koruduklarını anlatan tuzaklar ve tüneller yer alıyor. Sinan bu tuzakların büyük bir kısmının aslında Vietnamlıların savaş öncesi hayvan avlamada kullandığı tuzaklar olduğunu söylüyor… Garibim Vietnamlı, neylesin allahın varlıklı amerikan askerinin topu tüfeği karşısında, elde yok avuçta yok. Kendi silahını kendi imkanlarıyla nasıl ürettiğini görüyoruz burada. Yer altında nasıl bir yaşam alanı oluşturduklarını, kendilerini nasıl korumaya çalıştıklarını görüyoruz ormandan makineli tüfek sesleri gelirken… Evet doğru okudunuz, ormanda dolaştığımız sürece makineli tüfek ve silah sesi eksik olmadı. Çünkü bu bir nevi savaş müzesi haline gelmiş ormanlık alanda isteyen tüfekle veya makineli tüfekle ateş edebiliyor. Bir atış alanı düzenlemişler, isteyen orada belli bir ücret karşılığı atış yapabiliyor. Gelen turistlerden ve gruptaki arkadaşlardan bunu deneyimlemek isteyenler oldu.

Benim bu konudaki hassasiyetim sanırım biraz farklı. Ben ne tünellere girmek, ne oradaki canlandırma mankenleri ile fotoğraf çektirmek ne de ateş etmek istedim. Oraya ziyarete giden insanların hiç birinin savaş yanlısı olabileceğini düşünmüyorum ve inanmıyorum. Herkes Vietnamlıların yaşadığı acıları kendince farklı bir biçimde okuyordur diye düşünüyorum. Ben ormanın içinde tıpkı bir anıt mezarı ziyaret eder gibi, ya da bir cami, bir kilise, bir tapınak gezer gibi, ya da bir yakınımın öldüğü toprakları ziyaret eder gibi sessizce yürümeyi ve Sinan’ın anlattıklarını dinlemeyi tercih ettim. Ne mutlu ki artık Vietnam’da savaş yok, savaşta ölen insanlar yok ve insanlar mutlu bir biçimde bu topraklarda dolaşabiliyor. Eğer ziyaretçiler bugün gülerek fotoğraf çektirilebiliyorsa, orada ölen insanların sayesinde diye düşünüyorum… Tuzaklar ve terliklerle ilgili videoları ayrıca koyacağım çünkü herkes aynı fotoğrafları çekiyor ama biri bunları düzgün bir biçimde video yapmış. Videolar kısa… izlemenizi öneririm. Ben buraya bu videolarda olmayan, kendi gördüklerimin fotoğraflarını koyacağım.

Beni en çok geren şey, silah seslerinin tüm ormanda duyuluyor olmasıydı. Biz orada en fazla bir saat kalmıştık, atış yapan arkadaşlar en fazla bir kaç el ateş ettiler. Oysa savaş sırasında orada çarpışan askerler bu sesleri günlerce aylarca hatta yıllarca duydular. Hanoi hükümeti, 21 yıl süren çatışmalarda Kuzey ve Güney’de toplam dört milyon sivil ile bir milyondan fazla komünist savaşçının hayatını kaybettiğini söylemiştir. ABD’nin verilerine göre ise , 220 ile 320 bin Güney Vietnamlı asker ile 60 bin Amerikan askeri öldü ya da kayboldu. Ho Chi Minh ( Vietnam bağımsızlık hareketinin önderi ) anılarında, savaş yıllarını ve sonuçlarını şu şekilde anlatmış;“Tüfeği olanlar tüfekleri, kılıçları olanlar kılıçları, kılıçları olmayanlar küçük çapa ya da sopalarıyla savaştı. Her mezra ve cadde birer kale, her insan bir savaşçı, her parti hücresi bir kurmay heyeti gibiydi. Zafer, çok büyük bedellerle, 13 milyon şehit, binlerce kayıp, yüzbinlerce yaralı ve sakatla (83 bin sakat, 8 bin felç, 30 bin kör, 10 bin sağır) kazanıldı.”

Vietnam savaşı iki tarafın da birbirine acımadığı bir savaş olarak akıllara kazınmıştır. Ben de bu savaşla ilgili izlediğim filmleri hatırladığımda hala o sahneler gözümün önüne gelir. Bu silah sesleri bunları bir kere daha bize hatırlatıyordu. Dediğim gibi biz bir saat sonra çekip gidecektik oradan. Peki ya oradaki görevli Vietnamlılar? Her gün o çukura defalarca inen genç Vietnamlı? Atış poligonun oradaki görevli askerler? Onlar ne hissediyorlardı? Herhalde alışmış, kanıksamışlardır. Yüzlerindeki ifadede aradım bunun yanıtını, boğazım düğümlendi, bir gece önce izlediğimiz A O gösterisi geldi gözümün önüne… Aslında Vietnamlılar genellikle güler yüzlü insanlar ama sanki o savaşın izleri henüz silinmemiş gözlerinden. O nedenle delip geçiyor bakışları beni belki. Belki de çok da eski bir tarihe dayanmayan bu acıların bende oluşturduğu bir önyargı bu bilemiyorum…Ve bu hüzün elimde olmadan beni de sarıyor. Sevgili oda arkadaşım Anıl’a, duygularıma gösterdiği anlayıştan ötürü tekrar teşekkür ediyorum. Anıl’cım beni tanımıyorsun biliyorum onun için yazmak istedim; tünellerin orada bana dondurma ısmarlamayı teklif etmiştin de ben de teşekkür edip istememiştim ya, işte o benim dondurma teklifi reddettiğim hayatımdaki nadir anlardan biriydi ve sen buna tanık oldun…

Vietnam savaşının izlerinin sergilendiği Savaş Müzesi ile ilgili fotoğraflara bakmadan önce savaş hakkında söyleyeceğim şu; milyonlarca insanın ölümüne sebep olan savaş, savaştan sağ olarak evine dönen binlerce Amerikan askerinin de fiziken sağ olup da ruh sağlığını kaybetmesine sebep olmuş… Buna Vietnam sendromu deniyormuş. Bu konuda Amerikan sinemasında ele alınmıştı. Bununla ilgili bir video var ve Vietnam savaşını merak edenler için bir link;

Savaş Müzesi’nde daha çok savaşı anlatan fotoğraflar var. Svaşta kullanılan silahlar da sergilemiş ama fotoğraflar çok çarpıcı.

Bir diğer link de yine Vietnam savası hakkında bilgi veriyor;

Vietkong’un kullandığı terlik;

https://www.youtube.com/watch?v=2a69QzWH0zs&index=3&list=PLFd5TFpa1aOZGi66H-Rv5xLvYLjxZYGrI

Joan Baez ve Vietnam;

https://www.youtube.com/watch?v=tcnNSavtoeI

https://www.youtube.com/watch?v=Z9KNmqvRU-w

Bu acılarla yaşanmaz, her gün aynı acıyı yaşasak, ruh sağlığımızı kaybederiz. Ama savaşın insana, insanlığa neler yaptığı da unutmamalı ki bu acılar tekrar yaşanmasın… desek bile bugün tüm bunlardan ders çıkaramamış insanoğlu, savaşmaya devam ediyor. Peki gerçekte savaşan kim? Elinde silah, ölüme gönderilen asker mi? Neden savaşır insanlar? Zengin doğal kaynakları ele geçirmek için mi? Birilerinin ürettikleri (silahlar) kullanılsın, sanayisi kalkınsın diye mi? İşgalcilere, sömürüye karşı mı? Yoksa yanlış yönetim politikaları mı ülkeleri savaşa sürükleyen? Belki de bir insanın devlet yönetimine gelmeden önce dünyada bugüne kadar yaşanan tüm savaşları, soykırımları, diktatörleri, baskı rejimlerini bilmesi zorunlu kılınmalı ve bununla ilgili bir sınav vermesi istenmeli. Bu bilgilerin yanında, sanat, genel kültür aranmalı. Peki hepsini biliyor olması yeterli mi? Belki her birini yerinde görmesi istenmeli. Bilmiyorum ki nasıl yapmalı? Ama biz bile bir işe alınırken o işe yeterliliğimiz, kaç dil bildiğimiz, hani bilgisayar programlarını bildiğimiz, o alanda yaptığımız çalışmalar, adli sicil kaydımız filan sorgulanıyor. Sahip olduğumuz erdemler dikkate alınıyor.

Almıyor gerçekten kafam… savaşları kavrayamıyor. Birilerinin çıkarı için, o kesin ama nasıl kıyılır insana… İnsanın insana yaptığı zulmü her ne olursa olursa, hele ki bu çağda, sanatın, teknolojinin, bilmin bunca yol kat ettiği bu çağda, insan oğlunun bu geri kalmışlığını anlayamıyorum. Anlayabileceğimi de sanmıyorum. Yazının içinde Vietnam savaşı ilgili bazı videolar ve müzikler paylaşmak istedim. Çünkü Hanoi’de savaşa tekrar dönmeyi istemiyorum. Hanoi’ye geçince size bir tek Vietnam Bağımsızlık Hareketinin lideri Ho Chi Minh’den bahsedeceğim. O da zaten onun yaşadığı saray ve onun bazı özellikleri olacak. Ama onun dışında savaşa tekrar geri dönmeyeceğim ta ki Kamboçya’ya kadar…

“Çiçekler nereye gitti? (Vietnam Savaşı)” için 12 Yorum

  1. Saruchan The Master Diyor ki:

    Çiçekleri ben çalmadım 🙂

    Ve fakat savaşın izleri benim gittim pek çok yerde hala duruyor hatta yaşanıyor… O izleri her gördüğümde daralıyorum, tekrar o yere gitmek istemesem de maalesef yollar mutlaka kesişiyor…

    Dondurmayı red eden Başak Hoca, enteresan 🙂

  2. nazım gümüşsoy Diyor ki:

    harika, harika. teşekkürler başakcık…

  3. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Gooooooood morning, Viet-naaaaaaaam…
    Ruh halim izin verirse daha sonra yorum da yapmaya çalışacağım…

  4. Nurgök Diyor ki:

    Hep çiçekleri koparıyorlar. Vurulan hep uçurtmalar. Kıyıya hep çocuklar vuruyor.
    Dondurma benim de boğazıma dizildi.

  5. Saniye Özsan Diyor ki:

    Ben Almanya’daki Nazi kamplarını da gezemem herhalde. Srebrenitsa’da olanların acısı soğumadı, oralara da gidemiyorum, Bosna savaşının yıl dönümlerinde, halkın yürüdüğü o yollarda 4 gün boyunca yapılan bir anma yürüyüşü yapılıyor her yıl, ona katılmak istesem de beynim reddediyor. Mars Mira yürüyüşü ile ilgili bir belgesel seyrettim, yürüyüşe katılanlar sanki o savaşta canlarını kaybedenleri yad etmeye değil de eğlenmeye gelmiş gibi yürüyorlardı. Oysa ki senin de dediğin gibi, sessizce ve hayatını kaybedenlerin anısına saygıyla yürünmeli o yollar. Ülkemizde “düşük yoğunluklu çatışma” diye nitelendirilen 32 yıldır süregelen acının yaşandığı şehirlerde hayatını devam ettirmeye çalışan tüm vatandaşlar da, yazında bahsettiğin seslere bunca yıldır maruz kalıyor.
    Savaşlar olmasın, müzesi de olmasın.

  6. inci Diyor ki:

    Bu uzak yerlere gitmek isteyenler mutlaka senin blogunu ziyaret etmeli diye düşünüyorum.

  7. basak Diyor ki:

    İnci’cim,

    Bu güzel görüşün için öncelikle çok teşekkür ederim. Ben de diyorum ki; acaba gidecek olanlar değil de daha önceden gitmiş olanlar ve hiç gidemeyecek olanlar mı ziyaret etmeli bu blogu. Neden biliyor musun? Sanki onca detay ve fotoğrafı görenlerin oraya gittiklerinde yaşayacakları sürprizleri ellerinden mi alıyorum acaba diye düşünüyorum. Zira eğer benim yaptığım gibi kısa süreli turlarla gideceklerse, yani orada bir kaç ay geçirmeyeceklerse, gidecekleri yerler aynı olacaktır ve ben görecekleri hemen herşeyi hatta detaycı bakışımla fazlasını burada sergilemiş oluyorum saki… Ama tabii herkesin bakış açısı farklı, onlar da kendi ilgi ve algı alanları doğrultusunda benim göremediklerimi göreceklerdir. Bilemedim ki :))) Sanki ben oralara gidecek olsam benim bloguma bakmam. Belki de bakarım :))) Bilemedim gerçekten ama bu bir süredir kafamı kurcalayan bir soru :)))

  8. Hasan Diyor ki:

    Birarada olmuyorsa,taraflardan biri istemiyorsa
    ayrılsınlar diyoruz…..yine olmuyor

    Ayrı durunca savaş çıkıyor,imkanlar bölünüyor
    birleşsinler diyoruz ….olmuyor..

    Biryerlerde bazı ülkeler üçe ..beşe …onbeşe..yirmiye bölünüyor.
    Biryerlerde ülkeler birleşiyor..

    Bunlar savaşmak için mi?? ..
    Savaşı önlemek için mi??
    Üstelik de savaşarak yapıyorlar bunları…

    Sonra sergiliyorlar..
    Müzeler ..silahlar..ölüler..
    Ders alınsın da bir daha olmasın diye mi??

    Yoksa bu kin bitmesin diye mi??

    Acaba diyorum ; Hiç izi kalmasa..tüm izler kazınsa
    daha mı kolay olur hiç değilse bir-iki nesil sonra unutmak
    hatırlamamak..bilmemek.
    Kini ..nefreti..ortadan kaldırmak böylece daha mı mümkün olur acaba..

  9. Hasan Diyor ki:

    Sevgili Başak,
    Bak nelere vesile oldun:)

    Bir cümle yazayım derken.. neler geliyor insanın aklına

    Seni finanse etselerde tüm dünyayı şöyle bir dolaşsan..
    Hepimizin tarih coğrafya bilgisinin gelişmesi yanında
    düşüne düşüne ..felsefi bir derinlikte kazanacağız :)))

    teşekkürler yazılar..fotoğraflar…herşey için..:)

  10. Aslı Diyor ki:

    Sen yazmıştın ya okuduğun kitaplardan birinin ilk boş sayfasına; “tarih tekerrürden ibarettir, çünkü insanlar ders almaz”…

  11. Nurgök Diyor ki:

    Yazılanları okuyunca, Brecht’in bir şiiri geldi aklıma.
    ” Teb şehrini kim kurdu? Krallar mı? Kitaplar onların adını yazar.”
    “Kuran da kurtaran da insanlardır” diyor Ruhi Su’dan dinlediğim bir nefes, bir ağıt.
    “Benim kabem insandır”
    Krallar dünya üstündeki ve dahi altındaki bütün zenginlikleri ve yaratılan bütün beşeri değerleri kapmak için tepişirken altta kalan insanlar oluyor ve biz her yerde ayaklar altında ezilen, harcanan insanların izlerine bakıyoruz. Değişir mi?…Değişecek mi?..Doğru. Tarih hep tekkerrür ediyor. Kitapları krallar yazıyor.

  12. Pınar Doğan Diyor ki:

    Barış içinde, sağlıkla, sevgiyle, huzurla…insanların birbirini yargılamadığı, kabul edebildiği …savaşların olmadığı, çoçukların incinmediği, ana babaların ağlamadığı bir dünya umuduyla…Teşekkürler…

Yorum Yazın